RTE barış kelimesini hiçbir zaman adil bir barış anlamında kullanmadı. Aklı fikri barış oyunuyla PKK’yi nasıl zayıflatacağı ya da parçalayıp yok edeceğindeydi. Onun için adil bir barışın dilini değil sürekli düşmanlık dilini kullandı. PKK, barış dilinin düşmanı düşman olmaktan çıkarmak dolayısıyla mücadele heyecanını düşüreceğini bilmesine rağmen diyalog olabilmesi, müzakere sürdürülebilmesi için dilini neredeyse tümüyle değiştirdi, savaşı dışta bırakan ve geleceğin barışçı ilişkilerinin temeli olabilecek bir dil tutturdu. Ne var ki, RTE Cemil Bayık’ın deyişiyle “Bu zihniyetle ne çatışmasızlık olur ne de bir süreçten söz edilebilir. Zaten hiçbir zaman gerçek anlamda bir çözüm süreci olmadı.”
RTE barış görüşmeleri yapıyoruz derken imkan olarak gördüğü her fırsatta PKK’nin ve Kürt halkının üzerine saldırdı. Kobani’nin İslam Devleti tarafından kuşatılmasını RTE sağladı ve onun düşürülmesiyle PKK’yi zayıflatacağını ve kendi şartlarını kabule zorlayacağını hesaplıyordu. Kobane düşseydi, PKK RTE’nin şartlarını kabul edecek ölçüde zayıflar mıydı, çok şüpheli. Çünkü PKK bugünkü durumuna İslam Devleti gibi herhangi birilerinin ona açtığı özel imkanlarla gelmedi; kendisini taş taş üstüne koyarak inşa etti ve bu güce ulaştı. Büyük kayıplara uğradığı dönemler de oldu ama yeniden gücünü toparlamayı başardı. Ve eğer öyle kötü bir akibetle karşılaşsaydık, TC’yi nasıl bir felaketin saracağını, Kobani direnişine destek için ortaya konulan serhıldanlar gösterdi. Buna bir de gerillanın müdahalesinin eklendiğini düşündüğümüzde, TC’nin çok kanlı bir iç savaşa yeniden döneceğini söylemek aşırı bir iddia olmaz. PKK gerçekten çok ihtiyatlı davranıyor ve zincirlerin birden boşanmasına izin vermiyor.
Kobani bir bumerangdır
Ancak şimdi RTE’nin PKK’ye fırlattığı silah dönüp kendisini vuracak gibi görünüyor. Kobani şimdiye kadar olan direnişiyle zaten RTE’ye müthiş bir darbe olarak geri döndü. RTE’nin yaptığı bütün hesapları bozdu; Kürdistan Özgürlük hareketi, RTE’nin yalancı barış sürecinde gösterdiği sahici barışçı tutumlarıyla hem Türkiye hem de dünya çapında muazzam bir meşruiyet kazanmışken, Kobani direnişi bunu RTE’nin hiç beklemediği, kendi ittifaklarını altüst edici bir düzeye taşıdı. Eğer RTE bunu kestirebilmiş olsa idi daha en başta İslam Devleti’ni kendisi bombalayabilirdi. Ama RTE’nin hala karşısına dikilen hakikati kavrayabildiği yoktur.
O iktidar sarhoşu, Hurbis olarak, kendi yarattığı sanal hakikatten başkasını görememekte, bölge ve dünya dengelerini göz önünde tutmadan hala ABD’yi Suriye’ye saldırmaya ikna edebileceğini sanmakta ve bu yolda ısrar ettikçe de kendi ittifaklarını tükettiğini bile fark edememektedir.
