Kobane eylemlerinin üçüncü günü; son belirlemelere göre 22 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce yaralı var ve eylemler tüm yakıcılığıyla devam ediyor. Hal böyle olunca, ister istemez soruyor insan “ne menem bir şeydir bu eylem?” ve “insanlar neden eylem yapar?”
Düşüncenin harekete dönüştüğü yerdir eylem, çoğumuzun Gezi’den hatırlayacağı gibi insanın inandığı ve korumaya çalıştığı değerler için sokağa çıkması, tepki vermesi, yürümesi ve hatta bazen sadece “durma”sıdır. Gezi’den Soma’ya AKP hükümeti karşısında saf tutmuş herkesin az çok yediği “çok leziz bir nane”dir eylem. Aynı zamanda vasat sayılabilecek anayasalarda dahi hak tanımları içerisinde yer alıyor. Öncelikle, bir eylemin meşruiyetini herhangi bir yasadan almadığını bir kenara not düşelim. Ülkemizde Toplantı ve Gösteri Yasası denilen, eylemcileri de “düşünen” bir yasa var;
“Herkes, önceden izin almaksızın, bu kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. ”
Maddeyi hazırlayanlar bazı ifadelerin ucunu açık bırakmış, boşlukları sağolsun her eylemde polis dolduruyor. Kanunların neyi suç sayıp saymadığını artık sokağa çıkarak deneyimleyeceksin, “belirli amaçlar” ise birden ona kadar derecelendirmek gerekirse, devleti ve kurulu düzeni ne kadar çok yıkmak istediğine göre değişecek. Mesela dört ve altındaysa, en fazla biraz kimyasalla “zenginleştirilmiş” su veya gaz yiyeceksin, beş ve üzerindeyse, “terörist” olma yolunda emin adımlarla ilerliyorsun demektir. Hepimiz için dananın kuyruğu yasadaki “saldırı” kısmında kopuyor olsa gerek. Zira bugünlerde en az IŞİD kadar tehlikeli bir dil kullanan anaakım ve sosyal medyada en çok göze çarpan, Kobane için eylem yapanların “saldırganlığı” ve kamu malına verdikleri zarar. “Yahu şu kadar insan öldü” diye başlama sakın cümleye, ardından hemen “ama arabaları yakıyorlar”ı yersin. Dünyanın tüm kamu mallarını toplasan eder mi ki bir insan? Eylemlerin “provakatif” olduğundan dem vuran, bir de üstüne samimiyet sorgulayanlar var. Diyelim ki, inandıkların için Gezi’de sokağa çıktın, IŞİD’e de karşısın ama şimdi sokağa çıkmıyorsun, çünkü bu eylemcilerin “amaçları belli”. Yahu asıl şimdi çıkman gerekmez mi? Eylemlerle ilgili seni rahatsız eden ne varsa, değiştirmek için çık bu sefer de sokağa. Sen kurmaya çalış o kardeşlik bağını. Sen değil miydin Gezi zamanı “Kürt sorununu yıllarca bu medyadan mı izledik biz!” diye aydınlanan, sorgulayacaksan yine o medyanın samimiyetini sorgula. Asıl o zaman göreceksin saldıranın kim olduğunu. Kısacası, seviyorsan git konuş bence, Gezi Parkında seninle aynı çadırda uyumuş olanla! Sevmiyorsan, bulunacak bahane çok.
O banka yanmasa, bu market yanmasa nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!
Kobane eylemlerine bakıp sadece yakılan arabaları, taşlanan dükkanları, yıkılan bankaları görmek, gerçekten koca Gezi Direnişi için her yerde sadece “camiye ayakkabılarıyla girdiler” diyen Erdoğan’la aynı seviyeye düşmektir. Neden bu insanlar bütün arabaları yakmıyor da özellikle polis ve belediye araçlarını seçiyor ya da sadece çatışmanın yükseldiği yerlerde birkaç sivil araç yanıyor? Yeterince ateşleri mi yok? Büst yakma meselesiyle ilgili tarihimizde benzeri her zaman bulunabilecek bir provakasyon olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım; merak eden 6-7 Eylül olayları nasıl başlamış hele bir bakıversin. Bu bile olanların kontrolsüz bir şekilde “bulduğuna saldırmak” olmadığını gösteriyor. Neden özellikle bankalar, atmler, büyük dükkanlar? Neden o büyük dükkanların çoğunluğu cemaat ve AKP ile ilişkileri hepimiz tarafından bilinen market zincirleri? Çünkü dün Torunlar rezidans inşaatında 11 işçi öldürüldüğünde ya da Soma faciasının ardından sokağa çıkan insanların karşısına “yasak kardeşim” diye dikilen polis, yakılan bankaların ve çok “saygıdeğer” işadamlarının koruyucusudur. Tabi bunu penguenleriyle meşhur medyamızdan dinleyince, Kobane için direnenlerin “teröristlik” seviyesi oldukça yüksek oluyor ama “korkma la biziz, halk”.
İnsan neden eylem yapar sorusunu boşlukta asılı kalmasın. Bir düşünelim, Ali İsmail katledildikten sonra katilleri güle oynaya geziyor, mahkemesi o ilden bu ile taşınıyor, annesinin hali ortada. Bu hukuksuzlar karşısında elimizde tek kalan sokağa çıkmak değil de nedir? Annesinin koluna girip eyleme gidiyorsun, polis gelip “bu eylem yasadışı, izin vermiyoruz” dediğinde, annesine dönüp “çok pardon, bu eylem yasadışıymış, ben gidiyorum” mu diyeceksin? Lafımız elbette ki hala sol memesinin altında bir cevahir taşıyanlara* ama Gezi’ye dost Kobene’ye düşman kalanlara. Kobane düşerse, sadece Kürtler kaybetmiş olmayacak. O cevahir günden güne kararacak ve her birimiz Erdoğan’ın birer kötü kopyasına dönüşeceğiz. Vicdanının sesini bahaneler haykırarak bastırmaya çalışma. Bırakırsan o sana en güzel kardeşlik şarkısını söylecektir. Çok geç olmadan, eyleme geç!
*Nazım Hikmet- Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler