AKP hükümeti en son iki yıllık çatışmasızlığın ilan edilmesi ve çözüm için her türlü imkan ve fırsatın doğmasına rağmen Kürt sorununun çözümü için adım atmamıştır. Yüzyıllık sorun için atacakları adım yokmuş gibi Tayyip Erdoğan “AKP iktidarında neyiniz eksiktir” diyor. Efkan Ala “Çözüm süreci sonuçlanırsa Türkiye’nin ayağındaki bağ kalkar” diyor. Ama çözecekleri sorunun ne olduğunu, hangi adımlarla çözüleceği söylenmiyor. Yalçın Akdoğan da “Biz atacağımız adımları attık, örgüt adım atsın” diyor. Kast ettiği ise Kürt halkının boynunu kültürel soykırımcı kasabın bıçağına uzatmasıdır; daha doğrusu teslim olmasıdır.
Erdoğan’ın sözleri, bir ağanın marabasına “Sana üç öğün yemek veriyorum, aç-açıkta değilsin, daha ne istiyorsun” demesine benziyor. Kürt halkına bu on iki yıllık iktidarımda neyiniz eksikti demek, bu halka büyük hakarettir. Erdoğan’ın bu sözü, Kürt sorununun varlığını kabul etmeme anlamına geliyor. Kürt halkının sorunu, kendi kimliği, kültürü, anadiliyle özgür ve demokratik yaşam sorunudur. Bu da demokratik özerkliktir. Bunun için de Kürt kimliğinin anayasal ve yasal güvenceye alınması, anadilde eğitimin sağlanması, kendi kimliğiyle tam düşünce ve örgütlenme özgürlüğüdür. Bunlar tanınmadan neyiniz eksik demek, hiçbir hakkınızı hukukunuzu tanımıyoruz demektir.
Bugünlerde yine Kürt sorununun çözümü konusu tartışılıyor. İmralı ile görüşmelerin kesilmesinden, sürecin tıkanmasından söz ediliyor. Aslında tıkanan bir süreç yoktur. Çünkü AKP’nin içinde olduğu bir süreç yoktu. Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi “Çözüm sürecine gir, adım at” dayatmasında bulununca, AKP’nin Kürt sorununda bir çözüm politikası olmadığı açığa çıktı. Herkes şunu bilmelidir ki Türk devletinin ve hükümetinin Kürt sorununda bir çözüm zihniyeti, politikası, kararı ve iradesi olmadığı müddetçe ne bir çözüm süreci gelişir ne de sonuç alınır.
Hükümetin bir bakanı “biz yapacağımızı yaptık, adım atması gereken örgüttür” diyor. Kürt sorununu yaratanın ve çözümde esas olarak adım atması gerekenin Türk devleti olması gerektiğini görmezlikten geliyor. Kürtlerin ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin Türkiye halkının herhangi bir hakkını gasp etmesi söz konusu değildir. Kürt sorununu yaratan Türk devletidir, çözüm de ancak Türkiye’nin adım atmasıyla gerçekleşir. Türk devleti Kürtlerin haklarını tanıdığı an bu sorun da çözülür. Dolayısıyla biz yapacağımızı yaptık demek, her kesi aldatmaktır. Kürt sorunu tüm çıplaklığıyla orta yerde duruyorken bunu söylemek, kültürel soykırımcı sistemi sürdüreceğim demektir.
PKK silah bıraksın, silahlı güçlerini çeksin, ondan sonra çözeriz demek, Kürtlerin aklıyla alay etmektir. Kaldı ki AKP’nin on iki yıllık iktidarının en az sekiz yılı çatışmasızlık içinde geçmiştir. Geçen yıl çekilme iradesi ortaya konmuş, gerillanın yarıya yakına geri çekilmiştir. Ama buna da hiçbir karşılık verilmemiştir. Sanki önemsiz bir durummuş gibi cehenneme kadar yolları var denilmiştir. Dünyanın hiçbir yerinde Türk devletinin istediği gibi sorun çözülmemiştir. Sorunu yaratanlar ilk adımı atarlar. Buna rağmen Kürt Özgürlük Hareketi hep ilk adımı atmış, ama karşılığını alamamıştır. Dünyanın her yerinde silah bırakma ve çekilme en sonunda yapılması gerekendir. Kürt halkının silahlı direnişi meşru savunma konumundadır. Haksızlığı ve gaspı yapan adım atmıyor, demagojiyle, laf kalabalığıyla bu gerçekliğinin üstünü örtüp haksızlığa uğrayanı, hakları gasp edileni suçluyor. Bu kafayla ne çözüm süreci olur ne de Kürt sorunu çözülür.
Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikalarını meşrulaştırmak için konuşan Yalçın Akdoğan “Biz büyük riskler aldık, adımlar attık” diyerek toplumu kandırmaya çalışıyor. Birincisi, büyük adımlar atıldıysa Kürt sorunu neden yerli yerinde duruyor. AKP hükümetinin aldığı hiçbir risk yoktur. Kürt sorununun çözümünde temel olan köklü adımları atsaydı buna amenna derdik. Aksine AKP hükümeti bırakalım risk almayı, sürekli Kürt sorununda adım atma beklentisi yaratarak kendini yaşatmıştır. Bugün hala AKP hükümetteyse, Kürt sorununu çözeceğini söylediği için ayaktadır. Bunun neresi risk almadır? Risk almak, Kürt sorununu çözeceğim deyip çözmemektir. Çünkü toplum Kürt sorununun çözümünde hiç adım atılmadığını, sorunun tüm çıplaklığıyla ortada durduğunu görünce AKP riskin ne olduğunu görecektir.
AKP’nin televizyondan televizyona koşup Kürt Özgürlük Hareketi aleyhinde konuşup AKP’nin çözümsüzlük politikalarını örtmek gayreti gösteren bakanı, halkın Kobanê direnişini destekleme eylemlerini devletin kararlılığı ve toplumsal baskı durdurdu diyor. Nasıl durdurulduğunu tüm kamuoyu biliyor. Hükümetin bir bakanı HDP’lilere gidip “Aman bu gece eylem olmasın, durum sakinleşsin, iyi adımlar atacağız” diye yalvarmıştır. Dolayısıyla bu zatın hükümet kararlı oldu da serhildanlar durdu biçimindeki sözlerinin propaganda dışında bir kıymeti harbiyesi yoktur.
AKP’nin bakanı sonunda baklayı ağzından çıkarıyor. Terör örgütü olduğu için terör sonu var diyor. Kürt sorununu yine terör sorununa indirgeyerek kırk yıllık teraneyi okuyor. Zaten bazı AKP’lilerin çözüm süreci terörü bitirmek için bir araçtır demesi ne kafada olduklarını ortaya koyuyor.
Kürt sorununda iki çözüm yolu vardı. Birincisi, demokratik çözüm yolu, ikincisi ise Kürt halkının mücadeleyle kendi çözümünü yaratması yolu. AKP hükümeti birincisinin olmadığını ve olmayacağını ortaya koymuştur. Bu durumda Kürt halkına ve Özgürlük Hareketi’ne ikinci seçenekle özgür ve demokratik yaşamını gerçekleştirmesi kalmıştır.
(Özgür Gündem – 11 Kasım 2014 – Hüseyin Ali)