Daha onun “PYD eşittir IŞİD” dediği günlerde, Obama, TC’ye açtığı İslam Devleti’nin Kobane üzerine gidişine göz yumma kredisinin giderek kendisine ağır bir fatura yüklemekte olduğunu idrak ederek PYD ile artık ilişkiye geçmek mecburiyetinde kalmış, harekat merkezine bir PYD’liyi alarak bombardımanları birlikte koordine etmeye başlamıştı bile. Tam onun “PYD’ye silah yardımından bahsediyorlar, olur mu öyle şey!” dediğinde ABD uçakları Talabani’nin temin ettiği söylenen silah ve insani yardım malzemelerini Kobani üzerine atmaya başlamıştı bile.
RTE kendi sanal hakikatlerine o kadar inanmaktadır ki, kim ne derse desin o bildiğini okumaya devam etmekte ve uğradığı yenilgileri kendisine ihanetin sonucu olarak değerlendirip yeni yanlışların içine sürüklenmekten kendisini alamamaktadır. Libya’da durumu böyleydi; Mısır’da aynı duruma düştü; Şam’da Emeviye camiinde Cuma namazı kılacağım diye içine sürüklendiği rezalet de buydu; ve şimdi Kobani’deki kırımı sürdürmeye çalışarak geri geri indiği basamakların birini daha tamamlıyor.
Kobani bu güne kadar düşmemekle RTE’nin düşüşünü hazırladı, Kürdistan Özgürlük mücadelesini son derece güçlendirdi.
RTE TC’yi kendiyle birlikte felakete sürüklüyor
Şimdi RTE’nin ve TC’nin önünde barış ve şiddetli bir savaş yolları uzanıyor. Ama bunlar eşit derecede var olan ihtimaller değil. RTE kendi sanal gerçekliklerini hayatın gerçeklikleri yerine koymaya devam ettiği müddetçe savaş ihtimali yükseliyor. Kobani serhıldanları sırasında aldığı tutumlar TC’yi 12 Eylül ya da 93 konsepti dönemlerine doğru sürükleyebileceğini apaçık gösterdi. İki üç gün içerisinde 48 kişinin ölümüne, yüzlerce insanın yaralanmasına sebep olabilecek, işi sıkıyönetim ilan etmeye kadar vardıracak bir tutum sergilemesiyle, tarihin verdiği derslere hiç kulak asmadan yeni bir felakete koşmaya kendinden öncekiler gibi yatkın görünüyor; Demirel’in ya da Çiller’in tırmandığı felaket basamaklarını tırmanmaya teşne olduğunu sergiliyor.
Bunu onun dışında herkes görmeye başladı. Türkiye’nin bu kanlı savaştan sıyrılabilmesinin bir imkanı bu hakikati artık tüm dünyanın görmesinde yatıyor. Herkes bu hakikati mümkün olan en yüksek sesle haykırdığında ve tutum aldığında belki RTE’ye artık bu hayal dünyasından çık, gerçeğe ayağını bas diyenler olabilecektir.
Aslında RTE’nin bunu hiç görmediğini düşünmek de doğru değildir. Elbette ki o da bu ihtimalin varlığının farkındadır ama nasıl Genişletilmiş Ortadoğu Projesinden, bölgenin hegemon gücü olarak çıkabileceği sanal gerçekliğine bütün parasını yatırıp kaybetmişse, şimdi de elde ettiği kredileri yeni bir hayale, Suriye’de rejimi devirme stratejisiyle bir taşla birkaç kuş vurabileceği seçeneğine yatırmaktadır: ABD RTE’nin şartlarını kabul edecek; Esad’ın üzerine saldırılacak; Rojava yerle bir edilecek ve Kürdistan Özgürlük hareketi de dizlerinin üzerine çökertilerek RTE batmış sermayesinin tümünü bu sayede kurtaracaktır!
Bu ihtimalin gerçekleşmesi için yerine gelmesi gereken o kadar çok şart var ki, en muhtemel sonuç RTE’nin aldığı kredileri de batırması ve nihai iflasa varması anlamına geliyor.
Kürtler ona söylemişti:
Berxwedan Jiyan e….