Kobane artık dünyada ismi en çok bilinen şehirlerden. Bir ayı geride bırakan destansı bir direnişin yanı sıra bu direniş dünyanın sokaklarına taşındı. Kamu malı olan kaldırım taşlarının altındaki halkın kumsalını hatırlattı bize yeniden. Kobane, kısa bir öykü değil uzun bir romanın ilk satırları. Peki devamında ne olacak?
Bu yazıyı geçtiğimiz günlerde Kobane Direnişi’nde ölümsüzleşen sosyolog devrimci Suphi Nejat Ağırnaslı’ya ithaf ediyorum. Onun mücadele pratiği bu yazının tamamında anlatılmak istenenin somutlanmış şeklidir. Anısına saygıyla.
Bir aydan fazla bir süredir Kobane yoğun IŞİD saldırısı altında. Rojava ve özel olarak Kobane daha önce de çok defa bu insanlık dışı canilerin saldırısına maruz kalmıştı. Ancak bu seferki saldırı Kobane’yi ve Rojava Devrimi’ni boğma amacı taşıyor ve bu amaca yönelik bir şiddette sürüyor. Kürtler de 21.yüzyıl hikâyelerinin başlangıcı olacak bu güzel parçayı insanüstü bir direnişle savunuyorlar. Direniş şu ana kadar küresel ve bölgesel egemen güçlerin umdukları gibi kırılmadı ve kırılacağa da benzemiyor. Kobane’de süren direniş bir yeni durumdur. John Kerry’nin iddia ettiğinin aksine stratejiktir. Hem küresel sistem açısından hem de bölge dengeleri açısından önemli bir yerde durmaktadır. Kobane, bu yüzden geniş bir perspektifle ele alınmayı hak ediyor.
Kobane Direnişi ve bu momentin ait olduğu Rojava Devrimi bugün hiç olmadığı kadar tartışılıyor. Ortadoğu’da dengelerin yeniden belirlendiği, sınırların yeniden çizildiği koşullarda halk güçlerinin bu kadar güçlü bir mevziye sahip olacağı , 2011 yılında Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni durağı olan Suriye’de emperyalizm destekli bir iç savaş başladığında kuşkusuz kimsenin aklına gelmiyordu. Rojava, on yıllardır egemenler arası çatışmaların sahnesi olan Ortadoğu’da halkların sahneye çıkışının işaret fişeği olarak okunabilir. Ancak her şey her zaman akışında yürümez. İnsanların müdahaleleri bu akışı değiştirebilir, başka yönlere çevirebilir. Keza Kobane’ye yönelik IŞİD saldırıları bu akışı kesmenin, bir hikayenin başlamadan bitmesinin çabasıdır.
Kobane’ye saldıran IŞİD’in bölgesel dengelerde yine yeni bir durum olduğunu da unutmamak gerekir. IŞİD ile küresel emperyalistlerin ve bölgesel güçlerin ilişkileri, karşılıklı etkileşimleri ve ittifakları kaçınılmaz şekilde olmakla birlikte IŞİD’in kendi sebepleri, gelişimi ve hedefleri olduğu da inkar edilemez. Şayet IŞİD ile emperyalistler ve bölgesel güçler arasında tek taraflı bir sahip-araç ilişkisi kurmak IŞİD’in güncel durumunu ve emperyalistlerin konumunu anlamak için yetersiz kalacaktır. Ancak IŞİD için söylenebilecek doğru sözlerin başında halkların düşmanı olduğu da bir gerçek. IŞİD, yaydığı korku ve dehşet atmosferi ile olsun bağnaz ideolojisi ile olsun halklar için ortak düşmandır. Ortadoğu dengelerinde var olmaması gereken bu güce karşı savaşmanın gerekliliği de açıktır. Ancak küresel emperyalist güçler olsun bölgesel güçler olsun IŞİD ile savaşmak konusunda zafiyet gösteriyorlar. IŞİD’in ilerlediği her gün bu güçlerin halklar nezdindeki meşruiyetini ve inandırıcılığını daha da azaltıyor. “Dengeleri doğru okumak”, “aklı başında hareket etmek” gibi sözlerle açıklanan bu kararsızlık her geçen gün IŞİD’i güçlendiriyor. Kırktan fazla ülkenin IŞİD’e karşı uluslararası koalisyon çatısı altında birleştikleri günden bu yana IŞİD gerilemedi aksine ilerledi ve Bağdat’ın kapısına dayandı.
