Devrimci İşçi Partisi, öncü işçileri ve Gezi ile başlayan halk isyanına katılan bütün insanları, en başta Alevileri, kadınları, eşcinselleri ve gençliği, cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunda sandığa gitmemeye çağırıyor. Bu, çaresizlik değildir! Bugünden itibaren fabrikalarda, işyerlerinde, mahallelerde, açıldığında okullarda işçi sınıfının sınıf mücadelesini merkeze alan bir faaliyeti örmeye ve örgütlemeye çağrıdır. Tayyip Erdoğan’ı, seçildiği takdirde, Çankaya’da tutsak haline getirme çağrısıdır!
Sandığa gittiğimizde bir birey olarak yalnız olacağız ve elimizde sadece bir kâğıt parçası olacak. Bu bazen işe yarar, bazen de bugün olduğu gibi beyhudedir. Ama sınıf mücadelesi ve örgütlenmesi başarıya ulaştığında milyonlar olacağız ve sıkılı yumruklarımızla her zorluğa meydan okuyabileceğiz!
İşçi sınıfının adayı yok
Bugün çözümü yanlış yerde aramamak önem taşıyor. Var olan adaylara oy vermek, bize hedef şaşırtır. Çünkü cumhurbaşkanı seçimine giren üç aday arasında işçi sınıfını ve Gezi ile başlayan halk isyanına katılanları temsil eden bir aday yoktur! Bu üç adaydan birine oy vermek, kitlelerin sınıf mücadelesi perspektifini yitirmesine yol açabilir. Halk isyanının gücünü unutmamıza yol açabilir.
Tayyip Erdoğan, elinde Gezi şehitlerinin, Roboski yavrularının, Soma madencilerinin kanıyla giriyor seçime. Oğluna sıfırlattığı haram para ile yürütüyor kampanyasını. Suriye ve Irak’ta gözü dönmüş mezhepçi katil ordusuna destek olarak Alevileri tehdit ediyor. Kadınları, eşcinselleri, gençleri baskıyla, itaate zorlamakla tehdit ediyor. Ama en önemlisi, her şeyin üzerinde, işçi sınıfının düşmanıdır.
Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP’nin AKP’lileşmesinin adayıdır. CHP şimdi MHP ve BBP faşistleriyle aynı politikayı izliyor. Faşistlerin desteklediği adaydan işçi sınıfına, Alevilere, kadınlara, gençliğe ve bütün ezilenlere ne hayır gelebilir? Dün Tayyip Erdoğan’la kol kola yürüyen Fethullah Gülen cemaatinin desteklediği adaydan demokratik haklara ne hayır gelebilir? Ekmeleddin İhsanoğlu, Tayyip Erdoğan ve Katar’ın Rabia çizgisine karşı ABD ve Suudi Arabistan’ın adayıdır. Al birini vur öbürüne!
Demirtaş da işçi sınıfı için aday değildir
Selahattin Demirtaş ötekilerden farklıdır, çünkü otuz yıldır hakları ve onuru için mücadele etmekte olan ezilmiş bir halkın temsilcisidir. Partimiz, Demirtaş’ın adaylığı ilan edilmeden önce, 27 Haziran’da bir bildiri yayınlayarak, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığının ilan edilmesiyle birlikte büyük bir fırsat doğduğunu saptamış, aday gösterme olanağına sahip olan HDP’yi Kürt halkının ötesinde işçi sınıfını, Alevileri, kadınları, gençliği ve bütün ezilenleri tek bir cephede toplayacak bir aday göstermeye çağırmıştı. Demirtaş’ın adaylığı ilan edilince ise, 6 Temmuz’da bir başka bildiri yayınlayarak HDP’nin büyük bir fırsatı israf ettiğinin altını çizdi. Demirtaş Kürt halkı tarafından çok seviliyor olabilir. Öteki büyük kitlelerce, en başta da işçi sınıfınca kolay benimsenebilecek bir aday değildir. Bu hayatın gerçekliğidir. Bu kadar yalın! HDP, Kürt sorununda müzakerelerde elini güçlü tutabilmek açısından bile yanlış bir yöneliş benimsemiştir. Ama Tayyip Erdoğan’ın karşısında bir işçi sınıfı ve halk cephesi oluşması fırsatını tepmekle kesinlikle büyük bir hata yapmıştır!
