Neo liberal çağda, özellikle son yirmi yıldır, küresel çapta çok önemli alt yapı ve üst yapı değişiklikleri yaşanıyor. Bunlardan üst yapıdaki en önemli değişim ideoloji alanında gerçekleşti. “Neo liberal burjuva ideolojisi”, din ve muhafazakârlık gibi yerleşik diğer ideolojilerle yaptığı işbirliğini belirgin bir biçimde artırdı, geliştirdi. Bunun sonucunda, iktisattan siyaset felsefesine kadar en geniş alanda neo liberal burjuva ideolojisi adeta yeni bir din gibi kesin olarak biat edilen bir ideolojiye dönüştü.
Bilimin özgürce üretildiği kurumlar olarak bilinen üniversiteler dahi bu egemen yeni ideolojiye biat etmeye başladılar. Keza işçi sendikaları düzenin uysal bir parçası haline gelirken, işi sınıf mücadelesini inkâr etmeye kadar vardıran “Yeni sol” ya da “liberal sol” gibi akımlar ortaya çıktı. Bu gelişmeler, yapılan ittifakın kaçınılmaz bir sonucu olarak, muhafazakârlık ve din kurumunun da toplumsal dokuya giderek daha fazla hâkim olması ile sonuçlandı.
Bu gelişme, yani neo liberal ideoloji-yeni muhafazakârlık – din işbirliği, pratikte emekçiler başta olmak üzere tüm toplumun neo liberal politikalara ve yoğun emek sömürüsüne karşı yükselecek mücadelesini bastırmada bir kültürel hegemonya olarak işlev görüyor.
Kültürel hegemonya Türkiye’de olduğu gibi “Sabır, Sınav, Şükür, Tevekkül, Kader” referanslarını kullanarak toplumdaki eşitsizlikleri meşrulaştırıyor ve bu eşitsizliklerin emekçiler tarafından normal görülüp kabul edilmesini, itaat edilmesini sağlıyor[1].
Bu bağlamda Türkiye’de dinsel pratiklerin ve simgelerin kamusal alandaki görünürlüğünün hızla arttığı bir gerçek. Yeni dönemin temelini oluşturan inşaat ve kentsel ranta dayalı büyüme modeline uygun olarak neredeyse tüm Türkiye kocaman bir şantiyeye dönüştürüldü. Bu inşaatların sacayağını AVM’ler, TOKİ konutları ve yeni inşa edilen ve eskilerine göre çok daha görkemli camiler oluşturuyor. Bu camilerin altlarında ise genellikle dükkânlar, mağazalar yer alıyor. Böylece özel mülkiyet, kâr ve ticaret, camilerle birlikte halkın gözünde meşrulaştırılıyor.
‘Siyasal İslam’ın yerine yenilerde kullanılan ve bu üçlü gelişmeyi anlatan “Piyasa İslamı”[2], özelleştirmeler aracılığıyla sosyal devletin tamamıyla yok edilmesinde bir araç olarak kullanılıyor. Tıpkı Amerika’da olduğu gibi, dinsel olan, yeniden yorumlanmış bir kamusal alanın tam ortasına oturtulmaya çalışılıyor.
Piyasa İslam’ı aslında Bush’un “inanç temelli inisiyatif” fikrinin bir uzantısı. Buna göre şimdiye kadar sosyal devletin sağladığı bazı kamusal hizmetler özel sektör ve dini cemaatler üzerinden ve hayırseverlik temelinde verilecektir. Bunun diğer bir ifadesi cemaatlerin eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerini kendilerinin verebilecekleri ya da yönetebilecekleridir.
Bu gelişimde dinsel referans geleneksel İslami bir duruştan ziyade bir kamu karşıtlığından besleniyor. Hükümete ise sadece piyasalar aracılığıyla iktisadi büyümeyi hızlandırıcı önlemler almak düşüyor. Dinsel lügatin “zekât”, “sadaka”, “vakıfla”r gibi temel kavramları yeni sosyal politika araçları olarak sosyal devlete alternatif olarak sunuluyor.
Son yıllarda Merkezi Yönetim Bütçesi’nden din işlerine ayrılan ödeneklerin ve diğer imkânların artışını bu büyük resmin bir parçası olarak görmek daha doğru olacaktır. Bu çerçevede 2015 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’nden Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB) 5,743 milyar TL’lik bir ödenek ayrılıyor. Bu rakama dini faaliyetlere bütçe dışı kaynaklardan (cemaatler vb) sağlanan kaynaklar ya da diğer Genel Bütçeli kuruluşlardan ayrılan kaynaklar dâhil değil. Bu ödenek bu haliyle toplam ödeneklerin % 1.21’ine denk düşüyor. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı, aralarında Kültür ve Turizm, Ekonomi, Kalkınma, Çevre ve Şehircilik, Dış İşleri, Sağlık ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlıklarının bulunduğu yedi bakanlığın tekil bütçelerinden ve Kalkınma+Ekonomi+ Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının bütçelerinin toplamından fazla bir bütçeye sahip.
