IŞİD, Musul’u kontrol altına aldıktan sonra yeniden Rojava’ya saldırmaya başladı. Bu durum bir tesadüf olmayıp çok yönlü belirlenen politikanın bir parçasıdır. Batı Kürdistan’da başlayarak bütün Kürdistan bölgesini kapsayan çok yönlü bir çatışmaya zemin hazırlayan IŞİD ve El Nusra gibi İslamcı oluşumların öncülüğünü Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi devletlerin yaptığı biliniyor.
Özellikle Türkiye bu sürecin en önemli merkezi üssü olarak işlev gördü. AKP’nin geliştirdiği Sünni eksenli bölgesel politikaların Suriye’deki ve Irak’taki yansımaları tahmin edilenden çok ağır olduğunu bugün ortaya çıkan politik kaostan görüyoruz. PYD’nin Rojava olarak tanımlanan Batı Kürdistan bölgesinde ilan ettiği “demokratik özerkliği” boğmak ve Kürdistan merkezli politik bir oluşumu engellemek için aktif olarak desteklenen IŞİD’in İslam adına gerçekleştirdiği katliamlar kesintisizce devam ediyor.
Esasen bölgede politik ve toplumsal kaos yaratmakla görevlendirilmiş IŞİD gibi İslamcı bir örgütü, BAAS rejiminin bir kısım eski yöneticilerinin yönlendirmesi ve desteğiyle Irak’ın Musul kentini ele geçirmesinin politik arka planlarından biri de, Kürdistan coğrafyasına yönelik saldırılara stratejik hazırlık yapmaktır. Silahlı radikal İslamcı hareketlerin bölgede yaratacağı politik istikrarsızlığın merkezinde Kürdistan coğrafyası bulunuyor. Güney Kürdistan Federasyonu dahil olmak üzere, Kürt bölgelerinde İslamcı hareketlerin çok yönlü saldırılara devam edeceğini, Kobani örneğinde görmüş bulunuyoruz. Bu bakımdan IŞİD’in, Irak ordusundan ele geçirdiği ağır silahlarla Rojava Kobani’ye yeniden çok kapsamlı bir saldırıya yönelmiş olması, Kürtlerin oluşan politik gücünü ve stratejik oluşumunu tasfiye etmeye yönelik çok yönlü planların en önemli halkalarından birini oluşturuyor.
Dengeler değişirken yükselen Kürtler
Kürtler, bölgesel ilişkileri ve ortaya çıkan politik dengeleri kendi çıkarlarına uygun bir şekilde değerlendirmeyi başardılar. Küresel güçlerin kendi politik çıkarları için işgal ettikleri Irak’ta politik dengeler bütünüyle değişti ve Güney Kürdistan bölgesi ‘özerk’ bir konuma gelerek fiilen devletleşti. Aynı şekilde, ABD-İngiltere merkezli küresel güçlerin Esad rejimine yönelik izlediği politikalarla Suriye’nin iç politik dengelerinde oluşan değişim sonucu “Rojava / Özerk Kürdistan” kuruldu. Bu fiili durum aynı zamanda Türkiye başta olmak üzere statükocu devletlerin Kürt politikasının iflası anlamına geliyor. Irak ve Suriye gerçeği Kürtlerin bölgesel ilişkilerdeki rolünü çok ciddi oranda değiştirdi ve stratejik ilişkilerde hesaplanan ve rol üstlenen bir konuma geldiler. Örneğin Kürtlerin ulusal varlığını bir türlü kabullenemeyen Türkiye, Rojava / Özerk Kürdistan bölgesiyle artık komşudur. Rojava (Batı) Kürdistan – Ankara ilişkisi bir bakıma şu anki Güney Kürdistan – Ankara ilişkisine benzeyecektir. Bu sürecin resmileşmesi devletin askeri ve politik yenilgisinin artık kabul edilmesi anlamına gelir.
İslamcı Haçlı Seferi
Bölgesel devletler, Kürt halkının ortaya koymuş olduğu politik iradeye rağmen radikal İslamcı örgütleri kullanarak politik kaos ve çatışmayı süreklileştirmeye devam ediyorlar. Bu politikaya nesnel bir zemin hazırlamak için Taliban fiilen devreye sokuldu. “Taliban’ın Paktika Vilayeti Sorumlusu Mevlevi Sengin şöyle demişti: “…Haçlı birlikleri ve işbirlikçi mürtetler Kürt halkı üzerine de Abdullah Öcalan’ı musallat ettiler ve o da cumhuriyetin Kürt halkına 80 yılda yapamadığı ifsadı 20 yıl içinde yapmayı başardı… Ve bizler Allah’tan bu yolda öldürülen Türk, Kürt ve diğer kardeşlerimizin şahadetlerini kabul etmesini diliyoruz.” Taliban’ın bu çağrısı bugün IŞİD tarafından fiilen uygulanmakta ve Kürtlere karşı bir ‘İslamcı Haçlı Seferi’ başlatılmış bulunuyor.
