Her nerede ve nasıl olursa olsun; kapitalizmin, nüfuz ettiği her yerde rantı, kârı kısacası finansal çıkarları uğruna talan etmeye yeltendiği/ettiği ve her türlü insanlık dışı yaptırımları reva gördüğü alanlardan birinin de eğitim sistemi olduğu, Yunanistan ve Meksika’da yükselen isyan ateşlerinin ortaya çıkışından da belli olmuyor mu sizce?
Öyle ki; kapitalizmin ideolojik olarak bünyesine hapsetmeyi en fazla arzu ettiği kesim öğrenciler ve gençliğin ta kendisidir. Bunun bir gerekçesi bu kesimlerin Dünya nüfusunda en büyük paya sahip olması, diğer bir gerekçesi ise bireyin gelişim döneminin en can alıcı merhalesinin gençlik dönemi olmasına paralel olarak bireyin kültürden politik profiline kadar geniş bir yelpazeye yayılan karakterinin dallanıp budaklandığı dönemin gençlik dönemi olmasıdır temel olarak. Dolayısıyla tabii olarak bu dönemde kapitalizm, etkilediği ve “çekicileştiği” oranda nüfuz edecektir. Bir süre sonra da kendi emellerine alet etme güdümüyle, sömürü girişimleri hız kesmeyecektir. Bunun en somut vuku bulduğu bağlam şüphesiz eğitim kurumlarıdır.
Kapitalizmin, misyonu çerçevesinde masaya yatırdığı vizyonsal uğrakların içerisinde, eğitim kurumlarının ehemmiyet düzeyi oldukça yüksektir. Zira, evrensel ölçekte, hegomonik bir imaj yaratmak için sistematik olarak çeşitli girdi arayışlarında olan kapitalizm, genel itibariyle özelleştirmeler, determinist ve otoriter bir yönetim karakteri yaratma momentlerini kendisi için en büyük argümanlar olarak belirler. Tıpkı Türkiye’deki eğitim sisteminde aşikâr olduğu gibi. Evrensel nitelememden yola çıkarak işin sadece Türkiye’yle bitmediği anlaşılsa gerek ki bugün Yunanistan ve Meksika’da da eğitim sistemine müdahil olan kapitalizm, dün Şili’de olduğu gibi bugün de Yunanistan ve Meksika’da antikapitalistlerle karşı karşıya geldi.
Devlet Tarihinin Katliamlarla Dolu Olduğu Meksika’da Bugün Neler Oluyor?
Geçtiğimiz eylül ayının yirmi dördünde Meksika’nın güneyindeki Guerrero eyaletinde, binlerce öğrenci ve öğretmenin katıldığı eylemde, öğretmenlerin çalışma koşullarının düzeltilmesi talep edilirken, üniversite harçlarının yükseltilmesi ve eğitim sistemine dönük devlet saldırıları protesto edildi. Eylemde polis, kitlenin üzerine taramalı silahlarla rastgele ateş açarak azgınca saldırdı. Müdahalede üçü öğrenci olmak üzere altı kişi katledilip 25 kişi yaralanırken 43 öğrenci de zorla otobüslere bindirilerek gözaltına alındı. Gözaltına alındıktan sonra kendilerinden haber alınamayan öğrenciler için Meksikalı devrimciler, öğrencilerin polis-uyuşturucu çeteler işbirliği ile kaçırıldığını belirtti. Bunun üzerine Meksika’da devrimciler; 26 Eylül’de öldürülenleri protesto etmek ve kaçırılan öğrencilerin hesabını sormak için 22 Ekim’de ülkenin dört bir yanında yüz binlerce kişinin katılımıyla gençlerin örgütlediği eylemler düzenledi. Bir havalimanının işgal edilmesiyle başlayan eylemler; hükümet sarayının yakılmasıyla, çeşitli devlet kurumlarının işgalleriyle, mitinglerle ve yürüyüşlerle halen devam etmekte. 22 Ekim, aynı zamanda devlet güçlerinin 1968’de gerçekleştirdiği bir katliamının da yıldönümü olması sebebiyle ayrı bir anlam taşıyor. 22 Ekim 1968’de iktidarın eğitim sistemi üzerindeki “öğrenci hakkı gaspı” politikalarına karşı yapılan eylemler esnasında yaklaşık üç yüz kişi katledilmişti. Ayrıca 1969 ve 1980 öncesinde devletin çeşitli gerilla birliklerine karşı yürüttüğü vahşi savaş sürecinde binlerce insan katledildi. Hatta bu süreçte devlet, bazı muhalif şahısları çuvallayarak Pasifik’in derinliklerine göndermişti.
Ülke ekonomisinin devlet-uyuşturucu kartel ve çeteleri ile işbirliği içinde uyuşturucudan beslendiği Meksika’da, devlet, sürekli bu çetelerle işbirliği içinde. Öyle ki 2006’dan bu yana uyuşturucu ile ilintili olarak yaklaşık 100 bin insanın katledildiği yer alan veriler arasında. Tüm bu saldırılar silsilesine yönelik protestolar halen devam etmekte.
Gençlik hareketinin güçlenmesini ve diğer antikapitalist güçlerle birleşerek bir pratik ortaya konmasını kendisi için bir tehlike arz edeceğini öngören hükümet, hala baskı ve yıldırma araçlarıyla Meksika’daki antikapitalist mücadeleye ket vurmaya çalışıyor. Fakat Şili Kışı’nda olduğu gibi Meksika’daki antikapitalist kitledeki istikrarlı ve cüretkâr, bu devlet reflekslerine rağmen hiçbir şekilde kaybolmuyor, bilakis devlete karşı olan öfke gün geçtikçe daha da bileniyor. Ayriyeten, kararlı bir mücadelenin sonunda, geçmiş tarihinde yanı başında zaferle taçlanan bir Şili Kışı’na şahit olan Meksikalılar neden o coğrafyada tekrar böyle bir nitel sıçramanın yaşanmasını sağlayamasınlar ki?
