Lgbt-i Film

Kasım ayında Giresun’da ilk kez üç günlük bir LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) Film Festivali yapıldı. Festivali düzenleyen arkadaşlar sitemize aşağıdaki yazıyı yolladılar.

Yaklaşık olarak 100 bin nüfusa sahip Giresun’da yapılabilecek şeyleri düşünün. İnsanların cumartesi günleri bile gidebilecekleri yerler kısıtlıyken, üç dört ayımız o kısıtlı yerlerden birinde birkaç kişi toplanıp, neler yapabileceğimizi tartışmakla geçti. Her ay kafamızda bir şeyler şekillenirken bunların içinde LGBTİ yoktu. LGBTİ ile ilgili bir şeyler yapalım dediğimizde bu duruma kendimiz bile gülüyorduk.

Kendimize gülerken güldüğümüz şeyler başımıza geldi ve bir anda film etkinliği ortaya çıkıverdi. Tabi bu süreç o kadar da kolay değildi. Görüşmemiz gereken insanlar, dernekler, neler yapılabileceğiyle ilgili düşünceler topluluğu ve bunların bizde oluşturduğu stres…  Her şey netleştiğinde yapılacak etkinliğin o kadar da kolay faaliyete geçemeyeceği anlaşıldı. Biz ve bize bu konuda yardımcı olan insanlar bu durumu anlayışla karşılarlardı evet ama ya diğerleri. Belki de en büyük sorunumuz buydu. LGBTİ zaten duyulmadık bir şeydi. Film festivalini yapmak istemekteki amacımız LGBTİ açılımının ne olduğunu ve homofobinin neler doğurduğunu göstermekti.

Ne kadar film gösterirsek gösterelim, yeterli olmayacaktı ama denemek gerekliydi. Ve ilk gün için hepimizin kalbinde derin bir yara açan Ahmet Yıldız cinayetini göstermeye karar verdik. Yani Zenne filmini. Sonuç gözyaşıydı. Neden ağlamıştık, üzüldüğümüzden mi? Bencilliğimizden mi?

2. gün filmimiz  Prayers For Bobby’di. Filmin kahramanı, cemaat ve anne homofobisi nedeniyle intihar etmişti ve sonuç ilk filmdeki gibi gözyaşlarıydı. Ya biz de bencilsek? Neden hep duygu sömürüsü olmalı ki derken, Ferzan Özpetek filmi ortaya çıktı ve Serseri Mayınlar ile yarı hüzünlü yarı kahkahalı bir final yaptık.

Final sonrasında yapılan söyleşi, gerçekten bir şeylerin başarılabileceğinin göstergesiydi ki ardından açılan sosyal hesapta da bunu kanıtlamış olduk. Sosyal medyada Gökkuşağı Giresun adıyla açtığımız hesap takip edilen ve beğenilen bir sayfa yolunda ilerlerken, biz yeni yapılacak etkinliği planlamaya başlamıştık bile. Tam bu sırada LİSTAG’ın iller  arası düzenlediği ve bizimde oynatmak istediğimiz Benim Çocuğum belgeselinin yolda olduğunu ve Samsun ve Trabzon’daki üniversitelerde gösterime gireceğini öğrendik. İrtibata geçtik ve biraz koşuşturmayla 15 Aralık’ta Vahit Sütlaş Sahnesi’nde gösterime girecek ve ardından söyleşi yapılacak bir etkinlik oluşturmayı başardık.

Bir çok konuda ayrımcılığa maruz kalan insanları sıralarken, fark edemediğiniz o iki virgülün arasında LGBTİ bireyler de vardır. Sapkın diye etiketlediğiniz, hastalıklı dediğiniz insanlar; hastalıklardan ya da sapkınlıklardan değil, homofobi yüzünden ölüyorlar. Eşcinsellik bir hastalık değil, homofobi bir hastalıktır ve üzülmeyin düzeltilebilir.

Küçük şehirde büyük adımlar atmaya çalışan birkaç genç…

Yoruma kapalı