7 Haziran günü Silvan’da Kaya gazı çıkarımının doğaya, toprağa, suya ve insana olan zararlarını konuştuk. Biliyorsunuz Silvan Sarıbuğday köyü civarında bu süreç yaklaşık bir yıldır devam ediyor. İlk sondajlarını yaptılar ve zehirledikleri suları toprağın 3-5 bin metre altına enjekte ettiler. Bu sürecin zararlarını sözle aktarmak ve anlatabilmek çok zordu ancak belgesel sinemacı Josh Fox’un çektiği muhteşem filmde, sürecin tamamını görseller eşliğinde sunması her şeyi görünür kıldı.
Fox’un çektiği GASLAND adlı belgesel filmde doğada yaşayan canlıların nasıl bir bir öldüğünü, çeşme sularından nasıl zehir aktığını ve musluklardan nasıl gaz geldiğini ve tutuştuğunu gördük. İnsanların türlü türlü hastalıklara yakalandığını, hareketsiz ve dermandan yoksun kaldıklarını, kanser, astım vb. hastalıklarla nasıl boğuştuğunu çarpıcı görüntülerde izledik. ABD yöneticilerinin güle eğlene verdikleri kararların nelere yol açtığını, sermayenin iktidarla olan açık ilişkilerinin boyutlarını, sermayenin ve onun devletlerinin doğaya, suya, toprağa ya da insana asla değer vermediğini çıplak gözle görebildik.
Fox, filmini çekerken çeşmelerden aldığı numunelerle özel laboratuvarlarda yaptırdığı analizlerde 1000’e yakın kimyasal maddenin suya eklendiğini ve bunlardan 596 adet kimyasalı belirleyebildiklerini aktarıyor. Şirketlerle görüşme taleplerinin nasıl geri çevrildiğini bazılarından nasıl kovulduğunu kamerasıyla tespit etmiş. Bir korku ülkesi olan ABD’de bazı insanların korkudan dolayı görüşmek istememelerini ve bunun nedenlerini özel görüntülerle kayıt altına aldığını izledik.
Silvan halkına dağıtılmak üzere filmin kısa versiyonunda Kürtçe dublaj yapılmasının çok önemli olacağını bölgedeki arkadaşlarla paylaştık. Soyut anlatımlarla bu sürecin deşifre edilmesinin güçlüklerini mütala ettik ve bu nedenle sürecin görsel eşliğinde anlatılmasının bölgede ciddi tepkileri ve karşı mücadeleyi örebileceğine inanıyoruz. Sermaye ve devletin ele ele vererek yaydığı, Kaya gazının bölgeye zenginlik getireceği yalanlarının açık biçimde görülmesi çok önemli.
Bir diğer tartışmamız ise Türkiye’de yürütülen ekoloji mücadelelerinin bölgeye doğru bakmasının ve buradan bir dayanışma örülmesinin mutlak gerekli olduğunu değerlendirdik. Birkaç ay içinde Trakya’da bu sürecin başlayacağı ve Silvan’da biriktirdiğimiz bilgilerin Trakya halkı ile paylaşılmasının önemine dikkat çekerek halkların kardeşliği ve dayanışmasının bir aracı olması ve bu yolla topyekun gerçekleşen sermaye saldırılarına karşı topyekun bir mücadelenin örülmesinin mümkün olacağının tespitlerini yaptık.
Su ve elektrik…
Kaya gazı çıkarılmasında sadece bir kuyuya bir seferde yaklaşık 18.000M3 su basıldığını ve bunun 15-20 kez yinelendiğini toplamda bir kuyuda ortalama 300.000M3 su kullanıldığını ve bu suların hiçbir biçimde geri kazanılmadığını biliyoruz. Sondaj kuyularının sayısı binlere ulaştığında yer altı sularının tükenip kirleneceğini, yeraltında suyu depolayan aküferlerin yok edileceğini, çevrede bulunan derelerin tamamının bu yolla kurutulacağını, tarımın yapılamaz hale geleceğini ve göç etmek zorunda kalacağımızı bilmek durumundayız.