Partimiz buna rağmen, 6 Temmuz bildirisinde, kendini Tayyip Erdoğan’dan yeterince keskin çizgilerle ayırması ve işçi sınıfının mücadelesini bütünüyle kucaklaması koşuluyla Demirtaş’ın adaylığını destekleyeceğini dile getirmiştir. Demirtaş, işçi sınıfı ile omuz omuza mücadele edeceğini ortaya koyabilirdi. Bir Petrol-İş direnişini ziyaretle, taşeronluğa ilişkin yasaları onaylamayacağını söylemekle bunu başarmak mümkün değildir. “Kadın, Gençlik, Engelliler, İnanç Grupları, Farklı Kimlik ve Kültür Grupları, Çiftçi, İşçi ve Emekçi Meclisleri”nden söz ederek, işçi sınıfını bir mağdurlar silsilesinin parçası olarak göstermekle yapılacak iş değildir bu. Demirtaş’ın “yeni yaşam” çağrısını özetleyen bir cümle var: “Yeni yaşam çağrısı adalettir, inanç özgürlüğüdür, yeşildir, gençtir, eğitim hakkıdır, kadındır, dünya barışıdır, örgütlenmektir.” Anlaşılan Soma’ları yeryüzünden silmek değildir!
Kürt halkının haklarını desteklemek Kürt hareketinin politikasını desteklemeyi gerektirmez!
Hayır, Demirtaş işçi sınıfına başımız dik önerilebilecek bir aday değildir. Çünkü kendisi o sınıfı Türkiye’nin ve Kürtlerin kurtuluşunda bir özne olarak görmemektedir.
Kürt hevallerimize sesleniyoruz: Devrimci İşçi Partisi, Demokratik Toplum Kongresi Kürt toplumu adına demokratik özerklik ilanını yaptığında bunu resmi bir bildiri ile desteklemiş ilk partidir. Devrimci İşçi Partisi, Roboski’yi ve Paris’i derhal birer devlet operasyonu olarak nitelemiş bir partidir. Devrimci İşçi Partisi, Rojava’da özerk yaşam başladığında resmi bir bildiri ile Kürt halkının bu yeni mevzisinin varlığını bütün gücüyle savunacağını açıklamış bir partidir. Devrimci İşçi Partisi, en son resmi bir bildiri ile IŞİD kısaltmasıyla bilinen mezhepçi katiller örgütünün saldırısına karşı Rojava’nın bütünüyle yanında olduğunu açıklamış bir partidir. Biz Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı başta olmak üzere bütün haklarını ve özgürlüklerini savunuruz. Bunlar uğruna mücadelesini destekleriz. Ama Kürt hareketinin politikalarını gözü kapalı desteklemeyiz. Bizim pusulamız Türkiye ve dünya işçi sınıfının çıkarları ve hegemonya mücadelesidir. Kürt hareketi ne zaman bu pusula ile aynı yönü gösterirse, onunla birlikte yürürüz, gerektiğinde onu destekleriz. Ne zaman bu pusulaya aykırı bir yöne yönelirse, desteğimizi çekeriz. Ciddi partiler böyle politika yapar. Biz Kürt halkının dostuyuz, dalkavuğu değil. Kürt halkına hayır dostundan gelir!
İşçi sınıfının neden adayı yok?
İşçi sınıfının öncü katmanları, sendikacısıyla, sosyalistiyle, örgütsüzüyle bu seçimlerde gönüllerince sınıf çıkarları uğruna çalışacağına inandıkları bir adayı sınıfın ve toplumun karşısına çıkararak destekleme fırsatından yoksun kalmış durumda. Bunun derinde yatan nedeni elbette dünyada ve Türkiye’de sınıf mücadelelerinin ve sosyalizmin gelişmesine son on yıllarda damgasını vuran ve günümüze kadar devam eden durgunluk, karamsarlık ve kuşku atmosferidir. Mücadelemizin yoğunluğunun ve temposunun düşük düzeyde seyrediyor olması, sınıfın siyaset sahnesine yükselmesini engelliyor.
