AKP Hükümetinin şimdiki baş düşmanı, o dönemki ana ittifakı Gülen cemaatiyle birlikte torba davalar aracılığıyla muhaliflerini siyaset dışına düşürmeye çalıştığı dönemde açılmıştı Devrimci Karargah torba davasının ağzı. KCK, Ergenekon, Balyoz, Odatv, Casusluk, şike davaları da muhtevaları farklı ama marifetleri aynı türden diğer davalarıydı dönemin.
Şimdilerde AKP bu davaların vebalini Gülen cemaatinin sırtına yükleyerek kendisini temize çıkartmaya çalışsa da tamamı AKP ve Cemaat paralel teşkilatları tarafından, hukuki değil tamamen siyasal nedenlerle kararlaştırılmış, planlanmış, uygulanmış davalardır. Paralel teşkilatlardan bir tanesi iktidarlaştıktan sonra diğerinden kurtulmak istediğinden ortaklıkları davaları sonuçlandırma aşamasına kadar devam edemedi ve şimdi davalara ilişkin farklı tutumlar göstermekteler.
Benim de içerisine dahil edildiğim Devrimci Karargah davası da bu paralel teşkilatların marifetlerindendi. Yerel mahkeme pek çok arkadaşın yanı sıra bana da 9 buçuk ceza verdi bu torba davadan. Bugün bu kararın temyizi görülecek Yargıtay 9. Dairede. Ve bu Yargıtay dairesi yukarıda adı geçen dosyaların tamamını sonuçlandırmak üzere özel olarak kurulmuş bir daire. O zamanki ortakların birlikte marifetlerinden biri daha anlayacağınız. Şimdi öküz ölüp ortaklık bitince daire de dosya da Cemaatçilerin inisiyatifine kalmış durumda.
Tutuklandığımız, cezaevinde kaldığımız ve sonrasında AKP’nin garabet “Özel Yetkili Mahkemelerinde” tutuksuz yargılandığımız süre zarfında davayla ilgili çokça yazdık çizdik. Üç yıllık “savunamama” döneminde davanın hukuki olarak ne kadar temelsiz bir dava olduğunu tüm avukatlar kendi müvekkilleri açısından ayrı ayrı ortaya koydu. Sahte deliller, gizli tanıklar (kilit önemdekinin adı “son tezgah”tı), karşılanmayan mahkeme talepleri, akıl almaz mesnetsiz iddialar, vs. Tam bir hukuk faciası durumundaydı dava.
Ama bizlerin o süreçte asıl olarak açığa çıkarttığı ve çökerttiği davanın gerisinde yatan siyasi akıldı. Bugünden bakınca da operasyonun hemen ardından yaptığımız üç tespitin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha görüyorum. Bu torba davayla Hükümet birinci olarak Kürt Özgürlük Hareketiyle (KÖH) birlikte bir muhalefet odağı yaratmaya çalışan (o zaman Çatı Partisi, Demokrasi İçin Birlik Hareketi çalışmaları sürüyordu) enternasyonalist sosyalistlere bir gözdağı vermek istemişti. Daha önceden KÖH’e yönelik başlayan KCK operasyonlarının bir nevi Türkiye Sosyalist hareketine doğru devamıydı. O dönem sözcülerinden olduğum TÖPG, Sosyalist Parti, SDP, Türkiye Gerçeği bu çalışmaların başından beri içerisinde olan yapılardı. Hepimizden birer ikişer kişiyi dosyaya dahil ederek Kürt hareketiyle kurmakta olduğumuz ittifakı çökertmeyi hedeflemişlerdi, biz onların bu siyasi hamlesini çökerttik. O dönem daha başlangıcında olduğumuz çalışmalar bugün HDK/HDP noktasına kadar geldi.
İkinci olarak kimi sosyalist yapılar arasında devam etmekte olan birlik ve yeniden kuruluş çalışmaları hedef tahtasına konmuştu, onda da başarılı olamadılar. O dönem TÖPG, Sosyalist Parti, Sosyalist Gelecek Parti Hareketi, Sosyalist Birlik Hareketi ve SDP arasında kurulmaya çalışılan tartışma, birlik ve yeniden kuruluş zemini kimi eksiklerle de olsa bugünkü Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’ni (SYKP) ortaya çıkardı. AKP ve ve Cemaatin paralel operasyonları yeniden kuruluşçu, birleşik bir sosyalist partinin ortaya çıkışını engelleyemedi. Yaptıkları operasyon hem komünist özne yaratma inancımızı, hem Kürt hareketiyle birlikte devrimci demokratik bir cephe kurma kararlılığımızı zayıflatmak bir yana perçinledi.
Davanın üçüncü hedefi Hanefi Avcı gibi bir devrimci katilini devrimcilerin yargılandığı bir dosyaya dahil ederek kafaları karıştırmak, devrimci mücadeleyi kirletmek ve şüpheli durumlar yaratmaktı. Bu hamleleri de daha ilk duruşmada bertaraf edildi. Devrimci katili Hanefi Avcı’yla bizi aynı salonda yargılayamayacaklarını net bir şekilde ortaya koyunca sonraki duruşmalarda Avcı’yı bizden ayrı yargılamak zorunda kaldılar ve bu hamleleri de boşa düştü. Avcıyla aralarındaki özel mevzu bizim konumuz bile değil! Biz bu dava aracığıyla devrimcilere yönelik yaptıkları karalama hamlesini boşa düşürmenin derdindeydik, başardık.
Dava dosyasındaki absürtlüklerden biri olan ve asıl olarak dosyayı genişletmenin taşlarını döşeyen MİT raporunun geçtiğimiz günlerde AYM’de mahkum oldu. Raporun kendisinin saçmalığı bir yana, her sayfasındaki “delil olarak kullanılamaz” ibaresine rağmen dava dosyasına delil olarak konulmuş olması davanın sapır sapır dökülen pek çok yanından sadece biriydi. AYM’nin bu kararıyla birlikte dosyanın temelinden bir taş daha çekilmiş oldu.
Bugün Yargıtay’da dosyaya yaptığımız itiraz görüşülecek. Ve şundan eminiz ki bu görüşme de daha öncekiler gibi hukuki değil siyasi olacak. Eğer hukuki bir görüşme yapacak olsalar bu davanın kamyon dolusu dosyasını kararı veren heyetin başından aşağı boşaltmaları gerekecektir.
Bizim anlımız açık, başımız dik! Onların bizi yargılamayı kurguladıkları bu torba davada biz onların faşist, sömürücü, işbirlikçi, gerici düzenlerini yargıladık. Kurdukları “son tezgahı” bozduk, davalarını çoktan çökerttik! Ceza vermesinler diye eğilip, bükülüp kıvranmadığımız gibi ceza aldıktan sonra da mücadeleden geri durmadık! Bugün verecekleri karar sadece mücadeleye hangi alanda devam edeceğimizi belirleyecektir. Yoksa esasa ilişkin değildir!
Tuncay Yılmaz
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP)
Eşgenel Başkanı