KESK’e bağlı sendikaların şube genel kurulları yapıldı. Sırada ise genel merkezlerin ve KESK’in Genel Kurulu var. Türkiye’nin en büyük sendikalarından birinin genel kurullar sürecinde emek gündemine kısacabakmakta yarar var:
Emeğin gündemi
– Taşeron aracılığı ile çalıştırılanların çalışan nüfus içindeki artışı görmezden gelinemez bir noktada. Esnek, enformel çalışma biçimleri işçi sınıfının tüm bileşenlerine dayatılmakta. İşsiz işçilerin çalışan işçilere, sigortasız çalışanların sigortalı taşeron çalışanlara, taşeron çalıştırılanların kadrolu işçilere, kadrolu işçilerin sendikalı olabilenlere karşı “kıskanç” bakışı, sınıf dayanışmasının önünü de tıkamakta. Aynı iş yerinde farklı statüde çalıştırılanların birbirine karşı konum alıyor oluşu sınıf bilincinin yarılması anlamına gelmekte, eylem birliğinin ortadan kalkmasına neden olmakta.
– 12 Eylül ürünü olan antidemokratik Anayasa, sendikal örgütlenme de dahil, emek düşmanı içeriği ile halen yürürlükte.
– İşçi sınıfı gençleşmiş ve feminize olmuş durumda. Sınıfın genç bileşenleri kendilerinden daha yaşlı olan işçilerin mücadele birikimlerinden yararlanamamakta. Sendikalar bu devamlılığı sağlayamamış görünmekte. Sendikaların genç nüfusun ve özelde kadınların sorunlarını gündemlerine almaları, sendikal mücadelenin içinde her iki gruba da öncelikler tanımaları gerekmekte.
– İş cinayetleri hız kesmeksizin devam etmekte.
– İstihdam büroları sermayenin saldırı gündeminin bir parçası olarak karşımızda durmakta.
KESK kongreleri
Kamu işyerlerinde “memur” statüsü ile çalışanlar, işçi-emekçi olduklarının bilinci ile on yıllardır mücadele ediyorlar. Bir yandan baskılar, bir yandan devlet eliyle beslenen kontra sendikalar KESK’i başından itibaren çetin bir görevle karşı karşıya bıraktı. Ancak dişe diş bir mücadelenin sonucunda kurulan KESK açısından işler son yıllarda iyiye gitmiyor.
Türkiye sendikaları, özelde de KESK, bugün iktidardan demokrasi talep edemez hale gelmiş ise bu biraz da kendi içindeki antidemokratik uygulamalarla ilgilidir. Kendisi demokratik olmayan bir işleyişin başkasından demokrasi talep etmesi ham hayal olarak karşımızda durmaktadır. Çoğu sendika yıllardır aynı isimler veya gruplar aracılığı ile yönetilmekte, deyim yerindeyse “tren sallanmaktadır.” Sınıfın bütününü ilgilendiren mücadele programları yerini, isimlerin veya grupların egemen olma mücadelesine bırakmıştır. Sendikaların demokratikleştirilmesi, seçim sisteminin yeniden ele alınması, nisbi oranda temsiliyetin hayata geçirilmesi gerekmekte iken, KESK içinde bulunan siyasal çevrelerin koalisyon hükümetleri gibi hareket ettikleri seçimler ve kulisler anlayışı benimsenmiştir. Özellikle solun hastalıklı hale gelmiş rekabetçi, küçük olsun benim olsuncu tavırlarına sınıf pusulasından bihaberlik de eklenince emekçilere en büyük kötülük yapılmış oldu. Türkiye siyasetinin genelini içeren “sandıkçı demokrasi, baraj demokrasisi” anlayışı maalesef sendikalarda da hakim oldu.
Mücadele çizgisi olarak gittikçe diğer sendikalara benzemeye başlayan KESK, emekçiler için bir çekim merkezi olma durumunu bu haliyle yitirmiş görünüyor.
Ortada emekçilerin güvenini kazanabilecek bir sendikal mücadele hattının örülmesi görevi durmakta. Emeğin gündemi ile KESK’in ve ona bağlı sendikaların genel kurullardaki gündemleri birbiri ile örtüşmüyor. Her siyasi yapının kendi gündemini dayatmaya çalıştığı ve buradan bir koalisyon yaratılmaya çalışılarak geçiştirilen genel kurullar, ne emeğin gündemine sahip çıkmayı ne de Gezi İsyanının bizlere işaret ettiği yeni anlayışı içermekte.
KESK’i yıllardır bu hale adım adım taşıyan siyasal anlayışlarla bundan sonrasının karşılanamayacağı çok açık. Yeni bir işçi kuşağı, öncelikle tabanda genç işçiler arasında kurulacak bağlar, yerel inisiyatif ve girişimler üzerinden yükselecektir. Şimdi bu küçük adımları atmanın zamanı.