“Sosyalist Sol”un Demirtaş sınavı – Ozan Utku

“Sosyalist Sol”un Demirtaş Sınavı 

“Özgül Ağırlık” Meselesiyle Beraber Geleneğin İflasına Doğru

ÖDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alacağı tavrı “açıkladığı” metnin uyandırdığı his hayal kırıklığı idi. ÖDP’nin sahip çıktığı gelenek dünya sol literatürüne geçecek nitelikte özgün deneyimleri bünyesinden çıkarmış bir gelenektir. 80 öncesi dönemde büyükşehirlerde hayret uyandırıcı bir ölçüde kitleselleşmeyi başarabilmiş anti-faşist mahalle örgütlenmeleri, Anadolu’da devletin “eylemsizliği” sonucu faşist saldırılarla baş başa bırakılmış Alevi toplumunun Çorum gibi yerlerde devrimcilerin direnişleriyle tutunabilmesi, Fatsa yerel yönetim deneyimi vs. gibi yüz akı örnekler hep bu geleneğin bağrından kopmuştur. Sol adına bünyesinden böyle özgün tecrübeler çıkarabilmiş bir geleneğin devamı iddiasındaki ÖDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tavrını “açıkladığı” 14 paragraftan oluşan metnin sefaleti, evvela sahip çıkılan geleneğin geldiği nokta bu mudur sorusunu sorduran nitelikte.

Metnin karakterinde hissedilen ilk husus acziyet. Açıklama ÖDP’nin seçimlerde alacağı tavrı (şu adayı destekliyoruz, boykot ediyoruz, kitle kendisi karar verecek vs.) ortaya koymuyor. Örneğin sosyalist solun temsilcisi olma iddiasındaki diğer bir parti olan TKP’nin bu hususta tavrının net olduğu görülüyor. Bu noktada ÖDP bahsine bir virgül atıp TKP’ye ayrı bir parantez açalım. Hangi derin “ideolojik yarılmalarla” iki kanada ayrıldığı halen esrarını korusa da, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alınacak tavır hususunda TKP’nin iki kanadının tavrının örtüştüğü görülüyor. Hem “TKP 12. Kongre Hazırlık Kurulu” hem de “TKP Atılım Kongresi” boykot çağrısı yapıyor. TKP Atılım Kongresi, metnini Erdoğan’ın adaylığının gayrimeşru olduğu iddiası üzerine kuruyor ve bu meşruiyet noksanlığını Erdoğan’ın adaylığının köklerinin Sivas katliamında olduğu tezine dayandırıyor. Metinde diğer adaylar Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş’a ise değinilmiyor. Metnin söylediği, kısaca, adaylardan birinin bazı sebeplerden dolayı gayrimeşru olduğu ve bundan dolayı seçimi kabul etmenin mümkün olmadığı. TKP 12. Kongre Hazırlık Kurulu kanadının yaptığı açıklama ise daha ilgi uyandırıcı. Diğer kanadın yaptığı gibi bir takım sebepler (Haziran Direnişi sırasındaki polis terörü, Soma, Suriye’de terör destekçiliği, yolsuzluk ve rüşvet) sunularak Erdoğan’ın adaylığının ve bu seçimin gayrimeşruluğu vurgulanıyor. Fakat bu kanat işi bir adım daha öteye götürerek çatı adayı meselesine de değiniyor: “Bütün bunlara rağmen, Erdoğan’ın aday olduğu bir seçimi reddetmeden halkımızın karşısına alternatif aday çıkarma çabası, yaratılmak istenen gerici korku düzenine koltuk değnekliği yapmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Kaldı ki, alternatif olarak sunulan çatı adayı, kurulmaya çalışılan gerici rejimin ancak tamamlayıcı bir unsuru olabilir. Emekçi halkımız ölüme karşı sıtmayı gösterenlere mahkûm değildir.” Metin okumada “susulan, sessiz kalınan” hususların da bir önem arz ettiği varsayımından yola çıkarsak, bu metnin alternatif adaylardan Selahattin Demirtaş konusunda sessiz kalıp çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nu değerlendirmeye alması, buradan doğru bir mesaj vermesi TKP’nin “ilgi alanları”na dair bir ipucu da veriyor. Uzun bir süredir Kürt hareketiyle bir şekilde aynı kareye girmeme “becerisi“ gösterip, Türk bayrağı, Kemalizm vs. gibi çoğunlukla CHP’nin kulvarında gözüken popülist unsurlara çeşitli vesilelerle göz kırpan TKP’nin kendi zihniyet kalıpları açısından bir süreklilik içinde olduğunu söylemek mümkün.

