IŞİD yanlısı çeteler İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilere saldırdı. Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi’nde öğrenciler Kobane’ye destek için oturma eylemi yaparken polis IŞID’in sembollerinden olan ‘tevhid’ işareti yaparak akademisyen ve öğrencileri darp ederek gözaltına aldı.
Üniversitelerin yeni açıldığı günlerde öğrencilerin, ulaşım, yemekhane ve yurt sorunlarıyla mücadeleleri ve AKP’nin savaş politikalarına karşı Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlilikleri büyürken, Kobane’ye saldıran IŞİD çetelerinin yansımalarını bir anda üniversitelerin içinde de gördük. IŞİD yanlısı çeteler kampüslerde hem IŞID’e destek stantları açtı hem de muhalif devrimci öğrencilere saldırmaya başladı. Bu saldırılardan cesaret alan faşist öğrenci grupları da üniversitelerde ifade ve örgütlenme özgürlüğünü engellemek için muhalif devrimci öğrencileri hedef aldı.
Peki, bu saldırıların kaynağı ne? IŞİD üniversitelere bu kadar hızlı nasıl girdi?
Birlikte biraz geçmişe doğru gidelim, aslında çok gitmeye de gerek yok. Üniversitelere yönelik gerici faşist saldırıların kaynağının tam adresi AKP zihniyetidir. AKP üniversitelerde karanlığı, gericiliği ve faşizmi yaymaya çalışıyor, hatta bu zihniyetin en başat rol olmasını istiyor. Ortadoğu’da katliamcıları besleyen bu zihniyet, aynı gerici politikaları ile sözde kılık kıyafet özgürlüğü diyerek 10 yaşındaki kız çocukların kendi “özgür iradeleri”(!) ile artık türban takabileceğini dayatıyor. Edebiyattan, fizikten çok, peygamberin hayatını zorunlu ders olarak görüyor. Ve yine aynı zihniyete sahip başbakan geçen yıl Gezi Direnişi sürecinde ‘biz kimsenin hayatına müdahale etmedik’ söylemlerinde bulunurken ‘evlerde ‘kızlı-erkekli’ kalıyorlar, bu bizim mufazakar demokrat yapımıza ters’ diyerek üniversitelileri tek tek teşhir edip öğrencilerin yaşam alanlarına doğrudan müdahale etmişti. Bu meselenin gündeme düşmesinin hemen ardından devletin karma öğrenci yurtlarını ayırmışlardı.
AKP, üniversitelerden de, insanların yaşam alanlarından da elini ayağını ısrarla çekmedi çekmiyor. Her geçen gün kendini başka şekillerde yeniden gösteriyor. Üniversite yönetimleri ise birer AKP il, ilçe örgütü gibi işliyor. Ne zaman AKP’ye karşı bir eylemlilik ya da etkinlik yapılsa rektörler saldırı emrini veriyor. Elbette AKP’nin polisi de bu emre büyük bir şevkle koşuyor. Üstüne bir de ödül niyetine soruşturmalar ve cezalar da unutulmuyor.
Üniversiteler hem ifade ve düşünce özgürlüğünden hem de bilimsellikten uzaklaşıyor. Bu zihniyet düşünen, sorgulayan, araştıran gençler istemiyor, çünkü bu öğrencileri büyük bir tehlike olarak görüyor. Bu nedenle IŞİD çeteleri nasıl Ortadoğu’yu şekillendirmek için ‘Truva atı’ gibi kullanılıyorsa, üniversitelerde muhalif devrimci öğrencileri silip süpürerek, gericiliği ırkçılığı ve faşizmi üniversitelerin en büyük aktörü haline getirmek için kullanılıyor.
Ne İstanbul Üniversitesi’ndeki saldırılar, ne Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde yapılan saldırılar ne de Ankara Üniversitesi’nde yaşananlar birbirinden farklı değil. Nasıl ki Rojava’da insanları katleden IŞİD çetelerine tırlarla silah gönderiyor, bu katliamcılara her türlü desteği sağlıyorsa, AKP üniversitelerdeki saldırganlara da her türlü desteği veriyor. Polis koruyor, rektörlük kapıları açıyor, görmezden geliyor, özel güvenlik zaten birlikte saldırıyor!
AKP hükümeti IŞİD, El Kaide, El Nusra gibi cihatçı, gerici çeteleri destekleyerek Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına göre şekillendirmeye çalışırken, İslamcı, ırkçı faşistleri destekleyerek üniversiteleri şekillendirmek istiyor.
AKP’nin hesap etmediğini biz ortaya koyalım. Nasıl Suriye ve Rojava halkı IŞİD’a karşı fedaice direnmişlerse, ilerici, devrimci, demokrat üniversiteliler de bu faşist güruha karşı direnecektir!
Elbette üniversite faaliyetimizin asli gündemi akademik ve demokratik mücadeleyi yükseltmek, eşit, parasız, nitelikli, anadilinde, bilimsel bir eğitim düzenini sağlamaktır. Ancak doğru istikamete sokmaya çalıştığımız gemimize kemirgenler dadanmak istiyorsa onlarla da baş etmeyi biliriz! Üniversite mücadelesinin tarihi faşist ve gerici odaklarla nasıl mücadele edeceğimizi bize öğretecek deneyimlerle dolu. Bu faşist ve gerici saldırılar karşısında örgütlü olmayan üniversitelilerin de parçası olabileceği en geniş direniş ve birlikte mücadele zeminlerini yaratmak temel görevlerimizdendir. Bunu yapabilmenin yolu ise basın açıklamalarına ve savunma/refleks eylemlere sıkışmadan birebir örgütlenmeler, yaratıcı eylemlerle ulaşamadıklarımıza ulaşmanın yolunu bulmaktan geçiyor. Üniversitelerimizde binlerce üniversiteli IŞİD zihniyetinden, faşist güruhtan rahatsızsa ve biz ancak örgütlü kesimle eylem etkinlik yapabiliyorsak burada bir eksiklik yapıyoruz demektir. Mutlaka geniş üniversiteli kesimle aramızdaki duvarları aşacak yol ve yöntemler bulabilmeliyiz. Faşizme ve gericiliğe karşı en geniş cephe ancak böyle kurulabilir.
Üniversiteleri gericiliğe ve faşizme, IŞİD zihniyetine, AKP’ye ve yandaşlarına, diktatör özentisi rektörlere ve katil polise bırakmayacağız! Üniversitelerde akademik ve demokratik eğitim hakkımızın yanı sıra, halkların eşitliğini ve kardeşliğini savunacağız, barışın ve özgürlüğün sesini yükselteceğiz. Çünkü çok iyi biliyoruz ki bunlar olmadan akademik ve demokratik bir eğitim, üniversite olamaz.