Antakya’da kadınlar 8 Mart’ta sokaklardaydı. Antakya Kadın Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen kadınlar, Gezi İsyanı’nda öldürülen Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan ve Abdullah Cömert’in anneleri; Emel Korkmaz, Emsal Atakan ve Hatice Cömert’e “2014’ün En İyi Annesi” plaketleri verildi.
Kadınlar tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi;
“Bilindiği gibi 8 mart, biz kadınların erkek egemen kapitalist sisteme karşı yürüttüğü mücadelede sembol olmuş bir gündür. Bundan tam 157 yıl önce Amerikalı tekstil işçisi kadınların insanlık dışı çalışma koşullarına karşı başlattıkları mücadele bugün; Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Türkmen, Afgan ve diğer kadınların verdikleri mücadele ile özgürlüğe, demokratik değişime ve toplumu yeniden kurmaya dair, umut ve heyecanı büyütmektedir.
Beş bin yıllık erkek egemen sistem tüm çarpıtma, saptırma, baskı, savaş, tecavüz, yalan maskesine rağmen bütün yönleriyle açığa çıkmıştır. Günümüzde egemen sistem, en derin kriz, kaos ve çöküşü yaşamaktadır. İnsanlık tarihi boyunca hiç yok olmayan, sisteme teslim olmayan komünal demokratik yapıların direnişleri yüzyılımızda en çetin mücadelesini vermektedir. Komünal demokratik değerlerin taşıyıcısı ve değişimin temel gücü olan kadınların mücadelesi Ortadoğu’nun demokratik yapılanmasında ve sorunların çözümünde belirleyici olacaktır. Ataerkil sistem kadınlara yönelik saldırıları hangi düzeyde, hangi biçimde olursa olsun toplumsal bir hareket düzeyine kavuşmuş kadın özgürlük mücadelesi kaostan çıkmanın, krizi aşmanın en güçlü alternatifidir.
Kapitalist ataerkil sistem, Ortadoğu coğrafyasında İslam adı altında yürüttüğü kirli savaşta, kadın ve çocuk katliamları ile halkların özgürlüğünü hedef alırken, Rojava’da, Lazkiye’de ve ülkemizde Roboski şahsında bütün katledilenlerin analarının feryadını uluslararası hukuksuzluk içinde boğmaya çalışmaktadır. En son Fransa’nın başkenti Paris’te kadın katliamı bunun en net örneği olmuştur.
Hala sokaklarda kadınlar aşk ve namus cinayetlerine kurban edilmekte, katilleri erk mahkemeler tarafından alçakça aklanmaktadır. Türkiye’de her gün beş kadın katledilmektedir. Geçtiğimiz günlerde 13 Şubat 2013’te evlenme teklifini reddettiği için on bir yerinden bıçaklanarak katledilen Berna arkadaşımız ve 17 Eylül 2013’te kimliği ve nedeni belirsiz bir biçimde 7 kurşunla katledilen Sinem arkadaşımız yaratılmak istenen erkek egemen yaşamın desteği ile hunharca işlenen cinayetlere birer örnektir.
Kadını katleden, taciz ve tecavüzü yasalarla örten sistem, N.Ç. davasından, Avukat Sedat Yurttaş’ın, Hasan Özgün’ün taciz olaylarına kadar ülke genelinde erkek egemen yaşamı sahiplenmiş ve kadını metalaştırarak sürekli olağan hedef haline getirmeye devam etmiştir. Bu biçimiyle kadın özgürlük mücadelesini bastırmaya çalışan sistem sömürü tarihi yazılmayan kadının, özgürlük tarihini yazmasına engel olamayacaktır.
İlk ezilen sınıf, ulus olan kadının başkaldırısı tüm ezilen kesimler, toplum ve halklar adına tarihten kopup gelen toplumun ve insanlığın özgürlük çığlığıdır, hiç bitmeyecek olan özgür yaşam aşkıdır.
Kadınız biz, yaşamın yaratıcısı, diğer yarısıyız. Mücadelemiz, bizim olanı geri alma mücadelesidir. Rosalardan Sakinelere, alanlarda onurlu barışı, halkların kardeşliğini, demokrasi ve özgürlüğü haykırmaya devam edeceğiz.
Yol uzun sesimiz güçlü!! Alanlar bizimdir!! Yaşasın kadın dayanışması ve direnişi! Yaşasın özgür kadın mücadelesi! Jin jiyan azadi!! Ena mara beddi rada!!!”