Bu noktada ÖDP bahsine geri dönelim. ÖDP metninde Erdoğan’ın adaylığının seçimleri gayrimeşru kıldığı görüşünü savunarak TKP ile örtüşse de bir boykot çağrısı yapmıyor. Yapılan tek çağrı ise “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde katile, hırsıza, diktatöre, yalancıya oy vermeme çağrısı” olarak ifade edilen Erdoğan’a oy vermeme çağrısı. Fakat bu çağrının da boykot manasına mı geldiği yoksa Erdoğan dışındaki adaylardan birine oy verme çağrısı mı olduğu sorusu gizemini koruyor. ÖDP’nin, yukarıda söz edilen “ilgi alanları” bahsi göz önüne alındığında ise, İhsanoğlu’nun yanı sıra –metinde geçtiği haliyle- “HDP adayı”ndan da bahsettiği görülüyor. İhsanoğlu, Erdoğan’ın bir versiyonu olarak nitelendiriliyor ve ona karşı da mücadele edilmesi gerektiği ima ediliyor. HDP ise “ortak adaylık süreci geliştirmediği”, “kendi sınırları içerisinde bir aday belirlediği” ve bu belirlenen adayın “toplumun geniş kesimlerine güven verecek, onların taleplerini içerecek bir seçenek oluşturmadığı” argümanlarıyla eleştiriliyor.

Burada ÖDP’nin sorunlu olduğunu düşündüğümüz “HDP adayı” değerlendirmesine eğilmekte fayda var. ÖDP metinde tasvir ettiği adayın “sosyal demokratların, Kürt hareketinin, sosyalistlerin ve tüm emek-demokrasi güçlerini” temsil eden bir şahsiyet olması gerektiğini vurguluyor. Aynı metin HDP’yi “kendi sınırları içerisinde bir aday belirlediği” için eleştiriyor. Dolayısıyla metinden Selahattin Demirtaş’ın sosyal demokrat, Kürt hareketi, sosyalist ve emek-demokrasi güçlerinin ortak taleplerini karşılamadığı manası çıkıyor. ÖDP Demirtaş’ı böyle değerlendiriyorsa, evvela bunun nedenlerini izah etmeli, kurduğu politik bir argümantasyon zincirini ortaya koymalıdır. Aksi halde metinden Kürt hareketinden birisinin solcu ve demokrat olamayacağı, bu kesimleri temsil edemeyeceği varsayımının yapıldığı ortaya çıkıyor.

Metnin bu sorunlu politik duruşunun yanı sıra yöntemsel bakışı açısından da bir eleştiriyi hak ettiğini ekleyelim. Evvela belirtmek gerekir ki HDP yetkililerinin CHP’nin (sosyal) demokrat milletvekillerinden eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı Rıza Türmen ile görüştüğü ve kendisini aday göstermek istediği, fakat bu talebin olumsuz cevaplandırıldığı biliniyor. Dolayısıyla metinde ima edilen HDP’nin Kürt hareketi sınırları dışından bir aday belirlemeye yanaşmadığı iması olgusal bir nitelik taşımıyor. Asıl önemli husus ise bir önceki paragrafta bahsedilen “sol ve demokrat güçlerin taleplerini karşılamayan Kürt hareketi sınırları içerisindeki aday” iması. Bu ima ÖDP’nin kendini gördüğü konumun siyaset-üstü ve HDP’ye üstün bir konum olduğu izlenimi veriyor. Bilindiği üzere HDP, Kürt hareketinden LGBT hareketine, sosyalist partilerden inanç gruplarına birçok sol ve demokrasi gücünü bünyesinde barındıran bir oluşum. HDP’nin adayı Demirtaş, sol ve demokrat güçleri temsil iddiasını açıkça ortaya koyduğu bir zamanda, ÖDP’nin onun Kürt hareketinden geldiği ve dolayısıyla kapsayıcı olamayacağı iması bu tepeden bakışı özetler nitelikte. Bu noktada akla gelen soru ÖDP’nin HDP’den beklentisinin ne olduğu. Mesela cumhurbaşkanı gösterebilecek güçteki 4 partiden biri olan HDP’nin bu gücünü ÖDP içinden bir aday göstermeye mi seferber etmesi gerekir ki ÖDP, diğer adayların Erdoğan ve İhsanoğlu gibi sağ adaylar olduğu bir seçimde HDP ile güç birliği yapsın? Bu durumun aksi olması halinde “sosyalist solun” izleyeceği strateji desteğini HDP adayından esirgemek mi olacaktır? ÖDP kendini HDP’ye bu ölçüde tepeden bakabilen bir konumda görebildiğine göre 3 adayın yarıştığı seçimlere ne ölçüde etki edeceğini tahmin etmektedir? Hangi sosyal, sınıfsal, siyasal kitleler, alınan bu tavra göre ne yönde mobilize edilecektir?