Atina Barikatlarında Yükselen Antikapitalist Çığlığın Sırrı
Yunanistan’da 1967’de darbe ile yönetime gelen, ABD taşeronu, Albaylar Cuntası; özelleştirmeler, okul yönetimini yandaşlarından oluşturması, bilimsel eğitim peyderpey tasfiye edilmesi gibi projelerle eğitim sistemi üzerinde çeşitli müdahaleler ortaya koydu. Lakin bu zehir zemberek yaptırımların karşısında duran bir muhalefet söz konusuydu.
Cuntanın yaptırımlarını reddeden bu muhalefet, ilk protesto eylemini 14 Kasım 1973’de gerçekleştirdi. Bu tarihte Atina Politeknik Enstitüsü önünde toplanan öğrenciler, kitlesel bir eylem gerçekleştirdiler. Ayrıca eş zamanlı olarak Patras ve Selanik’te gerçekleştirilen kampüs işgalleri de yaşanacak olan büyük çaplı bir isyan sürecinin kıvılcımını çaktı. İlk günlerde sadece öğrencilerin aktif olduğu eylemler, kısa bir süre sonra kitlesel açıdan günbegün artarak ve bilhassa diğer antikapitalist dinamiklerin de dahil olmasıyla birlikte homojenleşerek yeni, çarpıcı ve güçlü bir ivme kazandı. İsyan sürecinin başlamasından iki gün sonra devlet güçleri isyanı bastırma hamlelerine başvurdu şiddetli bir şekilde. İsyanı güçlendirmek adına her türlü propogandif metoda başvurma çabasında olan kitle önderleri, gizlice radyo yayınları düzenledi. Atina sokaklarında cunta ve taşeronu olduğu ABD karşıtı yazılamalar yapıldı ve sloganlar atıldı. Çatışmalardan sonra, 17 Kasım 1973’te, tekrar enstitü önünde toplanan kitle, bu defaki devlet refleksinin askeri boyutta olacağı öngörüsünde bulunarak, enstitü içine ihtiyaç malzemelerini tedarik ettikten sonra, enstitü önüne barikat kurdu. Barikatın kurulmasından bir süre sonra enstitü civarında tanklar ve askeri araçlar belirdi. Enstitünün boşaltılması için yarım saat talep eden öğrencilere asker, on beş dakika mühlet tanımasına rağmen on dakika geçmeden tanklarla enstitüye girdi. Sürecinin sonunda ortaya çıkan bilanço ise kırk üç kişilik bir devlet katliamıydı.
Yaşanan bu tarihsel vaka neticesinde Yunanistanlı devrimci-antikapitalist cenah bu günü (17 Kasım) bir yıldönümü olarak ilan etti. Bugün komşuda yaşananların sebebi de bu. Lakin bugün Yunanistan’da yaşanan isyanın sebebi yalnızca bir yıldönümü veya anma değil. Geçtiğimiz yıllarda iflasın eşiğinden dönen Yunanistan’da sağcı Yeni Demokrasi hükümeti, son dönemde neo-liberal dönüşüm adı altında yürüttüğü kalkınma projesine paralel olarak eğitimi niteliksizleştiren reformlar yürürlüğe koydu. Ders kitapları ücretsizken ücretlendirildi, okulu iki yıldan fazla uzatanların okuldan atılması yasalaştı, üniversiteler sermayenin himayesi altına bırakıldı ve polisin üniversiteye girişine yasal icazet verildi. Ayrıca 2008 küresel ekonomik krizden hayli etkilenen Yunanistan’ın kalkınma güdümlü girişimleri doğrultusunda, istatistiklere göre, AB içerisinde eğitime bütçeyi en az ayıran ülkenin Yunanistan olduğu kaydedildi. Bununla ilintili olarak 1973’teki isyanın anma etkinliklerini düzenleyecek olan Yunanistanlı devrimciler, hükümetin yeni neo-liberal politikalarını da gündeme alarak 4 Kasım 2014’de protesto eylemlerine başladı. Ülkenin mevcut eğitim bakanı Andreas Loverdos’un açıklamasına göre ortaokul, lise ve kampüsler olmak üzere 500 okul işgal edildi. Başta Pire ve Atina kentlerini dahil eden Attiki bölgesinde başlayan eylemler daha sonra Selanik, Tripoli, Nafplio, Girit Adası ve Epir kentlerine yayıldı. Ayrıca gösteriler halen devam etmekte.
Yanı başımızdaki ülkenin iktidarı ortada. Maaşallah bizim iktidarında eksik kalır yanı yok Yunan hükümetinden. Ancak orada bu zihniyete karşı yoldaşlarımız istikrarlı bir direniş sergilerken biz de dileriz ki “komşuda pişer bize de düşer.”
Lakin en nihayetinde, bilinmesi gereken bir şey varsa o da şu ki; Yunanistan ve Meksika’daki öfke, kapitalist sisteme ve burjuvaziye yönelmediği sürece ne Meksika halkı şiddetten ve uyuşturucu çetelerinden kurtulacaktır ne de Yunanistanlılar devlet şiddeti ve baskılarından kurtulacaktır.