Kandil’den birkaç satırbaşı – Günay Aslan

On gündür Kandil’deyim. Bölgesel siyasetteki etkisi her geçen gün biraz daha güçlenen, uluslararası alandaki meşruiyeti de hızla genişleyen Kandil’de KCK yöneticileri ve gerillalarla söyleşiler yapmaya; Kobanê’yle başlayan yeni dönemde Kürt siyasetinin ‘merkez üssü’ özgür Kürdistan dağlarının nabzını tutmaya geldim.

Evrensel bir özellik kazanan Kobanê Direnişi’nin ardından Kürdistan’da iç ve dış dengelerin bir kez daha değiştiği gözleniyor.
Hem Kürt-Kürt ilişkilerinde hem de Kürt-Batı (ABD) ilişkilerinde yeni bir sayfa açılıyor.
Kobanê Direnişi’nin iç ve dış etkileriyle, bölgede oluşan yeni güç dengeleri ve çözüm süreci üzerine uzun bir söyleşi yaptığım (söyleşinin bir bölümü Sterk TV ve gazetemizde yayınlandı) KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, yeni dönemde hem Ulusal Kongre zemininin güçlendiğini hem de PKK’nin etki alanının genişlediğini söylüyor.

“Eskiden Amerika ve Avrupa Kürt meselesinde KDP odaklı siyaset izliyor, onu temel alıyorlardı ama Şengal ve Kobanê’den sonra durum değişti; PKK olmadan sorunun çözülemeyeceği ve bölgenin yeniden şekillenemeyeceği görüldü; bu yüzden denkleme dahil edildi” diyor.
Bayık, Amerika’nın PYD’yle geliştirdiği ilişkilerinin PKK’yi de içine alacak şekilde genişleyeceğini düşünüyor. Amerika’yla Türkiye arasında yaşanan gerginliğin bu ihtimalin ortaya çıkmış olmasından kaynaklandığını belirtiyor.

KCK Eşbaşkanı, Türk devletinin geleneksel politikasında vazgeçmediğini; Kürtleri bastırma stratejisini sürdürdüğünü; bölgeyi kasıp kavuran IŞİD terör örgütünü bu amaçla desteklediğini ileri sürüyor.

“Kobanê savaşını aslında Türk devleti sürdürüyor” diyor. Bu konuda hiçbir kuşkularının olmadığını ifade ediyor.
Bunun nedenleriniyse şöyle açıklıyor:

“Türkiye Rojava’daki kantonları ortadan kaldırmak istiyor. Kürtleri sürmeyi ve bölgeyi Araplaştırmayı amaçlıyor. Böylece hem Kuzey’deki Kürtlerin statü sahibi olmalarını önlemeyi hem de Kürdistan’ın Akdeniz’e açılmasını engellemeyi hedefliyor.”
Bayık, bu politikanın çöktüğünü ve Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdiğini de söylüyor. “Dünya IŞİD’in müttefiki haline gelmiş bir Türkiye’yi kabul etmiyor. Gelinen aşamada Türkiye’nin önünde ya darbe ya bölünme ya da hızlı bir demokratikleşmeden başka bir yol kalmadı” diyor.

IŞİD’i desteklemekten vazgeçmemesi ve Kürt sorununun demokratik çözümü yolunda hızlı adımlar atmaması halinde Türkiye’nin karanlık bir sürece gireceği, “Erdoğan’ın Mursi gibi devrileceği ve iç savaş isteyenlerin harekete geçeceği” uyarısını yapıyor.
Bayık’a Amerika’yla ilişkilerin, Esad karşıtı Özgür Suriye Ordusu’yla yapılan ittifakın ve Barzani liderliğindeki KDP’yle Duhok’ta varılan anlaşmanın ne anlama geldiğini de sordum.

