Bir yılı daha geride bırakarak çaldı kapımızı Evvel Temmuz. Bereketi, kardeşliği ve dostluğuyla.. 4000 yıldır bıkmadan usanmadan, sımsıcak selamıyla aralar kapıyı. Rumi takvimle gezer. Miladi takvime göre ayın 14’ü, Rumi takvimde ayın 1’idir. İşte o nedenle 14 Temmuz’a “Evvel” (bir, ilk) Temmuz diyoruz. Bereket tanrısı Tammuz’a adaklar adanır. Bereket dilenir.
Küçücük karşılamalar yapılırdı Samandağ’da Evvel Temmuz’a. Bereketi sığmaz olur dar alanlara, büyük salonlara taşınır. Ve sonra Samandağ’ın sessiz, sakin kumsalına… Dışarıdan hissedilir sessizliği kumsalın. Ama iç dünyası devingendir. Akdeniz’in hırçın dalgaları ve “ğavasaf” rüzgârıyla buluşunca çılgınca dans eder kum taneleri. Sandalye yoktur, kum taneleri misafir eder kucağına sizleri. Evvel Temmuz’u karşılayanlar yüzken bin, binken on binler oluverir…
Evvel Temmuz’u mutsuzluk sarmış eğlenceli Arap diyarında. Şarkılar, türküler şiirler hüzün dolu, meydanlar şehit… Nasıl hüzünlenmesin? Ethem’in, Mehmet’in, Medeni’nin, Hasan Ferit’in, Ahmet’in, Abdocan’ın, Ali İsmail’in anaları-babaları ve kardeşlerinin hüznü orada. Fotoğrafındaki güleçliğiyle aklımızdan hiç çıkmayan Berkin’in hüznü orada. Armutlu’nun, Taksim’in, Okmeydanı’nın ruhu da. Nasıl hüzünlenmesin? Bassit’ten, Lazkiye’den, Kesep’ten esen rüzgâr kan kokarken. Denizin rengi değişmiş, dalgalar daha hırçın. Acılar diyarıyla çizilmiş suni sınırlar. “Ah” derken oradaki insan, Samandağ’da, Antakya’da, Reyhanlı’da hissedilir sancısı. Kafalar kesilirken biiir biiir… Onlar oyuncak değil, insan kafası. Tırnağını derin keserken bile duyulur acısı, nasıl sızlar incecik bedenlerin ağrısı. Acı “mırra” gerçeği kaldı bu toprakların. Denizine, havasına savruldu, toprağına ekildi acılar. Ve acılar ki isyanda. Filistin’de “intifada” da, Suriye’de Rojava’da, Lazkiye’de. Ve Irak’ta… Halka halka yayılacak zalimin zulmüne karşı, mazlumun ahı… Ve Antakya’da Rüzena’ya saldıran Fransız askerlerine karşı kardeşini savunmak için savaş açan, “eşkıya”, “halk kahramanı” Cemil Hayek’lerin, ezilmişliğe karşı mücadeleye dönüşen onuru…
Savaşı oyun sanmayı çoktan unutan Ortadoğu’nun çocuklarının ruhu olacak aramızda. Marcel Khalife’nin ud’una taşıdığı eşsiz sözlerle ifade ettiği gibi. “Ken fi marra tıfıl zğir. Ğam yılğeb bil hara. Ğam bi fetiş ğa xitan tey tayyır tiyyara. Ceyyit tiyyara el kebiri. Ma bede xitan. Vıj vanihe ekber min beytil Jiran… Tiyyara nezzilit esrer vır’sas. Şeğlitil ard va hedemit dar. Tarıt lihdüt, xerbitil lğbi. Vmetü lüvled, sarıtıl kizbi…”*
İşte bu ruh hali hâkim Evvel Temmuz’a. Taşından-toprağından mı, suyundan-havasından mı bilinmez ama Arap tatlı tatlı yaşar acılarını. Festivalimizin konuğu Murat Çelikkan’ın bir anlatısını hatırladım. “Burada sorunlarınızı gülerek ve kasılmadın anlatıyorsunuz” demişti. Gülmeyi, eğlenmeyi ihmal etmeyen bir coğrafya burası. Unutturulmaya çalışılan kültürünü inatla savunmaya çalışırken bile. Savaş kapısına dayanmışken de. Evvel Temmuz Festival’inin bu seneki mesajları bunlardır işte.
* “Küçük bir çocuk vardı. Mahallede oynardı. Uçurtmasını uçurtmak için ip arardı. Büyük uçak geldi. İpe ihtiyacı yok. Kanatları komşumuzun evinden büyük. Uçak sırlar ve mermiler (bombalar) indirdi. Her yeri yaktı, evleri yıktı. Sınırları parçaladı, oyunu bozdu. Çocuklar öldü. Ve ‘yalan’la tanıştılar.”