El Kaide güçlerinin PKK’ye yönelik yaptıkları açıklamalar, esasen AKP’nin çok yönlü saldırı konseptinin bir parçasıdır. Bugün Suriye ve Irak merkezli IŞİD saldırılarıyla somutlaşan cihatçı-Selefi –El Kaide gruplarının Kürtlere karşı savaş pozisyonuna geçmiş olması, AKP iktidarının Sünni İslam politikalarının bir bakıma yaşama geçirilmesidir. PKK ile ne fiziksel, ne politik, hiçbir bağları bulunmamış Taliban ve Selefi kökenli örgütlerin yapmış olduğu açıklamalar AKP ile El Kaide arasındaki ittifaka dair önemli bir veri sunuyor. Taliban’ın Kürtlere artan ilgisi, esasen AKP’nin belirlediği ve uygulamaya koyduğu Kürt politikasının bir başka boyutudur. Bu bakımdan Ortadoğu’da örgütlenmiş bulunan Radikal İslamcı Hareketler, önümüzdeki süreçte, Kürdistan’da özellikle Alevilere, Şiilere, Ezidilere, Hıristiyanlara yönelik saldırılara devam edeceklerdir.
AKP’nin “Kürt İslam Konseyi” niyeti
AKP devletinin önceliklerinden biri de, hükümetin aktif olarak desteklediği Kürt kökenli Selefi gruplarına, ‘Kürt İslam Konseyi’ kurdurtarak politik istikrarsızlığı Kuzey Kürdistan’a taşımaktır. IŞİD’in, Rojava’da PYD-YPG ile çatışması, fiilen PKK ve HPG ile çatışması anlamına geliyor. Türkiye bu çatışmayı Kuzey Kürdistan’a taşıyarak doğrudan PKK-IŞİD çatışmasına dönüştürmeyi amaçlıyor. Bunu başarmanın en kısa yolu da, Suriye’ye gidip savaşan Radikal Kürt İslamcı Gruplarından, El Kaide merkezli yeni bir örgütlülük yaratmaktır.
Türkiye’nin Suriye ve Irak politikasının en önemli halkası, Kürdistan coğrafyasının istikrarsızlaştırılmasıdır. Türkiye’nin IŞİD gibi her türlü katliamı yapan bir örgüte destek vermesinin esas nedenleri şunlardır: Birincisi, Suriye’de Kürdistan Özerk Bölgesinin oluşumunu engellemek için Kürt coğrafyasında politik istikrarsızlığı derinleştirmek ve Kürtler arasında çatışmaları teşvik etmek. İkincisi, özellikle Diyarbakır, Bingöl, Ağrı, Bitlis gibi yerlerde Kürt kökenli Selefi grupların oluşumunu aktif olarak destekleyerek Kürt Hareketine karşı saldırılara yönlendirmek. Üçüncüsü, bugün geçici olarak ittifak yaparak ‘dost’ gördüğü ama stratejik ilişkilerin dışında gördüğü Güney Kürdistan bölgesini, IŞİD saldırılarıyla politik kaosa ve istikrarsızlığa dahil etmek. Türkiye’nin kullandığı bu kirli savaş yöntemlerinin başarılı olma şansı zayıf olsa da, bölgesel dengeler bakımından denenebilir bir olasılık olarak gündemde tutuluyor.
IŞİD’in esas hedefi Kürtler
Gerçekleştirdiği askeri saldırılarla bölgede politik kaos yaratan IŞİD, Bağdat ve Şam rejimiyle çatışmalı görünse de stratejik hedefinde Kürdistan ve Kürtler bulunuyor. Rojava’yı hedef tahtasına oturtan IŞİD’in, Kerkük’ü ve Bağdat ile ‘tartışmalı olan bölgeleri’ ele geçirmek istediği biliniyor. Bu bakımdan IŞİD, görünürde Şam ve Bağdat ile çatışmalı olduğu halde, Kürdistan bölgesine yönelik gerçekleştirdiği saldırılarla, statükocu devletlerin politikalarına hizmet eden bir strateji izliyor.
