Başbakan Davutoğlu tarafından açıklanan iş güvenliği önlemler paketi durumun vahametini anlamaktan oldukça uzak. Büyük beklenti yaratılarak açıklanan paketin iş güvenliğini sağlaması ve iş cinayetlerini durdurması oldukça zor. Türkiye’de iş cinayetleri sorununu teknik bir sorun olarak görürseniz, iş cinayetlerinin işçi ve işverenlerin eğitimsizliğinden kaynaklandığını düşünürseniz tedavi de eksik ve hatalı oluyor. Öte yandan pakette özensizlikler de var. Örneğin açıklanan önlemlerden bir bölümü halen yasalarda var olan düzenlemeler ancak yeniymiş gibi sunuluyor. Bir bölümü ise sorunu çözmekten uzak öneriler.
Önce halen mevzuatta var olan ama yeniymiş gibi sunulan önlemlerden söz edelim. Başbakanın açıkladığı pakete göre çok tehlikeli işlerde çalışan 2 milyon 700 bin kişiye mesleki yeterlilik belgesi geliyormuş. Bu yükümlülük zaten 6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu’nda var olan emredici bir düzenleme (Madde 17/3). Başbakan “yasayı uygulamıyorduk şimdi uygulayacağız” mı demek istiyor.
Standartlara uygun iş güvenliği donanımı sağlamayan işverene idari para cezası verilecekmiş. İlahi! Sizin 6331 sayılı yasadan haberiniz yok mu? Orada zaten bu ceza var (Bakınız 26. Madde).
Paket işçi sağlığı ve güvenliği alanının kanayan yarasına bir yenisi ekliyor. Halen Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri (OSGB) ile özelleşen iş güvenliği denetimi sürecine bu kez yapı denetim firmaları da katılacakmış. Bu yol çıkmaz yoldur. İş güvenliği konusunun özelleştirilmiş olması zaten başlı başına ciddi bir sorun iken buna bir başka şaibe daha eklenecek.
İnşaatlarda şantiye şefine iş güvenliği uzmanı olma şartı getirilecek. İyi de bu neyi çözecek.? Şantiye şefleri halen iş güvenliği uzmanı olmadıkları için mi cinayetler yaşanıyor. 6331 sayılı yasaya göre işyerinde iş güvenliği uzmanı görevlendirme zorunluğu veya bunun olmadığı durumlarda bu hizmeti OSGB’lerden (özel şirketlerden) alma yükümlülüğü var.
Zaten en önemli sorunlardan biri işyerinde iş güvenliği uzmanının işverene bağımlı çalışmasıdır. İş güvenliği denetimi bağımsız ve özerk (özelleşmiş değil) bir yapıya kavuşmadıkça sağlıklı denetim yapmak mümkün değildir. İşverenin parası ödediği kişilerin o işvereni etkin biçimde denetlemesi mümkün değildir. İş güvenliği denetimin bağımsız (özerk) olması hem 6331 sayılı yasanın 8. maddesi hem de Türkiye’nin onayladığı 161 Sayılı İş Güvenliği Hizmetleri Sözleşmesinin 10. maddesinin gereğidir. Bağımsız bir denetim için mevzuat uygun ama uygulama yok. İlk yapılacak işlerden biri budur. Ancak pakette bu yönde bir düzenleme yok.
Başbakanın açıkladığı paketteki ödül ve ceza sistemi iş cinayetlerini önlemez. İş kazası olmayan yerlere ödül verilmesi iş kazalarının bir bölümün (ölümlü olmayan ve küçük yaralanmalara yol açan kazaların) saklanmasına yol açacaktır. İşveren işçiye bu yönde baskı yapacaktır. Öte yandan yasal yükümlerini yerine getirenlerin (primlerinin düşürülerek) ödüllendirilmesi kamu kaynaklarının sırf yasalara uyguladıkları için işverenlere dağıtılması anlamına gelir. Ayrıca neden işsizlik sigortası işveren payından bir puanlık düşüş yapılıyor? Konunun işsizlik sigortası ile ilgisi nedir? Dahası işçisini öldürmediği için işverenin ödüllendirilmesi ise başlı başına bir garabettir.
Başbakanın açıkladığı pakette “kimse üretim zorlamasında bulunamayacak” şeklinde bir ifade var. Hiçbir karşılığı olamayan bir ifade bu. Bu nasıl denetlenecek? İşçiler “işveren beni üretime zorluyor” diye işvereni şikayet mi edecek? Üretim zorlaması kar maksimizasyonunun doğasında vardır. Bunun panzehiri işçinin güçlü sendikalara sahip olmasıdır. Ayrıca hükümetin işgücü piyasalarına yönelik esnekleştirme politikası zaten üretim zorlamasını kolaylaştırmaktadır. Başbakanın paketinde sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması yönünde tek bir cümle olmaması manidar değil mi?
İş güvenliği paketinin en temel zaafı rödovans ve hizmet alımı yönteminin yol açtığı vahim sonuçları görmeden bu sisteme devam edilmesidir. Rödovans ve hizmet alım yönteminin kendisi üretim zorlamasına yol açar. Yapılması gereken rödovans süresinin 15 yıla çıkarılması değil, rödovans ve taşeron sistemini madencilikten tümüyle kaldırmaktır. Çözüm kamu tarafından havza madenciliği yapılmasıdır. Özel ocaklardaki iş cinayetlerinin kamu ocaklarının kat be kat üstünde olması madencilikte kamulaştırmanın neden gerekli olduğunu açıkça göstermektedir.
İşveren ölümlü iş kazasından kusurlu bulunursa 2 yıl kamu ihalelerine alınmayacakmış. 301 işçiyi öldüren Soma Holding iki yıl sonra kamu ihalesi alabilecek. Ne büyük ceza!
Pakette hiç mi olumlu düzenleme yok? Elbette var:
İdari para cezalarının artırılması olumludur. Acil durum plan ve tatbikatlarının yılda bir yerine altı ayda bir yapılması iyidir. Ama asıl sorun bunların kağıt üzerinde kalmamasıdır. Üniversite ve meslek yüksek okullarında zorunlu iş sağlığı ve güvenliği dersi gelmesi iyidir. Ama bunlar meselenin vahameti karşısından oldukça yetersiz adımlar.
Ancak paketin bütünü meselenin vahameti anlamamış bir zihniyetin ürünü. Ayrıca bir kısmı yeni olarak sunulan önlemler zaten mevzuatta var. Demek ki sorun mevzuat değil. Sorun özellikle madencilik cinayetleri tetikleyen rödovans ve hizmet alımı (taşeron) sisteminin kendisidir. Bu sisteme son vermedikçe, madencilikte güçlü ve etkin bir sendikacılık olmadıkça diğer önlemler kağıt üzerinde kalacaktır.
Teşhis yanlış olunca, çalışma hayatının esnekleştirilmesi, kamunun tasfiyesi ve iş denetiminin ticarileşmesi temel düştür olunca, tedavi de yanlış oluyor. İş güvenliği paketinin temel sorunu da budur.
(T24 – 13 Kasım 2014 – Aziz Çelik)