Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Abbas Vali Kürdistan’daki siyaset teorisi ve sosyolojisi konusunda uzman bir isim. İngiltere ve Hewlêr’den sonra şu anda Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde dersler veren Prof. Abbas Vali bugün 49. gününe giren Kobanê direnişini de yakından takip ediyor. Ona göre Kobanê Kürdistan’ın bütün parçalarını birleştiren ulusal bir sembol ve dünyada ise artık birçok anlamı olan bir metafor. Prof. Abbas Vali, Kobanê’nin neden Kürdistan, bölge ve dünya için stratejik hale geldiğini, Kobanê direnişinin Kürt toplumu ve dünyadaki etkisini ve Türk cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çöken Kobanê planını değerlendirdi.
Bir bilim insanı olarak Kobanê’den öncesine ve sonrasına baktığınızda karşınızda nasıl bir resim çıkıyor?
Kobanê’deki direnişinin her anlamı farklı olan birçok yüzü var. Şüphesiz en önemlisi Kürtler açısından olan yüzdür. Kürdistan’ın bütün parçaları; kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla bütün Kürtler Kobanê’nin başka bir güç tarafından işgal edilme girişimine karşı birleşmişlerdir. Kobanê Kürtlerin ulusal birliğini güçlendirecek tarihi bir semboldir. Kobanê artık Batı Kürdistan’ın küçük bir kenti olmaktan çıkıp, bütün Rojava’ya ve Kürdistan’a yayılmıştır. Kobanê Kürdistan’ın ulusal bir simgesidir. Kobanê ayrıca Kürtlerin direniş yüzüdür de.
Fakat geniş bakarsak; Kobanê Kürdistan’ın sınırlarını da aşan bir metafordur. Artık dünya çapında zalime, zulme ve işgale karşı direnişi anlatan bir metafordur. Dini, mezhebi, ırkı olmayan herkesin bir şekilde anlam kattığı bir metafordur. Çünkü Kobanê direnişine destekleyenlere baktığınızda özgürlükten yana olan herkes var; Hıristiyan da Yahudi de Müslüman da bu cephededir. Ayrıca Türk, Arap, Fars ve bölgenin halkları ile dünya halkları da vardır.
Ayrıca Kobanê’deki savaşın bir başka yönü de şudur; bir mezhebi kullanan bir grup bir halka karşı savaş açıyor. Burada Kürtlerin mezhebi ve dinenin ne olduğu önemli değildir, bu grup bir halk olarak Kürtleri karşısına alıyor. Bu dünyada da nadir görülen bir örnektir.
Siyasi bir yol haritası gerekiyor
Kürdistan toplumu açısından baktığınızda Kobanê’yi nereye koyuyorsunuz?
Dünyadaki son 50-60 yıllık tabloyla karşılaştırdığımızda Kürtlerin ekonomik ve sosyal olarak gelişmemiş bir toplum olduğunu görüyoruz. Fakat burada bir parantez açmak gerekiyor; kapalı bir toplum olarak bilinen Kürtlerin bu gelenekselciliğine rağmen Kobanê’de kadın savaşçıların ön cephelerde savaştığını görüyoruz. Bu şu anlama gerekiyor; Kürtler için ulusal değerler toplumsal, sınıfsal değerlerden daha üstündür. Kobanê belki ekonomik ve sosyal olarak çok gelişmemiş bir kent olabilir, ama Kobanêlilerin direnişi Kürt toplumunun geldiği düzeyinin göstergesidir.
Sizce de Kobanê Batı’nın ve uluslararası güçlerin Kürdistan bakışında bir kırılma noktası mıdır? Dünyada yeni bir Kürt sayfası mı açılıyor?
Kobanê direnişi şüphesiz uluslararası arenada karar verici merkezleri, dünya siyasetini belirleyen güçleri de etkiledi. ABD ve Avrupa Birliği’nin öncülük ettiği bu merkezler ahlaki ve etik olarak da Kobanê’ye sessiz kalamazdılar. Belki Kürt siyasetleri de değişmiş olabilir. Ama burada şuna da dikkat etmeliyiz; Kürtlerin bu direnişçiliğini kendileri açısında da kullanmaları mümkündür. Bu yüzden de savaş cephesinin dışında siyasette de bir yol haritamız olmalı. Yani savaş meydanının askerleri biz, kazanımların sahibi ise onlar olmamalı.
Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetinin Kobanê yaklaşımı sizi şaşırttı mı?
