HDP: İttifak partisi mi, kitle partisi mi? – Alp Altınörs

Halkların Demokratik Partisi (HDP) 22 Haziran’da olağanüstü kongresini toplayacak. Yerel seçimlerin ardından, BDP’nin de güçlü katılımıyla HDP’nin “yeniden yapılanması” tartışması yürütülüyor.

Tartışmanın düğüm noktalarından birisi, taraflarınca “ittifak partisi” ve “kitle partisi” kavramlarıyla ifade ediliyor. HDP bir ittifak partisi mi olacak? Yoksa kitle partisi mi olacak?

Bu meselenin diyalektik yöntemle ele alındığı söylenemez. Gerçekte bu iki kavram birbirinin zıddı değildir. Bir partinin hem cephesel karakter taşıması,hem de kitle partisi olması tümüyle mümkündür. Söz konusu HDK-HDP olduğunda, aslında her iki karakteri ta başından beri zaten bünyesinde taşımaktadır.

Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) özü; ulusal sorun zemininde politikleşmiş Kürt halk kitleleriyle, toplumsal-sınıfsal sorunlar zemininde politikleşmiş Türkiyeli devrimci demokratik kitlelerin “Meclislerde” birleştirilmesi, parti ve örgütlerin ittifakının bu zemin üzerinde yükselmesiydi. Yani, hem bir ittifak hem bir kitle örgütlenmesi söz konusuydu. Bunun ne denli yaşama geçirilebildiği ayrı bir sorundur. Fakat HDK’nin kurucu fikrinin hem cephesel hem de kitlesel bir karakter taşıdığı tartışma götürmez.

HDP, bu yürüyüşün yeni ve daha yoğun bir düzeye çıkartılması anlamına geliyor. HDP de tıpkı HDK gibi; hem bileşen parti ve örgütlerin merkezi düzeyde ittifakını, hem de Kürdistan’ın ve Batı’nın mücadeleci toplumsal güçlerinin kitlesel ittifakını içerir. Ancak bu ittifakı gündelik siyasete taşır ve birleşik bir örgütlenme biçiminde ilerletir.

Dolayısıyla HDP cephesel bir kitle partisidir. Ne klasik kitle partileri gibi, salt üye hukuku üzerinden ele alınabilir; ne de birleşik bir örgütsel varlıktan yoksun bir blok, bir koalisyon gibi görülebilir.

Cephedir; çünkü ortak bir programı vardır.

Kitle partisidir; çünkü bu program etrafında sadece bileşen parti ve örgütleri değil, bu uğurda mücadele etmek isteyen çeşitli eğilimlerde kitleleri de birleştirir -ki bu kitleler gerçekte mücadeleci toplumsal güçlerin çeşitli damarlarının birer ifadesidir.

Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin birleşik cephesini inşa ediyoruz.

Devlet krizi koşulları altında halkların devrimci demokratik siyasetine alan açıyoruz.

Siyasi mücadelelere uyanmaya başlayan Türkiye halklarının ileri kesimleriyle, 20 yılı aşkın bir süredir bir ulusal devrim halini yaşamakta olan Kürt yoksullarını tek bir pota altında buluşturuyoruz. İkisi de ezilenlere ait iki ayrı mücadele kanalının sentezini yapmaya çalışıyoruz. Mücadele motivasyonları, gündemleri, politikleşme düzeyleri, deneyim birikimleri, manevra kabiliyeti, bedel ödeme kararlılıkları gibi konularda aralarında çok büyük farklar olan iki toplumsal dinamiğin birleştirilmesi, kaynaştırılması için birleşik bir örgütlenmenin yaratılması söz konusudur. Kuşkusuz bu hiç de kolay bir iş değildir. Çok zorlu bir sınav olacağını öngörebiliriz. Ama ortaya çıkacak sentezin birleşik devrimci savaşımımıza yeni politik kanallar açacağını, dolayısıyla “buna değeceğini” de bugünden söyleyebiliriz.

Ortaya çıkan siyasi görüş ayrılıklarının en çok da örgüt sorununda yoğunlaşması doğaldır, zira, örgüt siyasetin en yoğunlaşmış ifadesidir.

Hiçbir bileşen kendi örgütsel varlığını sona erdirmeden, yeni ve birleşik bir örgütsel alan yaratılacaktır. Bu bir örgütsel birlik projesi değil, birleşik örgütsel alan yaratma hamlesidir.

İrade birliğimizin bir ortak örgütsel varlığı yaratacak yeni bir seviyeye çıkartılmasıdır.

Meseleye, sadece 30 Mart yerel seçim muharebesinin gündeme getirdiği ihtiyaçlar üzerinden bakmıyoruz. Birleşik siyaset tarzının gelişebilmesi için birleşik bir örgütlenmenin gerekliliğini vurguluyoruz. Ancak 30 Mart itibariyle, birleşik hareketimizin yeni bir düzeye ulaştığı ve artık bu yeni düzeyin ihtiyaçlarını yanıtlayacak yeni biçimlerin geliştirilmesi gerektiği de açıktır.

İçinde bulunduğumuz an’ın ihtiyaçlarını yanıtlayacak formül; HDK Meclislerini canlandırmak, HDP İl-İlçe Örgütlerini bu zeminde kurmak ve bileşenlerin örgütsel varlıkları korunurken HDP örgütlenmesiyle yeni ve birleşik bir örgütsel alan yaratmaktır.

* Atılım Gazetesi’nin 16 Mayıs 2014 tarihli 121. sayısında yayımlanmıştır.

Yoruma kapalı