Fabrika işgal eylemi sınıfın en militan ve en radikal eylem biçimidir. Sermayenin ontolojine yönelik bir saldırıdır.
Sermayenin ontolojini özel mülk belirler. Özel mülk ve kâr sermayenin ruhudur.
Kapitali makro kosmos olarak düşünürsek, fabrika mikro kosmosu oluşturur. Buraya vurulan bir darbe, özel mülkün bir süreliğine ilgası ya da işgali muazzam bir pratiktir. Sermaye aleyhine yıkıcı bir hamledir.
İşgal en başta sınıfa muktedir olma duygusu kazandırır. Ona sonsuz bir özgürlük duygusu verir. Bu zamana kadar gözünde büyüttüğü “devin”, aşilin topuğunu gösterir. Sınıfın yıkıcı gücünü besler. Burjuva ideolojisini, gerici hegemonyayı hızla kırar, idrak kapılarını açar.
Pratiğin muhteşem gücü ve yıkıcı kudreti ezberleri bozar, alışkanlıkları değiştirir, yanlış bilincin etkisini parçalar. Sınıf eylemin içinde kısa zamanda devleti, kolluk güçlerini, yasaları bunların sermayeyle organik ilişkilerini, hatta bugüne kadar üzerine bir şal örtülmüş sistemi tanır, işleyişini anlar.
Fabrika işgali eğer iyi işlenirse mikro kosmosdan başlayarak, makro kosmosun yani kapitalin çözümlenmesini ve anlaşılmasını sağlar. ( Bu doğrultuda Feniş işgal pratiği, 23 sınıf semineriyle göz doldurdu.)
İşgal, sınıfın mücadele ve eylem bilincini ve gücünü artırır. Sınıfın devrimci kimyasını besler. Kolektif belleğinde kuşaklar boyunca silinmez izler bırakır. Yine sınıfın ontolojik özelliğine bağlı olarak, işgal yerel karakterde gerçekleşse ve yerel özellikler gösterse bile, özünde enternasyonal bir mahiyet ve potansiyel taşır. Enternasyonel etkiye sahiptir. Bu yön işçi sınıfının yıkıcı gücünü besleyen ve kolektif özne olmasını sağlayan temel yöndür.
Marksizm kalbinin sınıf mücadelesi içinde atması boşuna değildir.
İşgal eylemleri yaygınlaşıyor
Küresel kriz süreci Türkiye’de fabrika işgal eylemlerinde yeni bir döneme geçişi simgeledi. İşyeri kapanması, işten atılma, ücretlerin ödenmemesi, kazanılmış hakların gaspı, sendika değiştirme vb nedenlerle, işçiler aşağı yukarı 40 yıl sonra bu etkili silahı yeniden eline aldı.
Ağırlıkla spontanel, bir öfke patlaması şeklinde gerçekleşen bu eylemler giderek hak kayıplarına karşı yaygınlaşan bir eylem özelliği göstermeye başladı. Brisa işçilerinin 2008’de yaptığı etkili eylemi, Çel-Mer ve Sinter işgalleri izledi. Özellikle 2013’e girerken Topkapı Şişe Cam’ın işgali bir sıçrama oldu. 2013’te Kazova işgali ve özyönetim pratiği önemli izler bıraktı. Feniş dünyada ve Türkiye’de en uzun fabrika işgal eylemlerinden biri olarak tarihe geçti. Eylem halen devam ediyor. Greif bu pratiklerden beslendi ve önemli bir sıçrama olarak dikkat çekti. Hem sendikal bürokrasiye, hem de sermayeye karşı son derece etkili bir deneyim oldu. Taban örgütlenmelerine dayanan Greif pratiği, bir öz-eylemlilik olarak ve radikal hamleleriyle müthiş birikim sağladı.
Fabrika işgal eylemlerinin yarattığı aura Zentiva, Moda çorap işçilerini harekete geçirdi. İşçiler eylemlerden izlenecek yolu öğrendi ve kavradı. Son olarak Anteks Dokuma işgali, işgal eyleminin sınıfın silahı haline dönüşmeye başladığını gösteriyor.
TC’nin çok vektörlü bir kriz süreci içinde olması ve her an patlaması muhtemel ekonomik kriz, sınıfın bu silahla kuşanmasını zorunlu kılıyor. İşçi sınıfı işgal silahını yeniden eline aldı, bu silahın gücünü gördü. Şimdi onu yaygınlaştırma ve derinleştirme zamanı…
Her fabrika işgali; sınıfın ayağa kalkışı ve sınıfsal öfkenin yani yıkıcı öfkenin patlamasıdır.
Sınıfın buna ihtiyacı var. Sınıfın özgüvene, iradeye, muktedir olmaya yakıcı bir şekilde ihtiyacı var.
Her işgal pratiği, geleceğe yürüyüştür. Geleceği avuçlarının içine almaktır. Her işgal eylemi, geleceği kazanmanın yolu ve yöntemlerini açığa çıkarır ve sınıfa izlenmesi gereken yolu gösterir. Fabrika işgal eylemi bugündeki geleceği kuşatmaktır, yarını bugünden kurma hamleleridir. O gücü hissetmektir.
İşçi sınıfı işgal, grev ve sokak diyalektiğinde ancak yıkıcı enerjisini biriktirir. Bu enerjiyi harekete geçirir.