Bu ilişkiler PKK’nin Rojava Devrimi’yle birlikte uygulamaya koyduğu “3. Yol” stratejisinden ve özgüce dayalı siyaset ilkesinden vazgeçtiğini mi gösteriyordu?

‘Hayır’ diyor Bayık ve şöyle devam ediyor: “Rojava Devrimi başladığında bunlar bizi kabul etmiyor, kanton yönetimlerini tanımıyor, ilişki kurmaya yanaşmıyorlardı ama şimdi kabul ediyor, ittifak yapıyorlar! Bu durum aslında üçüncü yolun zaferi anlamına geliyor.”
Peki ya Amerika ile ilişkiler?

KCK Eşbaşkanı, “Kim Kürtlerin gasp edilen meşru haklarına saygı gösterir, Kürt sorununun demokratik çözümünü desteklerse onunla görüşürüz. Biz halkımıza ve haklarımıza saygılı olan herkese açığız” karşılığını veriyor.

Öte yandan KCK geçen hafta Ulusal Kongre’nin toplanması için de bir çağrı yaptı. Çağrının ardından KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu ile görüşme fırsatı buldum. Karasu, yakında partilerle görüşme girişimleri başlatacaklarını söylüyor.

“Ulusal Kongre’yle ortak ordu kurulması konusunda kararlıyız ve sonuna kadar zorlayacağız; yeterki KDP üzerine düşen sorumluluğu yerine getirsin” diyor.

Mustafa Karasu bölgesel şartların Kürtleri dört cephede birden savaşmaya mecbur edebileceğini ve buna hazırlıklı olduklarını da belirtiyor.
Gelelim ‘çözüm süreci’ne;

Kobanê’yle birlikte sürecin bittiği söyleniyor. Kandil’de kimse süreçten söz etmek istemiyor. AKP Hükümeti’nin özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumu ciddi tepki çekiyor.

Konuştuğum gerillaların ağzını bıçak açmıyor. Burada herkes AKP’nin IŞİD’le işbirliği yaptığına inanıyor. Dolayısıyla bu çözüm umudunu ciddi manada darbelemiş görünüyor.

Diğer yandan KCK sürecin bittiğini söylüyor ama bu çatışmaların yeniden başlayacağı anlamına gelmiyor. En azından şimdilik böyle görünmüyor.

‘Kamu düzeni’ni gerekçe göstererek görüşmeleri askıya alacağını söyleyen Türk Hükümeti’nin KCK’den ‘kamu düzenini sağlamasını’ talep etmesiyse ‘itiraf’ olarak değerlendiriliyor.

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Devlet Kürdistan’ı artık yönetemiyor; bu yüzden bizden talep ediyor” diyor.
“Fakat bir yandan terörist diyeceksin, diğer yandan da gel kamu düzenini sağla çağrısı yapacaksın; bu kabul edilemez” diye de ekliyor. Bayık, kamu düzeninin polisiye önlemlerle değil, demokratikleşmeyle sağlanacağını belirtiyor.

Son olarak; kış aylarının gergin geçeceği ve Mart’la birlikte yeni bir başlangıcın kaçınılmaz olacağı anlaşılıyor.

Umarım yeni başlangıç savaş için değil, kalıcı bir barış amacıyla yapılır.  Umarım Türkiye Hükümeti, muhalefeti ve bütün bileşenleriyle Kürtlerin temel haklarının verilmesi ve sorunun barışçıl bir biçimde çözülmesi için üzerine düşeni yapar. Aksi durumda insan olabilecekleri gerçekten de ‘düşünmek dahi istemiyor.’

Haftaya Kandil’in Paris Suikasti, CHP ve ‘laik çevreler’ ile yaklaşan 2015 seçimleri üzerine düşündüklerini yazacağım…

KCK Yürütme konseyi

(Yeni Özgür Politika – 05 Kasım 2014 – Günay Aslan)

Related Articles

Mahir Sayın
Barış süreci ve yalanı hakikate çevirmek
Mahir Sayın