HDK ve HDP kongreleri geçtiğimiz haftalar içinde Ankara’da gerçekleştirildi. HDK kongresi olağan seçimsiz -bir tür ara kongre- olarak yapılırken, HDP kongresi olağanüstü ve seçimli yapıldı. Hatırlanacaktır, 30 Mart yerel seçimlerinin hemen öncesinde yapılan; Ertuğrul Kürkçü ve Sebahat Tuncel’in eş başkanlığa getirildiği HDP kongresi de olağanüstü bir kongreydi…
HDK ve HDP kongreleri, BDP’nin aldığı kimi kararların yarattığı tartışmaların ekseninde gerçekleştirildi. Bilindiği gibi, BDP kitlesel olarak HDP’ye katılma kararı almış, Kürdistan’da ise Demokratik Bölgeler Partisi olarak örgütleneceğini duyurmuştu.
HDK,12 Haziran 2011 parlamento seçimlerinde 36 milletvekili çıkartan Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğunun başarısının üzerinde; yıllardır iki halkın mücadele birliğini kurumsal bir çerçeveye oturtmak için oluşturulmuştu. Şimdi HDK ve sonrasında onun adına seçimlere girmesi için kurulan HDP, EMEP’in ve kimi bireylerin kendilerini HDK’ye çekmeleri ile bir başka kulvara giriyor.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin “başından beri kendilerini devrimci, demokrat ve sosyalist hareketin dışında görmediklerine” dair tezine, HDK’ye biçtiği misyona ve “Türkiye partisi olma” yolundaki iddialarına bakınca, BDP’nin aldığı bu karar doğrultusunda yeni girilen kanalın taşıdığı kimi riskleri ve HDK/HDP projesini önümüzdeki süreçte kimi sıkıntılarla yüz yüze bırakma ihtimalini de görmek gerekiyor.
BDP’nin “kitlesel olarak” HDP’ye katılma kararı ile birlikte, HDK/HDP’nin esas olarak BDP ile aynılaştığı ve onun sözü olarak algılandığı, etkisinin de BDP ve onun etrafındaki enternasyonalist sosyalistlere kadar daralacağı kaygısı önümüzdeki sürecin temel tartışmalarından birisi olacağa benziyor.
HDK’yi neden kurmuştuk?
HDK’yi devrimci-demokrasi programı etrafında; ezilen, dışlanan, sömürülen, yok sayılan, ana dili konuşturulmayan, insanlık için yaşamsal önemde olan doğayı savunan ve onun yıkımına karşı çıkan, farklı ulustan ve inançtan muhalif kesimlerin mücadelesinin ortaklaştırıldığı bir cephe olarak kurmuştuk. Bu, bizim için temel kabul edilen sorunların ortaklaştırılmasıydı. Sosyal sorunlarla, özgürlük sorununun -en başta Kürt ulusal sorununun- bir arada toplumsal talep olarak formüle edilmesiydi. HDK’yi kurarken, onu kuran bileşenlerin kendi özerk varlıklarını koruyacağı ve bağımsız bireylerle birlikte bir araya gelineceği ifade edilmiş ve bir mücadele birliği tanımı yapılmıştı. Daha sonraki süreçte 30 Mart yerel seçimlerine parti ile katılma fikri ve HDP’nin kuruluşu başka tartışmaları tetiklemiş “esnek bir örgütlenmenin” varlığına işaret eden federal/konfederal nitelemesi ise ortak kabul gibi değerlendirilmişti.
Siyaset gazetesinin Nisan sayısında yayımlanan yazımda şöyle diyordum, “HDP’nin bugüne kadarki başarısı, bileşenlerinin ötesinde bağımsız varlığını ve sözünü koruması idi. Bütün bileşenlerinin sözlerini optimum bir noktada ortaklaştırması idi. Belki de gelinen noktada HDP’nin üzerine titremesi ve titizlenmesi gereken en önemli konusu budur. HDP’yi bileşenlerinden birisine ‘benzetmeme’ konusunda gereken özen gösterilemezse ‘Kongre’ kazanımının da tehlikeye gireceğini görmek gerekiyor.”
HDP hala tek demokratik seçenek!
Şimdi tüm sorun alanlarıyla birlikte öncelikle daha da önem kazanan HDK’yi yeniden kurmak ve önümüzdeki zorlu siyasal sürece ve tek seçenek olarak HDP’yi ve onun adayı Selahattin Demirtaş’ın kampanyasına hazırlanmak gerekiyor.
Önümüzdeki günlerde, müzakere sürecinin nasıl bir noktaya evrileceği, gerilimin boyutu, Ağustos ayı içinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi, HDK/HDP için yeni bir eşik; arkasından -eğer erkene alınmazsa- 2015 Haziran parlamento seçimleri de bir başka eşik olacaktır. Tabii IŞİD’in Irak’taki hamlesi ve Irak’ın kuzeyinde kurulması beklenen Kürdistan devleti ile ilgili tartışmalar, Rojava’nın yarattığı etkinin çok ötesinde bir etki yaparak bütün taşların yerinden oynaması anlamına gelecektir ki, bu özgürlük hareketinin yanı sıra tüm siyasi güçlerin de siyasette kendilerini yeniden konumlandıracakları yeni bir durum yatacaktır.
Dolayısıyla HDK-HDP’yi de etkileyecek bütün bu gelişmeler ışığında, hayal kırıklıkları yaratacak ve sonuçları itibariyle enternasyonal tutumun yara almasına neden olacak abartılı ve gerçek olmayan tanımlamalardan ve beklentilerden kaçınırken, HDK/HDP’yi hala bir fırsat olarak görüp, onu ilk kurduğumuz çerçeveyi de akıldan çıkartmadan ve yaşanılan zengin deneylerin ışığında sahiplenmek temel görevlerimizden birisi olmalıdır.
Not: Bu yazı Siyaset Gazetesi’nin Temmuz sayısında yayımlanmıştır.