Günlerdir televizyon ekranları, sosyal medya mecraları IŞİD katliamıyla sarsılıyor. Kopartılmış kafalar, kurşuna dizilenler, köle pazarında satılan kadınlar… İnsanın aklı ve vicdanı isyan ediyor gördüklerine. Bunlar insan olamaz diye tekrarlayıp duruyoruz içimizden ve dışımızdan. Evet, kendisi gibi olmadığı için insanları hunharca öldüren bu zihniyet gerçekten de insan olamaz!

IŞİD’in kim olduğu, kimler tarafından desteklendiği, ne amaçla devreye sokulduğu üzerine çokça yazılıyor. Ben başka bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Adı Erdoğan’dan sonra başbakan olacak diye dolanan, şimdinin Dış İşleri Bakanı Davutoğlu IŞİD’le ilgili kendisine yöneltilen bir soruya “haksızlığa uğrayan öfkeli Sünnilerdir” minvalinde bir cevap vermişti. Davutoğlu’nun verdiği bu cevap IŞİD’i koruma niyetiyle verilmiş olsa da bir gerçekliğe de işaret ediyordu. Üstelik de üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir gerçekliğe!

Yani şunu diyordu Davutoğlu, bu coğrafyada yaşayan Sünni topluluk kendilerine haksızlık yapıldığını düşündüğü için reaksiyoner bir tepki gösteriyor, bu tepkinin sonucu olarak da kendisi gibi olmayan, yani Sünni – Müslüman olmayan, Kürtleri, Asuri-Suryanileri, Ezidileri, Arap Alevileri, Doğu Hristiyanlarını ya din değiştirmeye zorluyor, ya da vahşice katlediyor.

Davutoğlu insanın kanını donduran bu açıklamayı yaparken sadece kendi duygu ve düşüncelerini dile getirmiyordu. Bu coğrafya da yaşayan milyonlarca Müslüman bu düşüncenin askeri olmaya dünden hazır durumda. Üstelik öyle Irak’ta, Suriye’de, Libya’da falan değil. Burnumuzun dibinde, İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Samsun’da, Urfa’da, Sivas’ta… İşte asıl yüzleşilmesi gereken gerçeklik de budur!

Bu topraklar IŞİD vahşetine yabancı değil. Kimse öyle Şengal’de yaşananlara vah tüh edip olayı dışsallaştırmasın! Olayın adını daha net koyalım, dinci gericilik bu topraklarda çok ‘gayri’müslim kanı döktü. Öyle tarih kitaplarının tozlu sayfalarından falan da bahsetmiyoruz, bahsettiğimiz yakın tarihimiz, en yakın tarihimiz!

Tarihte izini sürdüğümüzde bu coğrafyadaki en büyük soykırımlardan bir olan Yavuz Sultan Selim’in Alevi-Kızılbaş katliamında bulduğumuz (bu arada 2014 yılı bu büyük katliamın 500. Yılıdır) bu zihniyet kendisini hiç unutturmadan mütemadiyen gerçekleştirdiği katliamlara bu güne kadar canlı kalmıştır. 1915 Ermeni – Süryani katliamının, Koçgiri, Dersim katliamlarının, 6-7 Eylül olaylarının arkasında bu dinci gericilik motivasyonunu bulabilirsiniz.

Henüz güncelliğini yitirmeyen katliamlara bakalım. Maraş’ta Anne karnındaki çocuğu süngüleyen, Madımak’ta bir otele sıkıştırdığı 37 kişiyi diri diri ateşe veren ve akşama kadar tekbir getirerek yanmalarını bekleyen, sopalarla vurarak yere düşürdükleri Ali İsmailimiz “Alevi piçi” nidalarıyla tekmeleyerek öldüren zihniyetin IŞİD’den ne farkı var? IŞİD Kobane’de Musul’da, Şengal’de değil, IŞİD burada, yanıbaşımızda! Madımak katliamcılarının sanıkları da, avukatları da, sanık haline gelmemiş müdahilleri de bu gün AKP saflarında. Müstakbel Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan değil miydi zaman aşımına uğrayan Madımak Katliamı davası için “hayırlı olsun” diyen! Yani artık IŞİD zihniyeti doğrudan Çankaya’da!

Elbette bu katliamları organize edenlerin niyetleri başka başkadır. Büyük kısmı Kemalist statükonun resmi/gayriresmi kurumlarının kirli masalarında planlanmıştır. Ama sokağa döktükleri kitlelerin motivasyon kaynağı “öfkeli Sünnilikleri/şafilikleri/Müslümanlıklarıdır” hep!

Burada elbette tüm Müslüman topluluğu kastetmiyoruz. Ancak Müslüman toplum içerisinden kolayca insan kaynağı bulabilen bu zihniyetin temelleriyle yüzleşmek zorundayız. Yakın zamanda Mashable’den Emily Feldman’ın yazdığı “İslam Devleti çocukları Irak ve Suriye’de savaşmak için nasıl ayartıyor” makalesinde bu temelleri bir kez daha tüm çıplaklığıyla görüyoruz. Müslüman çocuklarının nasıl bir formasyonla, kendisi olmayanlara yönelik nasıl bir yönlendirmeyle büyütüldükleri tartışılmak ve değiştirilmek zorunda! Çünkü bu kesimin “hassasiyetleri” dönüyor, dolaşıyor bizim hayatlarımıza kastediyor!

Tuncay Yılmaz

SYKP Eşgenel Başkanı

15 Ağustos 2014