Adı Hizb-ul-Allah olduğu süreçlerde de Kürtlere bugün yapılanlara benzer uygulamalar yapılıyordu. O zamanın Kürtlerle savaş yönteminin bugünkünden farkı faillerinin “meçhul” olmasıydı. Toplumun dini inançları o dönemlerde de durmadan istismar ediliyordu. Din adına, insanlar infaz ediliyor, kafalar kesiliyor, insanlar satırla doğranıyor ve asit kuyularına atılıyordu. Başını örtmeyen, pantolon giyen, Ramazan ayında oruç tutmayan genç kadınlara, cadde ortasında kezzap dökebiliyorlardı, satırla bıçaklayabiliyorlardı. Kaçırıp her türlü işkenceyi yapabiliyorlardı. Derin devletin gizli örgütü olan JİTEM Kürdistan’daki savaşını böyle yürütüyordu. Bugünkü IŞİD vahşetine oldukça benzeyen bir geçmiştir bu.
En son Kobanêê’deki tarihi direniş yükseldikçe, Bakur Kürdistan’ında ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde, bazı üniversite ortamlarında çete yanlılarının demokratik toplum yanlılarına dönük saldırıları gelişiyor. Üniversitelerdeki demokratik öğrencilere karşı, özgür basın çalışanlarına, özellikle de kadın basıncılara karşı saldırıları, adeta Türkiye’nin bu geçmişini hatırlatmaktadır. IŞİD yanlılarının giderek bu kadar çoğalması, uyuyan hücrelerin giderek uyanacağına ve devreye gireceğine dair ipuçları vermektedir.
Bu Türkiye’nin kendi içinde de karışacağı kaygısını tabi ki canlandırmış durumda. Bakur ve Rojava’nın kucağındaki Kobanêê’de yaşanan savaş ve direnişe odaklanmış olan Kürtler, Pirsûs’tan sınırı geçen IŞİD’lileri her gün çıplak gözle izlemekte. Sınırda nöbet tutan halkla birlikte, asker ve polis de IŞİD çetecilerinin geçişini adeta film izler gibi izleyip duruyor. Tek bir müdahalede bulunmadığı gibi bu giriş çıkışa müsaade ediyor. Sınırdaki çete geçişlerinin görüntülerini sınırdaki halkın izlemesine paralel, tüm dünya İMC Tv’den canlı izleyebiliyor. AKP hükümetinin çeteye verdiği desteğin inkar edilebilecek hiçbir yanı kalmadı artık.
AKP hükümetinden bu şekilde silah, lojistik ve kadro desteği alan çetenin, Türkiye içindeki faaliyet ve eylemleri de görüldüğü kadarıyla hızla ısıtılmaktadır. Bakur’daki Kürtler, vahşet çetesinin her an orada da aktifleşme ihtimalini bilerek kendini buna göre örgütlemesi gerekmektedir. Rojava’daki Kürtler, şu anda yaşamlarını sürüp giden savaşa göre ayarlamış durumdalar. Bakur’daki Kürtlerin de bu yüksek ihtimali ön görerek, yaşamını da mücadelesini de yeniden ele alması gerekir. IŞİD’in Bakur’u ve Türkiye’yi de vurmayacağına dair hiçbir taahhüt yoktur. Çünkü görünüşte çete ama arkasında bazı büyük kapitalist devletlerin ve tekellerin desteği var. AKP hükümetinin artık gözle görülür desteği buna örnektir.
Vahşet çetesinin Bakur Kürdistan’ında ve Türkiye’de aktif eylem durumuna geçmesi ihtimaline karşı özellikle de kadınların bir duruş içerisinde olması gerekmektedir. DÖHK’ün faaliyet ve etkinliklerinin yanı sıra, Barış İçin Kadın Girişimi Grubu’nun da son dönemde Kobanêê’deki çete saldırılarını protesto eden eylemsellikleri ve bayramda Kobanêê sınırına giderek YPJ kuvvetlerine “sizinleyiz” demeleri, oldukça anlamlı olmuştur. Bu kadın dayanışmasının ve hissedişinin giderek daha da güçlendirilmesine ve derinleştirilmesine büyük ihtiyaç vardır. Aynı girişim, devlet ordularının başa çıkamadığı bu kadar vahşi bir çeteye karşı, oldukça genç ama bir o kadar da güçlü iradesiyle ve sıcak yürekleriyle savaşan onurlu YPJ’li kadınların, kendini savunma konusunda edindiği muazzam deneyim ve tecrübeden faydalanmayı da esas alması iyi olacaktır.
Kadının kurşun sesinden ve silahın soğuk teninden korktuğu, kendi işi olarak görmediği dönemler artık aşılmıştır. Çünkü tüm silahların egemen erkeğin tekeline bırakılmış olmasının, nelere yol açtığı, bugün tarafımızca çok iyi anlaşılmıştır. Bakın, Amed’de gündüz ortası özellikle de JINHA muhabirleri nasıl da bıçaklanıyor. Azadiya Welat’ın çalışanlarına nasıl da saldırılıyor. İstanbul Üniversitesi’ndeki demokratik kadın ve erkek öğrencilere nasıl da saldırılıyor. Yarın öbür gün Barış İçin Kadın Girişimi, Demokratik Barış Meclisi, Demokratik İslam Kongresi vb. demokratik yapılanmaların tümüne yönelebilirler. Bu bakımdan Kürdistan’daki ve Türkiye’deki demokratik yapıların olduğu kadar, daha fazla da demokratik kadın örgütlenmelerinin ve kurumlarının kendi öz gücüyle kendi güvenlik tedbirlerini geliştirmesi ve geciktirmeden kendini savunur duruma getirmesi gerekmektedir. JINHA’nın yaptığı cesur haberler, İMC’nin yaptığı tarihi canlı çekim ve görüntüler, çetelerin arkasındaki büyük karanlık güçleri oldukça öfkelendirmekte, demokratik kamuoyunu ise aydınlatmaktadır. Bukesimlerin özellikle de özgür kadın duruşuna öfkesi büyük ve derindir. Bunun karşısında asla korumasız ve savunmasız kalınmamalıdır.
(Özgür Gündem – 05 Ekim 2014 – Zilar Sterk)