Ortadoğu patlaması içinde stratejik gücü artan ve bütün bölgesel denklemi alt üst ederek sürecin önemli bir aktörü haline gelmeye başlayan Kürt politik güçlerinin oluşturduğu ‘özerk’ yapıların tasfiye edilmesi, bölgesel statükocu güçlerin çıkarlarıyla bütünüyle uyuşuyor. Bu bakımdan IŞİD ve El Nusra gibi radikal İslamcı örgütlerle, biçimsel olarak savaştığı devletler arasında stratejik bir işbirliği bulunuyor. Bu işbirliğinin resmiyete dökülüp dökülmemesinin hiçbir değeri yoktur. Önemli olan belirlemiş oldukları politik stratejiler ve askeri olarak oynadıkları roldür. Bu bakımdan, IŞİD’in saldırının merkezine Rojava’yı koyması, ‘Özerk Rojava’nın askeri güçle tasfiye edilmesi, Güney’in doğrudan saldırıların hedefi haline getirilmesi, IŞİD’in statükocu devletlerle olan derin bağları ortaya koyuyor.
Küresel ve bölgesel güçlerin kendi stratejik çıkarları nedeniyle Ortadoğu’da yaratmaya çalıştıkları değişiklikler, Kürtler bakımından muazzam olanaklar yaratmış bulunuyor. Kürdistan coğrafyasının önemi çok daha fazla artıyor. İki özerk kürdistan, bütün stratejik ilişkilerin merkezinde bulunuyor. İslami cihat adına savaşan IŞİD ve El Nusra gibi radikal İslamcı örgütlerin Kürtlere yönelik saldırılarının nedeni de, Kürtleri Ortadoğu’nun yeni stratejik gücü olmaktan çıkartmaktır.
Kürtlerin birliğinin hayati önemi
Kürdistan’ın değişik bölgelerindeki farklı politik güçler arasında stratejik ittifaklar kurulmadığı sürece, Kürtlerin bugünkü kazanımlarının kalıcı olmayacağı da bilinmelidir. Bugün IŞİD’in ağır silahlarla Kobani’ye yönelik başlattığı saldırı, Rojava’nın bütünüyle tasfiyesini hedefliyor. Bu bakımdan Kobani’ye yapılan saldırının, Hewler’e (Erbil), Diyarbakır’a yapıldığı bilinmelidir. Rojava’nın İslami cihat örgütlerinin eline geçmesi, Güney Kürdistan’a yönelik çok kapsamlı saldırıların artması ve buranın politik ve askeri kaosun içine çekilmesi, elde edilmiş bütün politik kazanımların kaybedilmesi anlamına gelecektir.
IŞİD gerçekleştirdiği saldırılarla bölgesel statükocu güçlere hizmet ediyor. Özellikle Kürtlere yönelik üstlenmiş olduğu rolü tamamladıktan sonra, statükocu devletler de IŞİD’i tasfiye etmek için düğmeye başlayacaklardır.
Statükocu devletlerin İslam’ı asimilasyon aracı olarak kullanmasına karşı çıkmak, deşifre etmek, Kürt toplumu adına radikal İslamcı hareketlerin katliamlarına karşı çıkmak, toplumun bütün sosyal katmanların görevidir. 21. yüzyılda Kürtlerin, bölgesel ve uluslararası alanda toplumsal ve politik bir güç olarak ön plana çıktığı bu tarihsel süreçte, sömürgeci statükocu devletlerin çıkarlarına hizmet eden radikal İslamcı Kürt örgütlerin oluşturularak Kürdistan coğrafyasında çatışmalı bir ortam yaratılmasına izin verilmemelidir. IŞİD gibi bir kısım İslamcı örgütler kullanılarak Kürdistan’ın politik istikrarsızlığa sürüklenmesi, bölgesel güçlerin stratejik çıkarlarına hizmet edecektir. Bu bakımdan İslam adına, Kürdistan bölgesinde katliam yapanlar, Kürlerin bölgesel bir güç olmasını istemeyen statükocu devletlerin piyonları olduğu unutulmamalıdır.
AKP’nin ve radikal İslamcı örgütlerin benimsediği ‘Sünni İslam’ politikasının deneme alanı daha çok farklı etnik ve mezhep gruplarının bulunduğu Kürdistan coğrafyasıdır. Böylelikle politik olarak tasfiye edilemeyen ve bölünmesi sağlanamayan Kürtler ve özellikle Kürt Özgürlük Hareketi, oluşturulmaya çalışılan mezhepsel çatışmayla bölünmeye ve parçalanmaya çalışılıyor.
IŞİD’in Kobani’yi hedefleyen saldırılarına karşı çıkmak, başta Kürtler olmaz üzere, bölgesel statükocu güçlerle mücadele eden her toplumsal gücün görevidir. Radikal İslamcı Örgütler, Kürdistan bölgesini önce askeri sonra politik bir kaosa sürüklemek için her türlü yöntemi kullanıyorlar. Çok yönlü saldırıları boşa çıkartmanın öncelikli yolu, Kürtlerin farklı politik eğilimleri ve grupları arasında stratejik bir ittifak kurmaktır. IŞİD gibi İslamcı örgütlere verilecek en güçlü yanıt Kürdistan Ulusal Kongresi’ni toplamaktır.