Erdoğan Türk milliyetçisi bir liderdir. Kobanê AKP siyasetinin iç yüzünü de gösteriyor. Erdoğan ve arkadaşlarının Kemalizm karşıtı olmaları ırkçı olmayacakları anlamına gelmez. Barış sürecine de Kürtlerin mücadelesi zorlamıştır, mecbur kalmışlardır. Erdoğan’ın “Kobani düştü, düşecek” sözü “Kobanê düşmeli, Kobanê düşmek zorunda” anlamına geliyor. Çünkü Kobanê’nin düşmesi onların siyaseti yükseltecek. Kobanê düşseydi, Türk hükümeti planının ABD’ye kabul ettirecekti, o da bir tampon bölgeydi.
Ancak bu plan şimdilik boşa çıktı, Kobanê Erdoğan’ın siyasetini ne kadar kırdı?
Kobanê bu yüzden Erdoğan’ın çizdiği planların Kürtler tarafından boşa çıkarıldığının da sembolüdür. Kobanê’nin verdiği bu anlamı da az önce sıraladığım Kobanê’nin sembollerine ve metaforuna ekleyebilirsiniz. Erdoğan yine “Anlamıyorum, Kobani ABD için neden stratejik, orası boş bir kenttir” demişti. Stratejik önem denilirken, şüphesiz bir petrol bölgesi veya bir başkent, veya ekonomi ve güvenlik açısından önem arz eden bir yer akla geliyor.
Ancak başka yerler de vardır ki; oraya dayatılan siyaset orayı stratejik bir noktaya dönüştürüyor. Kobanê birkaç ay önce normal, sıradan bir kentti, hatta üç yıl önce adını bile pek kimse duymamıştı. Fakat son üç ayda oraya dayatılan siyaset orayı stratejik yaptı. Bütün bölgeyi ele geçiren DAİŞ’in hala Kobanê’yi almaması orayı bir kaleye dönüştürmüştür. Erdoğan’a göre Şam veya Ankara stratejiktir, onun anlamadığı da budur. Onu şunu sormak lazım; peki niye 2. Dünya Savaşı’nda Stalingrad stratejikti?
Belki Erdoğan Stalingrad’ı okumamıştır, bilmiyordur?
Stalingrad da harabe olmuş boş bir kentti. Fakat orada ev ev, sokak sokak bir savaş vardı. Erdoğan belki Türk sultanlarının hayatını iyi biliyor olabilir, fakat öyle anlaşılıyor ki modern tarihi bilmiyor. Evet, Erdoğan tarih kitaplarını açıp Stalingrad’ı okusun. Ya da Vietnam’da Dien Bien Phu direnişi. Fransızlar askeri olarak üstündüler, fakat orada yenildiler. Dien Bien Phu direnişinde Fransızlar Vietnamlıların nasıl savaştığını gördüler. Üstelik bugün Kobanê teknoloji ve medya sayesinde herkesin evindedir. Bu durum onun az önce anlattığım Kobanê’nin stratejik önemini de artıyor. Ayrıca Erdoğan bir kentin idam edilmesine de göz yumuyor, bu da ahlaki bir suçtur. İzlediğim kadarıyla AKP’nin medyası dışında bütün Türk medya kuruluşları sürekli Kobanê’nin startejik önemini anlatıyor.
Siyasette dengeler değişebilir
Batılılar Kobanê’yi desteklerken “Biz sadece Rojava’da YPG ve PYD’nin yanındayız” diyorlar ve PKK’ye karşı yaklaşımlarını değiştirmeyeceklerini söylüyorlar. Aynı zamanda Türk hükümeti de “Çözüm sürecinin Kobanê ve Rojava ile ne alakası var?” diyor. Kürt Özgürlük Hareketi’ne yeni parçalı bir siyaset mi dayatılıyor?
Avrupa’nın ve Türkiye’nin yaklaşımları birbirinden farklıdır, bunun nedenleri de vardır. Bu çok önemli değil, önemli olan kimin Kürtlerin yanında yer alıp almadığıdır. Yine 2. Dünya Savaşı’ndan bir örnekle devam etmek istiyorum; İngilizler ve Fransızlar Sovyetlere karşı Almanları ilk başta desteklediler, Almanya’nın o kadar güçlü olmasında her iki ülkenin payı vardır. Ancak Nazi Almanyası güçlenince ve Avrupa’yı işgal etmeye başlayınca “Sovyetler yıkılmalıdır” diyen İngilizler ile Fransızlar Hitler’e karşı Stalin’in dostu oldular. Yani siyasette kimin hangi cephede yer aldığı veya alacağı değişebilir.
Aynı şekilde Erdoğan da ‘terörist bir örgüt’ dediği PKK ile müzakere ve çözüm sürecini başlattı. Kimin hangi siyaset yürüttüğü önemli değil, kimin Kobanê’deki haklı direnişi ne kadar desteklediği ve Kobanê’nin başına ne geleceği önemlidir.
(Perwer Yaş – Özgür Gündem)