Jerry A. Coyne[1]
Çeviren: Göksel ILGIN
ISIS (IŞİD), Suriye ve Irak’a rağmen katliamını sürdürdüğü için birçok ağızdan IŞİD’in hakiki İslam’ı temsil etmediği; gerçekleştirdikleri tüm tahribatın din dışında başka bir motivasyondan beslendiği iddialarını işitmemiz kaçınılmaz hale gelmiştir. Sözü edilen motivasyon da politik, kültürel ya da dine dayanmayacak herhangi bir şey olarak ilan edilecektir. (Batı kolonyalist politikasının neden olduğu kırılmalar bu minvalde sıkça dillendirilir.)
Başkan Obama’nın da dâhil olduğu, bu fikrin taraftarları ne yapıp edip dine, bu aralar bilhassa İslam’a yönelik eleştirilerin önü-kesilmesine güdülenmiş durumdalar. Amerika’da dini eleştirmek siyasi bir intihardır ve doğal olarak Obama “ılımlı” Müslümanları etkileyebilmek için elinden geleni yapmak niyetindedir. Sam Haris’in kendi sitesinde paylaştığı bir yazıda belirttiği gibi bazı “bilimciler ve sözde bilimciler” IŞİD gibi cihat hareketlerinin din motivasyonlu olmadığı yönünde gülünç bir nosyona tutunmaktalar: “uzmanlar İslamcıların ve Cihatçıların; tanrı, cennet, şehitlik ve dini inkarın kötülükleri gibi beyanlarının ancak gerçek motivasyonlarını örtülemek için birer maske olabileceğini iddia ediyorlar.”
Din taraftarlarının (apologists) bir diğer reddiyesi de cihadın İslam referanslı olsa bile bunun hakiki İslam olmadığı tezine dayanıyor. Hakiki İslam barışçıdır ve mensupları din dışındakileri katletmez, gazetecilerin başını kesmez veya gayrimüslimleri inanç değişikliğine zorlamaz. Obama’nın, IŞID’i (onun deyimiyle ISIL) dağıtmak için planını açıkladığı, önceki gece yaptığı konuşmadaki sözleri şöyle:
“Şimdi iki şeyi netleştirelim. ISIL İslamcı değildir. Hiçbir din masumları katletmeyi hoş görmez ve ISIL kurbanlarının büyük çoğunluğu Müslümandır… ISIL terörist bir örgüttür, açık ve basit.”
Ve bu da başı kesilen gazeteci James Foley ile ilgili soruya yanıtı;
“ISIL hiçbir din adına konuşmamaktadır. Hiçbir adil Tanrı onların dün ve her geçen gün yaptıklarına müsaade etmez.”
O halde Obama’nın açık şekilde ifade edemediği ihtimal, başlar kesilebildiğine göre, Tanrının adil olmadığı ya da var olmadığı olsa gerek. (Hem Kur’an’ın hem de İncil’in masumları katletmek konusunda gerçekten ne dediğini şimdilik konu etmeyeceğiz.)
IŞİD’in hakiki İslam’ı yansıtmadığı iddiası din üzerine titizlenenlerce sıkça tekrarlanmakta. Örneğin “ThinkProgress”ten Igor Volsky ve Jack Jenkins’in, “IŞİD’in neden gerçekte İslamcı olmadığına” dair açıklamaları… Kur’an’dan alıntılanan, dünya insanları arasında uyumu teşvik eder görünen bir bölümün ardından şöyle diyorlar:
“Fakat aşikâr ki IŞİD İslam’ın bu ya da başka temel akidelerine pek az hürmet etmektedir. [IŞİD] Düşüncesizce Kur’an nüshalarını tahrip ederek Irak Müslümanlarının öfkesini körüklemiş ve Sünni, Şii ayırmaksızın Müslüman kardeşlerini katletmiştir. Savaşa angaje olmuş radikal Müslümanlar dahi, çocuklara ve kadınlara zarar vermek karşısında bağlayıcı, yasaklayıcı kurallara sahip fakat IŞİD bunu görmezden gelerek masum gençleri katletmeyi, tecavüz ve cinsel köleleştirmeyi bir silah olarak kullanmayı seçmiştir.”
Ayrıca Senatör Rand Paul’un sözlerinden şu alıntıya da yer vermişler:
“Şunu belirtmek sadece Amerikan halkı için değil aynı zamanda tüm dünya ve İslam dünyası için önemlidir ki bu hakiki İslam değildir. Bu, uygar İslam dünyasının çoğunluğunu yansıtmayan sapkın bir biçimdir.”
Volsky ve Jenkins’in sonuç olarak vardıkları yargı IŞİD’in “doğru” bir inançtan hareket etmediğidir; “güç elde etmek için kaç kişi öldürürlerse öldürsünler, kaç Müslüman kardeşi terörize ederlerse etsinler veya kendini beğenmiş küfürlerini ne kadar yüksek çığlıklarla seslendirseler de IŞİD İslamcı değildir ve asla olamayacaktır.”
O halde, IŞİD İslamcı değilse Engizisyon da Katolik değildir. Gerçek şu ki, tüm inançlar bileşik bir doktrin içinde (Tanrı’dan geldiği söylense de) insan imalatı olduğu için bir inancın doğru/hakiki olup olmadığına dair savunulabilir bir kriter mevcut değildir. “Hakiki inanç” ne anlama gelirse gelsin Tanrı’sının var olduğunu ve doktrinlerinin düzgün olduğunu ifade eden “doğru inanç” anlamına gelmez. Öyle olsaydı Batılıların bize hakiki İslam’ın ne olduğunu anlatmaya çabalamasına şahit olmazdık.
