ABD-İran ilişkileri, Irak’ta ortaya çıkan politik kaosu da arkasına alarak beklenenden daha hızlı bir biçimde ilerlemeye başladı. Irak’ın üçe bölünme olasılığının güçlenmesi, beraberinde tüm bölgeyi etkileyecek/değiştirecek bir enerji üretmektedir. Yaşanan bu gelişmeleri kendi bölgesel çıkarlarına uygun olarak yönlendirme hesapları yapan ABD ve AB, İran ile görüşmelerin hızlandırmaya ve ilişkilerini geliştirmeye
başladı. Bölgeye gözünü diken hemen her gücün gördüğü bir şey var ki, o da Irak’ta patlayacak olası bir mezhep çatışmasının, Suriye, İran, Suudi Arabistan, Lübnan, Türkiye, Afganistan gibi ülkeleri etkisine alarak bölgeyi uzun sürecek bir çatışma ortamına sokacak olmasıdır. Bu durum sadece bölge ülkelerini değil bölgede çıkarları olan tüm küresel güçleri etkileyecektir.
Bundan 7 ay önce 23 Kasım 2013 tarihinde Suriye’de gelinen nokta ve İran’ın nükleer programı üzerinden İran ile BM güvenlik konseyi daimi beş üyesi ve Almanya’nın katıldığı görüşmelerde bir anlaşma zemini oluşturulmuştu. Yapılan anlaşma, bölgesel düzeyde oynayan taşların yeniden dizaynında önemli bir anahtar olma potansiyeli taşımaktadır. Nasıl ki Suriye’de ortaya çıkan dengeler Rusya’sız bir çözüm planını olanaksız kıldıysa, aynı şekilde İran gözetilmeden hiçbir stratejik planın istenilen seviyede devreye sokulamayacağı görünür hale gelmiştir. Ayrıca ABD; Orta Asya, Kafkaslar ve Ortadoğu’nun enerji hatlarının ve stratejik geçiş yollarının üzerinde yer alan İran’ın mevcut konumundan daha fazla yararlanmak istemektedir.
İran’sız Ortadoğu politikası olmaz
ABD, İran üzerinden hem Suriye’nin normalleştirilmesi, Irak’ın kontrol altına alınması, böylece askeri, ekonomik ve siyasi olarak İran’la güçlü bağlara sahip olan Lübnan Hizbullahı’nın İsrail ve küresel sermaye için tehlike olmaktan çıkarılmasını amaçlamaktadır. İran, ABD ile geliştireceği yeni ilişkiler üzerinden uzun süreden beri kendisine uygulanan ekonomik ambargonun kalkması, böylece ekonomik olarak elini güçlendirme hesapları yapmaktadır. Ayrıca kendi halkının değişim talebini bir şekilde sancısız atlatmak niyetinde. Bunun için batı ile yeniden
ilişki geliştirmek istiyor. Diğer taraftan bir önceki dönem “Sünni İslam” üzerinden yürütülen bölgesel politikalar, Suriye ve Körfez ülkelerinde -ABD’nin başına bela açabilecek düzeyde- El Kaide bağlantılı yönetimlerin oluşmasına zemin hazırladı. ABD, İran üzerinden kurulacak yeni bir Şii politikayla hem bu güçlerin dengelenmesini ve kontrolünü kolaylaştırmak hem de Şii nüfus içinde ortaya çıkan anti-Amerikancı politikaları yumuşatmak istiyor. ABD Ortadoğu’da oynayan taşların dizaynında İran’la ilişki geliştirirken aynı zamanda Rusya-Çin ittifakına kaybettiği inisiyatifi yeniden kazanmak, onları dengelemek istiyor.
ABD-İran görüşmelerinin hızlanması, paralelinde İngiltere’nin İran politikasını değiştirmesinin önünü açtı. İngiltere İran’da yeniden büyükelçilik açmaya hazırlanıyor. Tüm bu yapılan görüşmeler, Irak’ta ortaya çıkan ve tüm bölgeyi etkileme potansiyeli taşıyan krizin çözümünde sınanarak kalıcı bir sonuca ulaştırılmak istenmektedir.
Anlaşmak kolay değil
Gerek ABD gerekse İran için ilişkilerin normalleşmesi öyle kolay süreçler olarak akmayacaktır. İran kısa bir süre öncesine kadar ABD’nin elindeki bütün kozları kendi aleyhine kullandığını, askeri müdahale seçeneği dahil her türlü siyasi ve ekonomik baskıya maruz bırakıldığını unutmayacaktır. Dolayısıyla kapılarını batılı ülkelere açarken hep temkinli ve ilişkilerin değişme olasılığını gözeten bir yerden hareket edecektir.
Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştirerek sırtını oraya dayayacaktır. Aynı şey ABD merkezli politikalar için de geçerli olacaktır. Uzun süredir ambargo uygulanan yalıtık bir ülke haline getirilip şeytanlaştırılan İran’dan bir anda dost ve müttefik bir ülke yaratmak kolay olmayacaktır.
ABD, İran ile yürüttüğü bölgesel ilişkilerde mutlaka dengeleyici politikalar oluşturmak adına S. Arabistan, Mısır ve İsrail’le ortak çalışacaktır. ABD-İran ilişkilerinde süreç gardını düşürmeden tokalaşma zemininde devam edecek gibi görünüyor.