Bu sorular ÖDP’nin tavrının kamuoyunda neden siyasi-sosyal gücünün kat be kat üstünde ilgi gördüğü ve eleştirildiği sorusu ile beraber ele alındığında mana buluyor. HDK’nin partileşme sürecinde ÖDP’nin de yer alması gerektiği tartışmaları yapılırken Alper Taş, ÖDP’nin “özgül ağırlığına” işaret etmiş, ÖDP’nin konumunun aldığı oy ile ölçülmemesi gerektiğini belirtmişti. Özgül ağırlık vs. gibi kavramlarla ifade edilen bu olgu sosyalist sol için kullanılan bir argüman olagelmiştir. Sosyalist sol, kamuoyundaki tartışmalarda, seçimlerde aldığı oy oranının kat be kat üstünde yer bulmuş, bu durum da özgül ağırlık gibi kavramlarla açıklanmıştır. Bu özgül ağırlık belli ölçüde sosyalist solla içli dışlı olan insanların kamuoyu olgusunun muhtevasındaki entelektüel üretim, siyaset, edebiyat gibi ilgi alanlarına –örneğin- ulusalcı veya muhafazakar kesimlerden daha fazla mesai ayırmasıyla, bu konuları daha fazla yazıp-çizip tartışmasıyla ilgilidir. Söz gelimi bu kesimin Erdoğan’ın aksine DSİP’in açılımını bileceği veya İhsanoğlu’nun aksine Türksolu dergisinin muhtevasını bileceği öngörülebilir. Bu okur-yazarlık mesaisinden neşet eden özgül ağırlık mevzusu ÖDP örneğinde olduğu gibi kendini bir kez daha gösterdi. ÖDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tavrını açıkladığı metin muhtemelen halkın büyük kesiminin haberi dahi olmadığı halde kamuoyunda –özellikle sosyal medyada- bir hayli tartışıldı.
Özgül ağırlık olgusunun kullanımıyla reel ağırlık olgusunun kullanımının ters orantıda seyrettiği izlenimindeyim. Sosyalist sol, temsilcisi olduğunu iddia ettiği kitlelerden koptukça özgül ağırlık gibi kavramlara abanmakta. Kabul etmek gerekir ki halk nezdinde, ezilenler nezdinde, emekçiler nezdinde sosyalist solu temsil iddiasında olan bu partilerin geçerliliği iflas noktasına gelmiştir. Siyasette ilkeler ve değerlerin asli önem taşıdığını ortaya koyalım. Fakat kitlelere ulaşma stratejisi olmayan, özgül ağırlık gibi kavramlarla kendine siyaset üstü ve üstün bir nitelik atfeden hareketler yavaş yavaş özgül ağırlığını da kaybetmeye meyyaldir. Nitekim Kürt hareketi, ezilen diğer toplumsal hareketler, sosyalist, sol ve demokrasi güçleri gitgide ortaklaştıkları bir tecrübeye yelken açmışken kendisini sosyalist solun temsilcisi olarak gören bazı kesimler her dönemeçte bir şekilde bu kesimlerle değil de yavan bir AK Parti karşıtlığı üzerinden ulusalcı, milliyetçi, neo-liberal kesimlerle aynı kareye girmeyi “başarmakta”. Fakat görülüyor ki kutuplaştırma siyasetinin had safhada olduğu ülkemizde bu tercihler sosyalist solu temsil iddiasındaki bu partilerin seçmenlerinin “kriz anında” CHP tabanına eklemlenmesiyle son buluyor.

Bu durum her dönemeçte katmerleniyor ve zamanla “kendi geleneğini” oluşturuyor. Son tahlilde görülüyor ki yeni oluşan bu gelenek yazının başında bahsettiğimiz geleneği temsil edebilme kabiliyetini hem nitelik hem de nicelik olarak kaybetmeye yüz tutmuş bir halde. Bir Selahattin Demirtaş değerlendirmesi yapamayan TKP hakkında sonuç niyetine bir değerlendirme yapmanın pek lüzumlu olduğu kanaatinde değilim. ÖDP konusunda ise -yukarıda tartışıldığı üzere- sosyalist sol kulvarı doldurma iddiasının erimeye devam ettiğini görmekle birlikte Alper Taş’ın Twitter’dan ÖDP metnine yönelik eleştirileri yanıtlarken oyunun Selahattin Demirtaş’a olduğunu beyan etmesinin parti içinde bir tartışmanın mevcudiyetine işaret etmesi açısından belli ölçüde umut verici olduğunu belirtelim.

Yoruma kapalı