Hayır. “Hakiki”, hiçbir anlama gelmiyorsa, “bazı kaidelere göre hakiki” anlamındadır. Görebildiğim kadarıyla bu anlamda sadece iki kaide mevcut; kutsal kitaba göre hakiki/doğru ve yazarın takdir ettiği birtakım idari kodlara göre hakiki/doğru… Lakin bu tanımlar sıklıkla çatışır ve bu nedenle “hakiki” din tanımı belirlenemez.
Öncelikle, en hakiki din kutsal kitaba en yakın olandır. Böyle bakıldığında en hakiki Hristiyanlık ve Musevilik tefsirci ve köktencidir. Onlar [Hristiyan ve Musevi inancı] Genesis’te sözü edilen yaratılışçılığa ve Eski Ahitte sözü edilen, Tanrı tarafından müsaade edilmiş ahlaka aykırı davranışların yer aldığı inançlara iltihak ederler. Bu inançlar ebeveynlerine lanet okuyan çocukları, zinacıları ve sebt günü çalışanları öldürmeyi içermektedir. Bunlar Tanrı’nın açık, ahlaki emirleri olmasına karşın, hiçbir modern Hristiyan veya Musevi bu kurallara itaat etmez. Yine de Güney Baptistlerin liberal bir üniteryenden daha “hakiki Hristiyan” sayıldığı ve misojenist Ortodoks Musevi’nin modern bir reformcu Musevi’den daha doğru inançlı sayıldığı durumlar mevcuttur.
İncil’de olduğu gibi Kur’an’da da kolayca şiddet veya soykırım çağrısı içeren kısımları kolayca bulabilirsiniz. Volsky ve Jenkins Kur’an’dan uysal bir bölümü alıntılamışsa da sayısı katbekat daha fazla olmak üzere Hristiyanları “maymun ve domuz” şeklinde karakterize eden, şiddete, kâfir ve inkarcıları öldürmeye çağrıda bulunan, inançsızları cehenneme mahkum eden bölümler mevcuttur. Neden bu telkinlere inananlar hakiki Müslüman sayılmaz olsun ki?
“Benim istediğim türden davranışları teşvik eden” inanç, doğru inançtır. Obama, Paul, Volsky ve Jenkins gibilerin inançtan anladıkları işte budur. Tüm inançlılar gibi din savunucuları (apologists) kutsal kitaplardan kendilerince uygun buldukları öğretileri, yanlış olanları görmezden gelmek suretiyle seçip ayırmaktalar.
Müslüman mezheplerinde birçok inanış –genital mutilasyon ve kadının mahkemelerde şahitliğinin değersiz görülmesi gibi (şeriat hukukuna göre iki kadının şahitliği bir erkeğinkine denktir) –Kur’an’da sarih biçimde verilmemiştir; Allah’ın sözlerinin doğrudan Muhammed’e iletildiği varsayılmaktadır. İslam’la ilişkilenmenin bir yolu da hadis, sünnet (sözlü aktarılan pratikler ve Muhammed’in inançları) veya basitçe geleneklerdir. IŞİD, Müslüman doktrinin köktenci ve radikal bir yorumudur. Lakin nerdeyse aynı biçimde; kürtajın, homoseksüelliğin, evlilik dışı cinsel ilişkinin ve boşanmanın ahlaka aykırılığını ilan eden dogmalar Katolik inancında da yer almaktadır. Tüm bunlar bazı insanların ahlaki algılarına seslenen, kutsal kitaplardan teolojik çıkarımlardır. Bazıları [bazı inançlılar] bu çıkarımlara katılmıyor. O halde kimin inancı “doğru”?
Sonuç olarak, hakikatle bağlantılı iddialarına sağlam dayanakların yoksunluğu nedeniyle, ne gerçeklik bağlamında “hakiki” inançtan ne de ahlaki bağlamda “doğru” dinden bahsetmek mümkün. Her inanç kendini otorite, vahiy ve dogmaya başvurarak savunur. Pratik sonuçları nedeniyle diğerlerinden daha sıcak baktığımız dinler vardır. “Doğru”dan anladığımız neyse kabul etmeliyiz. Şunu söylemekte utanmak için hiçbir gerek yoktur ki dine dayalı bazı toplumlar diğerlerinden daha işlevsizdir. Ahlak kendi başına ne doğru ne de yanlıştır. Daha ziyade ötekinin karşısında seçtiğimiz davranışların sonuçlarından ortaya çıkan “zorunluluklar” arasında yapılan sübjektif tercihleri ifade edebilir.
Muhakkak ki IŞİD İslam’ın barbar ve işlevsiz bir biçimidir. Fakat bu, “yanlış din” safsatasını haklı çıkarmaz. Tüm dini hareketler gibi IŞİD inanç odaklıdır ve inanç, tatmin edici mesnetlerin yoksunluğu ile düşünüldüğünde, “doğru” ya da “yanlış” değil ancak irrasyoneldir.
[1] Evrim ve Ekoloji Profesörü; The University of Chicago
Yazı siyasihaber.org için Göksel Ilgın tarafından çevrilmiştir.