DİB 2015 Yılı Bütçesi ödeneklerinin % 95’i personel harcamalarından oluşuyor. Kurum bünyesinde istihdam edilen personelin sayısal dağılımı Merkezi Yönetim Bütçesinin askeri ve militer yapısının yanı sıra dinsel -muhafazakâr yapısını da ortaya koyuyor. Öyle ki 2013 Haziran sonu itibariyle DİB’in 128,751 bini kadrolu (tamamı memur) olmak üzere toplam 141,911 çalışanı mevcut. 2015 yılında ise 8861 yeni kadro ihdası yapılacağı Kurum’un bütçesi tasarısında belirtiliyor.
Diğer taraftan 2013 yılında, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 17,683; Çevre Bakanlığı’nın 27,307; Bilim Sanat Teknoloji Bakanlığı’nın 5,139; Ekonomi Bakanlığı’nın 4,690 ve Kalkınma Bakanlığı’nın sadece 2,019 çalışanının olması, en naif yorumla, Hükümetin kalkınma ve gelişme konularını bütünüyle sermayenin inisiyatifine bıraktığını, milyonları bulan üniversite mezunlarına kendi alanları ile ilgili olarak bir istihdam imkânı yaratmak çabasında olmadığını gösteriyor.
DİB Bütçe Tasarısı’na göre, 2015 yılında gerçekleşmek üzere, Çocuk Esirgeme Kurumu’nda koruma altında olan İmam Hatip Lisesi mezunlarının Kuran kursu öğreticisi, müezzin-kayyım kadrolarına atamaları yapılacak. Kurumun 2105 yılında toplam 1 milyon 700 bin öğrenciyi Kuran kursunda eğiteceği, bu yıl 1 milyon civarında basılıp dağıtılan aylık üç derginin baskısını 2 milyon 340 bine çıkartacağı anlaşılıyor.
Bu tabloyu 2014 yılı itibariyle kurumlara ait motorlu taşıt sayıları ile tamamlamak mümkün. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1,140; Adalet Bakanlığı’nın 2,510; Milli Savunma Bakanlığı’nın 11, 490; İçişleri Bakanlığı’nın 1,595; Jandarma Genel Komutanlığı’nın 7,486; Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 33,461 motorlu taşıtı mevcut iken; Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2,807; Ekonomi Bakanlığı’nın 29 ve Kalkınma Bakanlığı’nın 6 motorlu taşıtı mevcut.
Diğer bir boyutuyla 2014 Bütçesi tek bir mezhepçilik üzerinden (Sünnilik) dindarlaşmayı teşvik eden bir bütçe. Bu bütçe ile Alevilerin, Gayri Müslimlerin, Ateistlerin vergileri Diyanet’e, imamlara ve camilere kaynak oluşturuyor. Öyle ki tek bir mezhebe hizmet eden 90 bin cami, 140 bin imam, 50 bin din eğitimi kadrosu mevcut[3].
Ayrıca, bir başka yazımızda da belirttiğimiz gibi[4], din işlerine Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden de hatırı sayılır bir kaynak ayrılıyor. 2015 yılı için Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne ayrılan ödenek tutarı 2,5 milyar TL. Bu kaynak MEB bütçesinin % 4’üne denk düşüyor. Böylece DİB’e ayrılan 5,7 milyar TL ile birlikte din işlerine ayrılan toplam kaynak 8,2 milyar TL’yi buluyor ve toplam pay % 1.73’e çıkıyor.
Toplumu dinselleştirmenin yolu DİB ya da MEB harcama bütçesi ile sınırlı değil. İşin vergileme boyutu da buna uygun hale getirildi. Buna göre örneğin “fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara, bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamı gider olarak yazılabiliyor”[5]. Yapılan bu yardımlar, ayrıca KDV’den de istisna tutuluyor[6]. Gıda bankacılığı yapan dernek ve vakıfların büyük bir kısmı ise Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Deniz Yıldızı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Hızır Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, İnsan Eğitimi Kültür ve Eğitim Vakfı örneklerinde olduğu gibi tarikat ve cemaatlerle bağlantılı. Yoksul vatandaşlara gıda, yakacak, giyecek dağıtan bu tür dernek ve vakıflara yapılan yardımların tamamının elde edilen gelirden düşülebilmesi, yapılan bağışlara “büyük bir vergi avantajı” sağlıyor. Siyasal iktidar bu tür dernek ve vakıflar üzerinden de siyaset yapıyor.
Ayrıca 2012 yılında yapılan bir düzenleme ile din eğitimi veren tesis yapanlar ve kuran kursu açanlar bu işlere dönük harcamalarını Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahından düşebiliyorlar. Bu düzenlemelerin sonucunda azalan vergi gelirlerinin yine ücretli emekçiden, halktan daha fazla ÖTV, KDV tahsilâtı, özelleştirmeler, borçlanma ya da petrol, elektrik ve doğal gaz fiyatlarına yapılacak zamlarla karşılanacağı da bir gerçek.
[1] Yasin Durak, Emeğin Tevekkülü, 3.Baskı, İletişim Yayınları, 2013.
[2] Agk.
[3] Turan Eser, Bütçe Adaletsizliği, BirGün Gazetesi, 17.12.2013.
[4] Mustafa Durmuş, 2015 Bütçe Tasarısı’na Ait Kısa Notlar: Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi, siyasihaber.org, 22 Kasım 2014.
[5] Gelir Vergisi Kanunu, Md. 40/10, 89/6
[6] Katma Değer Vergisi Kanunu Md.17.