Peki IŞİD’i ne geriletiyor? Kobane örneğinde gördüğümüz gibi IŞİD’i ancak halkların direnişi geriletebilir ve yenilgiye uğratabilir. Kendi vatanlarını savunmak için Kürtlerin ortaya koyduğu direniş IŞİD’in yarattığı korkulu prestijin ilk defa kırıldığı yer oldu. IŞİD’in Kobane’yi alamadığı her gün halkların nezdinde direniş daha çok sahiplenildi. Çünkü Kobane, IŞİD’e karşı gösterişli laflar ve boş vaadler değil gerçek olan yolu yani direnişi gösteriyor. IŞİD saldırılarının en çok yoğunlaştığı 6 Ekim gecesinde başlayarak günlerce dünyanın dört bir yanında insanların Kobane’ye destek olmak için sokaklara çıkması, havaalanlarını ve parlamentoları işgal etmesi bunu gösteriyor. 6 Ekim gecesiyle birlikte daha görünür olan şey Kobane’nin salt Kürt halkının direnişi olmadığı tüm Ortadoğu ve dünya halkları tarafından sahiplenilen bir direniş olduğudur. Kobane Direnişi güçlendikçe ve IŞİD geriledikçe küresel emperyalistler ve bölgesel güçler Kobane’ye özel bir önem vermeye başladılar. Şimdi sorulması gereken soru; Kobane şu ana kadar olduğu gibi Ortadoğu’da ve dünyada yeni bir isyan dalgasının başlangıcı mı olacaktır yoksa emperyalistlerin müdahaleleri ile sınırlanıp bu doğrultuda çıkacak mıdır ?
Şengal ve Kobane: Direniş ve yeni hesaplar
Kobane Direnişi kendi başına ayrı bir olay değildir. Şayet onun bağlamı içerisinde bulunduğu Rojava Devrimi’dir. Kobane, Rojava Devrimi’nin gerçekliğinin ve gücünün sınandığı ve sembol haline geldiği bir momenttir. Özel bir önemi vardır ancak öncesi ve sonrası da vardır. Öncesi bellidir; Kürt halkının parçalanan vatanlarında sınırları zorlayıp var olma mücadelesini yeni bir evreye sokmasıdır. Peki ya sonrası yani bundan sonrası ne olacaktır?
Kobane’ye giden süreçte unutulmaması gereken bir durak da Şengal’dir. Şengal, IŞİD saldırıları altında savunmasız bir şekilde katliama maruz kalan Ezidi halkının Kürt Hareketi(YPG-HPG)’nin başarılı hamlesi ile bir soykırımdan kurtulmasıydı. Yine tüm dünya gündeminde yer eden Şengal, IŞİD’in Irak’taki ilerleyişi sırasında ilk defa durdurulduğu yer oldu. Kürt Hareketi’nin yerinde müdahalesi onun bölgesel dengeler içerisindeki yeni yerini gösteriyordu. Hemen ardından IŞİD’in Suriye’de Rojava için kritik önemde olan Kobane Kantonu’na saldırısı bunun devamı olarak görülmelidir. IŞİD yine Suriye’de Rakka’yı ele geçirip ciddi bir güç elde ettiğinden beri ilk defa bugün Kobane’de durduruldu ve yenilmek üzere. Son açıklanan rakamlara göre IŞİD, Kobane’de bir ayda 1200’ün üzerinde üyesini kaybetti. Şehir savaşına geçildiğinden bu yana Kobane, IŞİD için Stalingrad yolundaki Nazi askerlerininkine benzer bir kâbusa dönüştü. Bir kilometre var ama bir türlü bitmiyor. 3 tarafı kuşatılmış ve Türkiye tarafından da baskılanmış bir şehirde IŞİD’in çok övülen askeri yetkinliği her geçen gün gerçekliğini yitiriyor.
Kobane’deki direniş artık belirleyici önemdedir. Yani Kobane, IŞİD açısından da, Kürtler açısından da, küresel güçler ve bölgesel güçler açısından da bundan sonraki dengelerin belirleyicisi olacaktır. IŞİD, Kobane’yi düşürerek şu ana kadar iyi anlaştığı Türkiye ile sınır komşusu olmak istiyor. Türkiye ile olan siyasi ve ‘diplomatik’ ilişkiler(Rehine alınan 49 konsolosluk görevlisinin diplomatik pazarlık sonucu bırakılması) ve yanı sıra kaçak petrol ticareti bu sınır komşuluğunu gerekli kılıyor. IŞİD bu yüzden Kobane’ye akıl almaz bir saldırı yapıyor. Askeri gücü azaldıkça Rakka gibi en stratejik noktalardan ikmal yapıyor. Çünkü biliyor ki Kobane’nin ardı Tel Abyad, Kobane’nin ardı Rakka. Kobane’de kırılan ve geri püskürtülen IŞİD, Suriye’deki en kritik merkezi olan Rakka’da tutunamayacaktır. Rakka, hem küresel ve bölgesel güçlerin hem de Esad rejiminin hedefine oturacaktır. Böylesi bir durumda IŞİD’in Rakka’sının Kürtlerin Kobane’si kadar direnmesi imkansızdır.
