Hakkari’de aşiretler arası barış oldu, ama aslında her şey yeni başlıyor. Bir musibet binlerce laftan daha iyidir diyerek gençlik üzerine konuşmaya devam etmek istiyorum.
Barış güzel ve hoş bir şey ama gençlerin tartışmasından doğan bir kavganın, yine gençler dışlanarak, ailelerin, aşiretlerin büyükleri ile çözmek, daha da ötesi sadece bununla yetinmek ne kadar gerçekçidir ve demokratiktir? Bu tam bir ironi değil midir? Burada çok haklı olarak demokratik değil ama fonksiyonel diyebilirsiniz ve buna da tabii ki katılırım. Ancak benim esas vurgu yapmak istediğim şey, her şeyin bütün meselelerin misafir odasında koltukların altına süpürülmesidir. Siz belki ortalıkta hiç toz görmezsiniz ama koltukların altı toz toprak içindedir.
Burada elimizin altında ‘hazır cevap’lar vardır. Bir tanesi ‘Her şeyin başı eğitimdir.’ Gençler yeterince eğitim hakkına sahip olmadığından, köşe başlarında ‘serseri’ olmaktadır. İkincisi işsizliktir, yeterince iş yoktur. İşsizlik yüzünden başıboş kalmış gençliktir bu ‘serserilik’ yapanlar. Ayrıca bütün bunlar için kesinlikle doğru olmakla birlikte burada tartışırken bir anlamı olmayan ‘TC.’nin ayırımcı politikalarının sonucu olduğu’ kanaatidir. Bu ‘hazır cevapları’ destekleyici bir sürü sayı da verilebilir. Öğrenci sayısı, işsizlik oranı filan gibi. Aslında kimse de bu sayıların nereden geldiğine ve hangi perspektife sahip olduğuna da aldırmaz. Peşpeşe sıralarsanız sayıları, doğru gibi görünür. Abaküsün büyüleyici etkisidir bu.
Bu hazır cevapların ilkini tartışalım. ‘Her şeyin başı eğitimdir.’ şiarı kesinlikle doğrudur, ama bunun manası okula gitmeyle her şeyin değişeceği değildir tam aksine okul sistemi bu dışlanmanın temel alanıdır. Yani İvan İllich’in dediği gibi dünyanın en bölücü şeyleri okuldur. Toplumsal sermayenin ana yaratıcılarından biri olan okula, müşteri olmadığınızda, bir yandan toplumsal ağın alt basamaklarından yukarı çıkamazsınız öte yandan ne kadar, hangisinde ve ne sürede bulunduğunuza göre kategorize edilirsiniz. Daha önce de yazdığım gibi, tam olarak ‘Sınıfları yıktığınızda sınıfları yıkarsınız.’ Bu toplumsal hiyerarşi sizin ona aldırıp aldırmadığınıza da aldırmaz. Her yerde ve her şekilde, sizi kategorize edip, rafınıza yerleştirir. Bu sadece o okulları bitirdiğinizde, ıslak imzalı bir diploma kağıdı anlamına da gelmez. Hangi işte, hangi pozisyonda belki çalışabileceğinizi, hangi evde oturacağınızı ve kimle evlenip evlenmeyeceğinizin hatta evlenip evlenemeyeceğinizin de yazılı belgesidir. İşsiz olsanız bile diplomalı işsiz ile diplomasız arasında fark vardır. Diploması olmayan ‘serseri’dir, başıboştur diploma sahibi ise ‘avare’dir. Bu nedenle kapitalizmin nesleştirici dünyasının baştacı ‘Okul’, sanılanın ve orta sınıfın her zaman iddia ettiği gibi her şeyin başıdır belki ama bu olumlu değil olumsuz anlamdadır. Okul, her sınıfında kapitalizmi yeniden ve yeniden inşa edicidir. Doğru bir tanımlamayla günlük hayattaki devletten başka bir şey değildir. Ayrıca sen okulun yanından geçmesen bile yine de seni belirler. Gettonuzda yakanızda sarı yıldızlar- yaldızlı diplomalarla dolaşıp durduğunuz, özellikle sistemin temel direği, orta sınıf toplama kampının ana unsuru, kurucusu ve kendisidir.
İkinci ‘hazır cevap’ işsizlik sayıları da yanıltıcıdır. Yanıltıcı olması, istatistiklerin bin bir gece masalı olması, üstünde oynanması değil, işsizliğin manasında göz ardı edilen tarafıdır. İşsiz olmak sizi sadece bir gelirden değil, toplumsal ‘statü’den yoksun kılar. Bu yüzden özellikle gençlik için komünler, ekolojik kolektifler, kooperatifler ‘ekonomik’ bir alanının çok ötesinde bir özne olma, kimlik yani devrimci toplumsallık yaratma araçlarıdır…
Ne zaman başlıyoruz?
Özgür Gündem