IŞİD’in Rojava’da Kürtler için kritik önemde olan Kobane’ye saldırıları 20 günü geride bıraktı. Kobane’de Kürtler 20 gündür IŞİD vahşetine direniyorlar. Kobane savaşı Türkiye sınırında yaşandığı için AKP açısından da önemli. Tüm dünya AKP’den IŞİD’e karşı hamle beklerken o hamle bugün geldi: Medya manipülasyonu
Bazı anlar, bazı kareler vardır birçok kelimeyle anlatılacaklardan çok daha fazlasını anlatırlar. Kobane’nin karşısında günlerdir IŞİD’in saldırılarını izleyen askerlerin başrolünde olduğu mizansen fotoğraflar da bunlardan birisi. Fotoğraf sosyal medya da geniş yankı uyandırdı. Türkiye’deki yandaş diye tabir edilen medya organlarının paylaştığı bu fotoğrafta askerler siper almış, eller tetikte güya IŞİD’e nişan alıyorlar. Ancak bu fotoğrafların ajanslar ve haber siteleri aracılığıyla yayılmasının hemen ardından günlerdir sınırda ‘hak’ haberciliği yapan insanların tam da bu fotoğraflar çekilirken çektikleri fotoğraflar ortaya çıktı. Fotoğraflarda askerlerin IŞİD’e karşı siper almasının bir medya mizanseni olduğu tüm çıplaklığıyla görünüyordu. Askerler günlerdir çatışmaların yaşandığı Kobane’ye doğru değil tam tersi yönde boş arazilere karşı sipere yatmış hemen karşılarındaki gazetecilere poz veriyorlardı. Belli ki fotoğraflar çekildikten sonra da siperden kalkıp o sırada yakınlarıyla bayramlaşmaya çalışan insanlara saldırmaya devam ettiler.
Bu medya mizanseni sadece bu olaydaki traji-komik durumu resmetmiyor. Bu mizansen aslında AKP’nin güya IŞİD’e karşı politikasını da özetliyor.
Penguen medya, “Alo Fatih!”, rehine ‘operasyonu’ ve Kobane mizanseni
Demokrasinin temel kıstaslarından birisi olarak sayılan basın özgürlüğü, Türkiye’nin dünya sıralamasında en arkada olduğu listelerden birisinin ismi. Türkiye’de hiç bir zaman gerçek bir basın özgürlüğünün olmadığını söylersek yanlış söylemiş olmalıyız. Ancak AKP iktidarı döneminde basın özgürlüğü, Tayyip Erdoğan’a karşı kurulan hayali komploların baş aktörü olmakla suçlanmakla kalmadı. AKP iktidarı döneminde yeni bir medya türü olarak yandaş medya ya da operasyonel medya yapılandırıldı. Tayyip Erdoğan’ın kah tüm medya patronlarını toplayıp kah telefonla arayıp azarlayarak verdiği ayarlar, yoğunlaşan sansür, tutuklanan ve işten çıkarılan gazeteciler, para cezaları v.b uygulamalar yaratılan medyanın niteliğini gösteriyor.
Haberciliğin amaç ve ilkesinin insanlara doğru bilgiyi ulaştırmak olduğu en temel kabul olsa da Türkiye gibi iktidar ilişkilerinin ve ‘yönetme’ işinin ancak yalanla mümkün olduğu yerlerde bu temel kabul tersine döndürülür. Geniş kitleler üzerinde etki eden medya, iktidar açısından kendisine bağlanması en zaruri olan kurumların başına yazılır. Artık medyanın misyonu, gerçekleri aktarmak değil; Gerçeği gizlemek, belirsizleştirmek ve insanlardan kaçırmaktır.
Türkiye’de yaratılan medyanın bu niteliği son zamanlarda çok daha görünür olmaya başladı. Tüm Türkiye’yi derinden sarsan, büyük kitlelerin sokağa döküldüğü ve görülmemiş bir polis şiddetine sahne olan Gezi Direnişi sırasında medyanın alıştığı gibi haberlerde direnişe ve polis şiddetine yer vermemesi büyük tepkilere yol açmıştı. Haberlerin yerine gösterilen penguen belgeseli ile birlikte ‘penguen medya’ olarak anılan medya organları direniş boyunca hedefte oldu. Halk, yıllardır kendilerinden gerçekleri saklayan, kendilerini manipüle eden bu medya organlarına karşı aldatılmışlık hissinin yarattığı öfke ile birlikte gerçekleri çıplaklığıyla görme mutluluğunu birlikte yaşadı. ‘Ana akım’ diye tabir edilen medya organları Gezi Direnişi’nden bu yana çok daha az güvenilir ve çok daha fazla sorgulanır oldu.