Ama aynı zamanda önümüzdeki cumhurbaşkanı seçiminin son derecede anti-demokratik temellerde yapılıyor oluşu da bu eksiklikte rol oynayan hayati önemde bir faktördür. Çünkü hareket, zayıfken de kendi adayını gösterebilir. İş ki aday gösterme hakkı olsun. Tayyip Erdoğan Türkiye tarihinde ilk kez cumhurbaşkanının halk tarafından seçiliyor oluşunun propagandasını çok yapıyor. Evet, halka kendi beğendiği cumhurbaşkanını seçme hakkı verildi. Ama gönlünden geçen bir cumhurbaşkanı adayını aday gösterme hakkı verilmedi. “Seçin” diyorsunuz, sonra ekliyorsunuz: “Ama aday gösteremezsiniz”! Bunun halka “hâkim sınıflar içinden kimin seni yöneteceğine karar verme hakkın var, ama kendin kendini yönetemezsin” demekten farkı var mı? Buna bir de “üniversite mezunu” koşulunu ekleyin, işçilerin, emekçilerin bu seçimde kırk satır ile kırk katır arasında kalmasına büyük ölçüde bu durum yol açtı.
İşçi sınıfının öncü katmanına sesleniyoruz: Tayyip Erdoğan’ı geriletmek ve düşürmek elbette önemlidir. Ama bu doğru kaygıdan hareketle seçimde yanlış bir yola girmek, yarın daha büyük mücadeleler gündeme geldiğinde, Erdoğan’ı yenilgiye uğratmanın asıl olanakları belirdiğinde o olanaklardan yararlanmanın önünde bir engel haline gelebilir.
Ekmeleddin İhsanoğlu’ya oy vermek, işçi sınıfı ve emekçilerin sınıf mücadelesini de, ezilenlerin hak mücadelesini de düzenin dişlileri arasında un ufak edecek bir politikaya sarılmaktır.
Selahattin Demirtaş’a oy vermek ise, politik bir tutum değildir, ahlaki bir tutumdur. O ezilenlerin temsilcisi diye ona oy kullanmaktır. Ama bizim kazanmak istediğimiz milyonlarca, on milyonlarca işçi emekçi Demirtaş’ın izlemekte ısrar ettiği siyasi çizgiden kendisine hayır gelmeyeceğini biliyor. Eğer siz bunu göremiyorsanız, işçi size neden güvensin?
Öyleyse, doğru yolun önüne engel gibi dikmeyelim cumhurbaşkanı seçimini. İşçi sınıfının mücadelesini eksen yapalım. Taleplerini en militan biçimde savunalım. Mücadele bayrağını sınıfın gittikçe daha geniş katmanlarına taşıyalım. İşçiler mücadele ettikçe ve bu sayede bilinçleri yükseldikçe onlara siyasi örgütlenmenin, patronlar sınıfından bağımsız bir siyasi partide birleşmenin işçiler için ne kadar hayati olduğunu anlatalım. Kavgayı öyle bir yükseğe taşıyalım ki, işçi mücadeleleri, Alevilerin, kadınların, gençliğin, bütün ezilenlerin mücadelesiyle birleşsin, sel olsun, seçildiği takdirde Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’da hapsetsin! Şiarımız bu olsun: Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’nın tutsağı yapalım. Onu öylesine sıkıştıralım ki, sonunda Çankaya’ya çıktığına pişman olsun, bassın istifasını gitsin. Sonra da yargılayalım onu, sıfırladığı paralar, söndürdüğü hayatlar, söylediği yalanlar, halka hakaretleri için.
Çankaya’ya gireni terletelim!
Devrimci İşçi Partisi
26 Temmuz 2014