Suyun bölgede yaşayan insanlar ve diğer canlılar için yaşamsal önemde bir varlık olduğu bilincini büyütmeliyiz. Su yoksa yaşam da yok! Sermayenin palazlanması ve sömürünün devamının bekası için bu süreçlere boyun eğemeyiz. Bölgeye yönelik süren barış görüşmelerinde en çok heyecan duyan kesim sermaye kesimleridir. Onların beklentileri ile bizlerin beklentileri arasında hiçbir biçimde bir benzerlik ya da paralellik yoktur ve olmaz da.
İşsizlik, fakirlik gibi birçok sorunumuzu, gerçekler gizlenerek sözde çözmeye çalıştıklarına bir an bile olsa inanmamalıyız. Bölgeden sermayenin muradı ortadadır. Tüm su varlığı kontrol altına alınmak ve gerektiğinde taşınır kılınarak petrol gibi ticari bir meta haline getirmek sermaye çevreleri ile onların hükumetinin temel amacıdır. Bölgede süren Termik santral inşaatları, Barajlar, HES’ler ve topraklardan beklentileri kendi birikim süreçlerine tüm bunların bağlanmasıdır.
Kırsaldan zorla boşalttıkları alanlara, köylere insanların geri dönmemesini sağlamak için tarımsal suyun yüksek fiyatlarla piyasalaşmasını gerçekleştirdiler. Su birlikleri tüm Türkiye’de borç batağı içinde yüzmektedir. Dicle Elektriğin, bölgede elektrik borcu bulunan 400 köye ait içme suyu şebekesinin elektriğini kestiğini öğrendik. Bölgedeki 3 büyükşehir ile 3 il belediyesi dahil bölge genelindeki 109 belediyenin elektrik borçlarının 130 milyon lira olduğu köy içme sularına ait elektrik borcunun da 50 milyon liraya yaklaştığı açıklandı. Batman ve Şırnak belediyesi ile Kozluk, Birecik, Siverek, Akçakale, Suruç, Harran, Ceylanpınar, Hilvan, Bozova, Halfeti, Çermik, Ergani, Dicle, Eğil, Güngüş, Çınar, Bismil ve Silvan belediyelerinin elektrikleri kesildi.
Şırnak’ta çalışan ve sayısını 5’e yükseltmeye uğraştıkları termik santrallerinin elektriği kimin için ürettiğinin somut gerçeğini yaşıyoruz. Bozova’da fıstık ağaçları kururken 5 km ötedeki barajdan yıllardır su getirilmemiş olması, suların yeraltından pompalarla elde edilmeye çalışılması ve tüm bunları sağlayanın devlet olması gerekirken, su birliklerinin köylülelere devirlerinin yapılması, tarımsal üretim sürecindeki geleneksel yolu kapatmak ve toprağı tekellere devretmek için gerçekleşmektedir. Geleneksel ve geçimlik tarım bölge halkına yasaklanmaktadır. Bölge halkı göçe zorlanıp ancak kölelik koşullarında güvencesiz bir yaşama doğru itilmektedir.
Güçsüz, dağılmış, dayanışmadan, örgütlenmeden yoksun olmaya mahkum kılınmak istenen Kürt halkının bir daha baş kaldırmaması bu yolla tesis edilmeye çalışılıyor. Bu yaşananlara karşı direnmek ve kazanmak zorundayız. Bunca yıl özgürlük adına ödenen bedeller sermayenin hanesine yazılamaz. Direnmek, özyönetimlerimizi fiili olarak kurmak, ekolojik yaşamı dayanışma ile örmek saldırılara karşı verilecek en güzel cevap olacaktır. Şunu asla unutmamalıyız, her şeye muktedir değiller, örgütlü halka hiçbir güç diz çöktüremez.
Özgür Gündem