Rakka’nın düşmesi demek IŞİD’in Suriye’de yenilmesi anlamına gelecektir. IŞİD’in Suriye’de yenilmesi, Irak’ta da yenilmesi anlamına gelecektir. Bütün aktörler bunun bilincinde. O yüzden IŞİD Kobane’yi Rakka’yı güvenceye almak için almak zorundadır. Kürtler açısından ise Kobane, Rojava Devrimi’nin başladığı yer olmasının yanı sıra diğer iki Kanton(Cizire ve Afrin) arasında kritik bir yerdedir. Kobane’nin düşmesi diğer kantonların düşmesine ve Rojava Devrimi’nin boğulmasına yol açacaktır. Uluslararası koalisyon olarak tabir edilen küresel ve bölgesel güçler bu yüzden dört gözle Kobane’deki durumu izliyorlar.
ABD ve diğer küresel güçler sınırlı hava saldırıları ile yetiniyorlar. Ancak Kobane’de IŞİD püskürtülürse bu güçler IŞİD’e saldırma konusunda çok daha cüretkar olacaktır. Bir de olayın Türkiye tarafı var. Türkiye başından beri Rojava’ya düşman bir politika güdüyor. Cihatçı çeteleri başından bu yana destekliyor ve bu tavrından vazgeçmiyor. Çünkü Rojava, AKP iktidarı açısından çıkmaz sokaktır. Rojava’da Kürtlerin uluslararası olarak tanınan bir statüye kavuşması demek Türkiye’de dengelerin alt üst olması ve hatta ‘misak-ı milli’ sınırlarının yeniden çizilmesi demektir. Kobane eylemlerinde AKP iktidarının çok açık gördüğü şey Kürtlerin sınırları kaldırmaya ve Türkiye’de Gezi’yi hatırlatacak şekilde büyük bir ayaklanmaya yetecek gücüdür. Bu durumu engellemek için faşizmin en koyusunu yürürlüğe koyması tabi ki anlaşılırdır. Çünkü AKP için durum ölüm-kalım meselesidir. Bu açıdan IŞİD ile komşu olmak isteği bir tercih değil aynı zamanda bir arzudur. Kobane’de IŞİD’in kazanması dışında hiçbir sonuçta bu arzuya hizmet etmeyecektir. AKP’nin uluslararası emperyalistlerle olan çelişkisi de budur işte. Son günlerde daha çok çelişen açıklamaları bunun göstergesi.
Küresel ve bölgesel güçler ise Kobane Direnişi’nin kazanacağını anladılar. Bu yüzden hızlı bir şekilde ağız değiştirip birkaç gün önce Kobane’nin stratejik olmadığını söylerlerken bugünler de hep bir ağızdan Kobane’ye destek türküsü söylüyorlar. Kürtler, Türkiye’den daha iyi bir müttefik olarak ortaya çıkıyor. Küresel güçler, şu an için Türkiye’yi kaçırmak istemeseler de Kürtler ile işbirliğini çok mantıklı buluyorlar. İşte sorumuzun kilitlendiği nokta burasıdır. Kobane Direnişi, Rojava’nın ve Ortadoğu’nun geleceğine yeni bir emperyalist ipotekin parçası mı olacak? Yoksa şuana kadar olduğu gibi küresel ve bölgesel güçlere karşı yeni bir isyan dalgasının kalkış noktası mı ?
Bu soruyu şimdiden cevaplamak zor da olsa şunu söylemek gerekir ki emperyalistler Kobane’de bir hesap hatası yaptılar. Kürtlerin direniş gücünü yanlış hesaplayarak onları yalnız bıraktılar. Kürtler o yalnızlıklarında yanlarında tüm dünyada sokakları dolduran halkları buldular. Ve yanlarında savaşıp can veren Suphi Nejat’ları. Kürt liderlerin Kobane’deki durumla ilgili uluslararası güçleri ve özellikle Türkiye’yi suçlayan açıklamaları bunun göstergesi. Ancak tabi ki siyasetin doğası gereği bu güçler Kürtlerle yeni bir ittifak zemini yakalayabilirler ve Kobane’nin içinde bulunduğu zor durum da ellerini kolaylaştırıyor. Şayet, YPG’nin uluslararası koalisyon merkezinde bir üyelerinin olduğunu açıklaması ve anlaşmaya sıcak bakması bu olasılığın gerçekliğini gösteriyor. Ancak Kobane’nin emperyalizmin mi yoksa halkların mı tarafına düşeceği çok çabuk belli olabilecek bir konu değil. Dünya halklarının tıpkı son bir haftada olduğu gibi Kürtlerin yanında konum almaları bu denklemde emperyalizmin işini zorlaştıracaktır. Küresel güçlerin Kürtlere destek vermesini dayatacak ve emperyalizmin baskısını zayıflayatacaktır. Kobane’nin yeni bir isyan dalgasının kalkış noktası olması daha çok Suphi Nejat ile mümkündür. Bu direniş ve devrimin sınırları aşması ancak halkların müdahalesi ile mümkündür. Bugün Kobane’de etkin halk müdahalesi zamanıdır.