Bize mi ‘yassah?’ – Özgür Mehmet Kütküt

İnternet sansürüne karşı muhalefetin örüldüğü nokta “tüketici boykotu” önerisinin ötesine geçmek zorunda. Sansürü aşacak araçlara ilişkin bilgi toplumsallaştıkça devletin gözetleme arzusunu bükebileceğiz.

Düşünceyi ifade etme, örgütlenme, basın özgürlüğü gibi konularda hemen her istatistik çalışmasında Türkiye’nin korkunç sicilini görüyoruz. Buna bir yenisi, devletin kontrolünde internet de eklendi. Devletleştiği oranda kontrol etme isteği dizginlenemez hale gelen AKP hükümeti, uzun süredir internete şekil vermeye çalışıyordu. Google’ın 2013 Şeffaflık Raporu’ndan öğrendiğimiz kadarıyla bu kontrol isteği öyle bir noktaya ulaşmış ki, 2013’ün ilk yarısında Google’a hükümetlerin yaptığı 3846 başvurudan 1673’ü Türkiye’nin. Önceki altı aylık verilerin on katı demek.

Sansürde birincilik

Bu “kaldırtma arzusu” kendisini kolay kolay gerçekleştiremeyince yurt içindeki düzenleme tek seçenek haline geldi. Bir kez daha YouTube’un kapatılmasına benzer bir skandal olmaması için sansüre kafa yoranlar, teknik bilgiye sahip olanlarla oturup adres temelli bir yasaklama yapılmasını öngören, bunu da Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın yapmasını sağlayan kanun teklifini hazırladılar. Teklif yasalaştı, yani bu konuda da birinciliği kimseye bırakmayacak bu ülke.

Adres temelli erişim yasağının ötesinde internet servis sağlayıcıların kayıt tutmasını öngören henüz tam olarak nasıl işleyeceğini bilemediğimiz ama deneyimlerimizden yola çıkarak dijital fişleme olarak adlandırabileceğimiz bir düzenleme daha yapıldı. Buna göre tüm servis sağlayıcılar hangi sitelere girdiğimizi 2 yıla kadar kaydedecek. Bu tip bir takibin, bir yerden girilen sitenin konusunda uzman savcılar tarafından nasıl davalara dönüştürüldüğünü bilerek basit bir kayıt altına alma durumu olmadığını söyleyebiliyoruz.

Çocukları korumak sadece bahane

Bu düzenlemelerin gerekçesi olarak çok sık başvurulan çocukların ve gençlerin korunması, çocuk pornografisi söylemleri bu kısıtlamaların en meşru noktası gibi görünüyor. Ancak çocukların neye göre korunacağına da devlet ve servis sağlayıcılar herkesin yerine karar vererek “aile paketi” diye bir sansürü zaten bir hizmet gibi sunuyor.

Tüm dünyada örnekleri olan çocukların ve ebeveynlerin eğitilmesine dönük gerçekçi bir girişim bulunmuyor. Çocuklar için içerik üretilmesini teşvik eden, internetin hayatın doğal bir parçası olduğundan hareketle temel bilgisayar-internet okur yazarlığı edindirmeyi amaçlayan uygulanabilir program, politika belgesi yok.

Anadili Türkçe olan çocuklar için arama motoru Almanya’da var (www.blinde-kuh.de) ama Türkiye’de yok. Çocukları önceleyen ve onlara göre katılım, bilgiye erişim mekanizmaları yerine çok kaba, esnetilemez bir filtre varken çocukları korumak için meşru zeminden söz edilemez.

Sıkça duyduğumuz bir de soru var: “Saklayacak bir şeyin yoksa neden çekiniyorsun?” sorusu. Aslında bu soru Britanya’daki inanılmaz sayıda güvenlik kamerasının meşruiyeti için üretilmiş kamu spotunun sloganından alınma. Meselenin neo-liberalizmle ilişkisini buradan görebiliyoruz. Cevabı ise kolay; sana ne! Hangi şeffaflık var ki ben devletin benim internet hayatıma erişmesinden çekinmeyeyim ki? Yaklaşık 40 gündür şahit olduğumuz içinde hukuk geçen hükümet cemaat taktik savaşının bu topraklarda adaletin değil ama bir egemenin hukukunun olduğunu gösterirken, o hukuka göre ne zaman suç sayılacak, ne zaman ileri sıfatıyla demokrasi parantezine alınacak bir internet gezintisi yaptığımızı bilebiliriz?

Gözetleme toplumsal güvensizliği besliyor

Üstelik gözetleme ile elde edilecek yığınsal verinin doğru işlenmesi çok zor olmakla beraber ancak bir sonuca bizi götürür. Mesele kötü olanın engellenmesi ise bu yolla zaman zaman engellense bile o kötüye sebep olanları ortadan kaldırmaz, bir sargı bezi bile değildir. Gözetleme, içinde yaşadığımız güvensizlik iklimini besleyerek toplumsal güveni ve haliyle dayanışmayı zayıflatır.

Herkesin dinlendiğini düşündüğü, izlenmekten korktuğu ve rakip gördüklerine karşı gözetleyerek güç kazanmak istediği bir toplumdayız. Her yer, altgeçitlerden lüks teknoloji marketlere kadar çeşitli şekillerde gözetleyecek, dinleyecek kameralar, mikrofonlarla veya bunu imkansız kılacak jammerlarla dolu. Devletin gözetleme arzusuyla paralel bir süreçten söz edebiliriz.

Özgür yazılıma yasak olmaz 

Hepsine bakıp büyük biraderin, “yassah hemşerim” sözüne teslim olmak istemiyor hiç kimse. Biraderin pazarlığa niyeti yok, izlemekten vazgeçeceği de. Muhalefetin örüldüğü nokta ise “tüketici boykotu” önerisinin ötesine geçmek zorunda. Devlet her dedikodudan haberdar olmak istiyorsa da, her karşı fikri bir yere kapatmak da istiyorsa da “iptal ederim, kullanmam” ötesinde, araçları ve gözetleme arzusunu bükebileceğimiz bir fırsata sahibiz. Yeryüzünde binlerce özgür yazılımcı, internetin bu yasaklamalara teslim olmaması, kişisel gizliliğin korunması için yöntemler ve araçlar geliştiriyor. Tor, VPN, proxy önümüzdeki günlerde daha sık duyacağımız ve tıpkı YouTube yasağında olduğu gibi hayatımıza girerek toplumsal bir bilgiye dönüşecek kavramlar, araçlar olacak. Şimdi de biz soralım; “bize mi yassah hemşerim?” Toplumsallaşan bilgi bu yasağı görünmez kılacaktır.

Yoruma kapalı