17 Aralık yolsuzluk skandalı ile birlikte ortaya saçılan ‘tape’lerin önemli bir kısmını medya ayarlarının oluşturması da bu sorgulamayı daha büyük boyutlara ulaştırdı. Tayyip Erdoğan’ın medyada hoşuna gitmediği herhangi bir şey gördüğünde telefonla arayıp kendisini çok seven medya patronlarına fırça atması medyanın yandaş sıfatının yanında ‘burjuva’ sıfatının da sorgulanmasına neden oldu.
Medyanın görmeme yeteneği kadar şüphesiz olmayanı var olmuş gibi gösterme yeteneği de iktidar açısından önemli. Tayyip Erdoğan’ın fırçalarından “Roboski’yi görmedik” diye sıyrılmaya çalışan medya patronları zamanı gelince yine talimatla olmayan şeyleri olmuş gibi görmeyi ve göstermeyi de başarıyorlar. 101 gün boyunca IŞİD’in elinde rehine olarak kalan konsolosluk görevlilerinin IŞİD’le yapılan pazarlık sonucu serbest kalmasının ardından yapılan medya ‘operasyonu’ bunun çok yakın bir örneği. Rehine olayının başından bu yana MİT’in IŞİD’le temas halinde olduğu bilindiği halde pazarlık sonucu IŞİD tarafından bırakılan rehineler medyaya ‘operasyon’la kurtarıldı diye yansıdı. AKP, medya aracılığıyla silahların kullanılmadığı, pazarlıkla yürütülen bir operasyon icat etti. Bu esasında hikâyeden başarı çıkarmaya çalışan AKP’nin medya operasyonuydu.
AKP’nin operasyonel medyası son olarak da günlerdir IŞİD saldırılarına karşı görülmemiş bir direnişin olduğu Kobane’de devrede. Kobane’de IŞİD kuşatmasının başından bu yana çevredeki halkın yanı sıra medya organları da sınırda. Tüm dünyanın gözünü çevirdiği Kobane’den gelişmeler anlık olarak paylaşılıyor. Kobane’de süren YPG direnişinin yanı sıra sınırın bu tarafında da asker ve polise karşı büyük bir direniş var. Kürtlerin sınırın öte yanında IŞİD terörüne karşı direnen akrabalarıyla bağını kesmek gayretinde olan devlet güçleri uzun zamandır olduğu gibi IŞİD teröristlerinin sınırdan geçişine de göz yumuyor. Ancak tüm dünyanın gözünü Kobane’ye diktiği bir anda bu geçişler de daha görünür oldu. Sınırda hak haberciliği yapan insanlar ve kurumlar aracılığıyla gördüğümüz bu geçişler ana akım medya tarafından yine görülmedi. Sınırda günlerdir direnen insanlar ise ana akım medya tarafından askere saldıran provokatörler olarak yansıtıldı. Bunların yanı sıra yandaş medya günlerdir IŞİD’in Kobane’ye girdiğinden bahsediyor. Bununla direnen insanların moralini ve motivasyonunu düşürmek amacının yanı sıra insanlık adına direnen YPG’nin olağanüstü direniş iradesini önemsizleştirme de hedefleniyor.
Manipülasyon ve aldatmacanın son örneği ise askerlerin başrolde olduğu medya mizanseni. Tüm dünyanın IŞİD’e karşı Türkiye’den hamle beklediği bugünlerde AKP’nin Rojava karşısındaki tek seçeneği olan IŞİD’e karşı savaşamamasının fotoğrafıydı bu mizansen. Günlerdir gözleri önünde Kobane’ye saldıran IŞİD’e karşı izleyici konumunda olan askerlerin meclisten geçen savaş tezkeresinden sonra sınırda IŞİD’e karşı hamle yaptığını göstermeyi hedefliyordu. Çünkü insanlığın düşmanı IŞİD’e karşı günlerdir Türkiye’nin terörist gördüğü YPG direniyor ve tüm dünyada sempati uyandırıyor. Sınırda süren bu direnişin yarattığı etkinin bilincinde olan AKP iktidarı IŞİD’e karşı nişan alınmış asker pozlarıyla hamle yaptığını gösterecekti. Ancak sınırda günlerdir gelişmeleri anlık olarak bize ulaştıran, hak haberciliği yapan kurumlar ve kişiler sayesinde bu medya mizanseni de boşa çıktı. Gezi’den bu yana medyanın ana akıma terk edilmemesinin önemi gittikçe daha çok anlaşılıyor. Alternatif medya ve hak haberciliği yapan kurumların ve insanların sayısı da nitelikleri de artıyor. Bu durum gerçeği kitlelerden kaçırmak gibi zor bir görevi olan AKP iktidarını da zora sokuyor. Bundan sonra yapılması gereken bu alana yönelik daha çok çalışma yapmaktır.