Bugünlerde zeytini çokça konuştuk değil mi? Yırca’daki kesimden önce sohbetimize nadiren giren fakat soframızdan eksik olmayan zeytin… Halbuki zeytinin yetiştiği topraklardaki insanların hem dillerinde hem de yüreklerinde bir başkadır yeri. Boğazından geçen iki lokmanın yaratıcısı olmuştur bazen, bazense uzun yaşamın sırrı olarak gördükleri mucizevi sihir. Zeytin ağacı gölgesindeki her çocuk onun hikayeleriyle büyür, yüzyıllardan beri…
ZEYTİN, bilgeliğin tanrıçası Athena ile denizler tanrısı Poseidon arasında çıkan, Atina’nın tanrısı kim olacak tartışması sonucu yaratılmıştır. Athena ile Poseidon, Zeus’a başvururlar ve Atina’nın sahipliği konusunda çözüm bulmasını isterler. Zeus her ikisinin de Atina için insanlığa bir hediye vermesi ve seçimin insanlara bırakılması kararını verir; insanlık için en yararlı hediyeyi yaratan, Atina’nın sahibi olacaktır. Denizler tanrısı Poseidon üç çatallı mızrağını bir kayaya dokundurur ve birdenbire kayanın ortasında bir kaynak suyu belirir. Ama suyu tuzludur, içilmez. Bilgelik tanrıçası Athena ise eğimli bir yamaçta yeryüzüne dokunur ve oradan bir fidan çıkarır. Fidan hızla büyür. Her türlü soğuğa, kuraklığa ve çetin hava şartlarına dayanır; adeta ölümsüzdür. Ağacın meyvesi zahmet kar yoldaşıdır ekmeğin, yağı bazen bir güreşçinin kaçışıdır, yaprağı güvercin ağzında dolaşır gökyüzünü, çekirdeği cezaevine düşenin can yoldaşı tespih olmuş, gün saymıştır, odunu kuzineli bir sobada pişen ekmeğe kokusunu vermiştir. İnsanlar Athena’nın yarattığı zeytin ağacının daha yararlı olduğuna karar verir ve Athena, Poseidon’u alt eder; Atina’nın sahibi olur.
Athena gibi herkesin bir hikayesi vardır zeytinle. Doğup, büyüdüğüm şehirde yaşlılardan çok hikaye kalmıştır bizlere. Ben de bu hikayeler arasına düşen bir insanım. Zeytin ağaçlarının altında büyürken dededen/nineden en değerli mirastır anıları; rüzgarda savrulan polenler gibi serpilirdi üstümüze. Güçlü kılardı o anılarla hemhal olmak, zeytine yaren olmak.
Daha zeytinin tadına bakamayacak kadar küçük olduğum yaşlarda tanıştım zeytinle. Ovalarından bal, dağlarından yağ akan Nazilli için hem önemli geçim kaynaklarından biri hem de sofraların vazgeçilmezlerindendi zeytin. Dağda, kırda, bahçede nerede olursa olsun yeşil ve gri tonlarıyla belli ederdi kendini hemen. Ilıman iklimleri seven bu ağacın altında kendi gibi güneşi seven, sıcakkanlı insanlar yetişti binlerce yıldır.
Zeytin ağacı çok uzun ömürlüdür, 300-400 yıl yaşar. Hatta bazı kaynaklarda 3000 yaşına kadar yaşayan zeytin ağaçlarının olduğu söylenmektedir. Bu nedenle mitolojide ve botanikte adı “ölümsüz ağaç”tır. Yaşadığım şehirde en çok miras bırakılan şey zeytin ağacı olmuştur. Hemen hemen herkesin bir yerlerde zeytin ağacı vardır. Tek zeytin ağaçları değildir miras bırakılan; o ağaçların dallarının arasından geçen Demirci Mehmet Efe’nin kurşunu, zeybeklerin vakur adımları vardır delice’lerin dağlarında. Kim bilir ne anılara erişir o ağaçların kökleri…
İlginç bir şekilde zeytini toplamanın yöntemi yıllardır değişmemiştir. İnsanlar zeytini nazlı bir ağaç olarak görürler. Dallarına bir zarar gelmesin diye kendi ellerinden dahi sakınırlar onu. Bir yıl normal bir yıl az ürün verir zeytin ama kimseyi aç bırakmayacak kadar merhametlidir. Yaprağına zarar gelmesin diye kıvranırken onunla yaşayan insanlar; bir ağaç katili kılıçtan geçirir Yırca’nın yüzlerce yıllık belleğini.
Ağaç katilleri geldiklerinde köylülerin büyük bir direnişiyle karşılaştılar. Çünkü zeytin o köyde yaşayanlar için her şey demekti. İnsanlar doğasına, ağaçlarına ve geçim kaynaklarına zarar verilmemesi için direndiler. Ağaç katilleri zorla 6000 bin zeytin ağacını katlettiler; ağaçlarla birlikte 6000 hikâyeyi de… Kime, ne fayda sağlayacağı belli olmayan bir termik santral uğruna… Zeytin yerine kirli hava, beton bloklar, baca dumanı, kanser ve geçim sıkıntısı vaat eden kirli hesaplar uğruna.
Fotoğraflarda ağaçlara sarılmış kadınlar vardı. Aklıma hemen çocukken yediğim azarlar geldi annemden. Zeytinleri dalından koparıp, birbirimize atarak oyun oynardık. “zeytin savaşı” derdik bu oyuna. Annelerimiz bizi gördüğünde hemen bağırır, kızar ve ağaçlara zarar vermememizi söylerdi. Ağaca bilmeden zarar veren masum çocuklardık tabi. Bu seferki savaş zeytine yetim koymaya gelmişti çocukluğumuzu; Yırca’daki kadınlar çaresizce zeytin ağaçlarına sarılıp, kesilmesini engellemeye çalıştılar, ağladılar, kanadılar.
Biz Egeliler mutluluğu çokça paylaşan, güler yüzlü, sevecen insanlarız. Fakat bizi ağlatanı asla unutmayız. Danıştay’dan, termik santral için yürütmeyi durdurma kararı çıktı ancak ağaçlar kesildikten sonra. Bunları unutmayız. Siz sökersiniz, kesersiniz. Biz yeniden dikeriz. Unutma biz, sofradan eksilen zeytiniz!…
Bene bak Teyyip ağacıma ilişme. Suyumdan uzak duu. Toprağımdan defoll gari!!!