UmutSen Soma katliam raporu

UmutSen Soma raporu açıklandı

UmutSen Soma raporu açıklandı

 

 

Öncelikle katliam da ölen işçi kardeşlerimizi mücadelemizin her aşamasında unutmayacağımızı, onları her daim hatırlayacağımızı, onları çok sevdiğimizi ifade edelim. Işıklar içinde yatsınlar. Yaralı işçi kardeşlerimize şifa ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Soma’da resmi rakamlarla 301 işçi kardeşimizin öldüğü bir işçi katliamı yaşandı. Olayın duyulmasının ardından değişik illerden Umutsen heyeti olarak bölgeye doğru yola çıktık. Umutsen Avukat Kolektifinden iki arkadaşımız da ÇHD heyetiyle olay bölgesi olan Soma’ya vardılar. Umutsen heyeti olarak, bölgeye hareket anından itibaren Soma’da yaşayan ve irtibat kurabileceğimiz kişilerin telefonlarına ulaşmaya çalıştık. İlk anda beş altı tanıdıkla bu yolla iletişim kurduk. Vardıktan sonra hem maden bölgesinde hem de şehir merkezinde durumu anlamak, taziye ve başsağlığında bulunmak, işçilerin şikâyet ve hak arayışlarını dinlemek geleceğe dair neler yapabileceğimiz saptamak, acil dayanışma ihtiyaçlarını tespit etmek amacıyla yoğun bir şekilde yaygın görüşmeler yaptık. Beş gün boyunca yürütülen çalışmaların ve gözlemlerin sonucu aşağıdaki gibidir.

Soma’nın sosyal siyasal yapısına dair gözlem:

Soma çok etnikli, çok kültürlü bir yapıya sahip 105 bin nüfuslu bir ilçe. Soma ve civarında bulunan Savaştepe, Kınık gibi ilçeler ve beldelerinin temel geçim kaynaklarını bölgedeki irili ufaklı maden işletmeleri sağlamaktadır. Balıkesir, Manisa ve İzmir, Kütahya’nın ilçe ve köylerinden Soma civarındaki işletmelerde çok sayıda işçi çalışmaktadır. Yine madencilik gelenekleri olan Erzurum Aşkale ve Zonguldak-Bartın havzasından çok sayıda işçi Soma’ya önceki yıllarda bu amaçla göç etmiş madenlerde işçi olarak çalışmaktadır. Yurdun değişik yerlerinden tarımın ve hayvancılığın tasfiye edilmesi politikaları sonucu çok sayıda işçi Soma’ya geçtiğimiz on yıllarda yerleşmiş durumdadır. Çok sayıda Kürt kökenli yurttaşımız bölgede işçi olarak çalışmaktır. Anadolu Aleviliğinin Tahtacı ve Çepni kökenlerinden yurttaşların da yoğun olarak yaşadığı ve ağırlıklı olarak maden işçisi olarak çalıştığı bir bölgedir. Yine bölgede Erzincan, Dersim, Amasya, Sivas ve Erzurum illerinde Soma’ya göç etmiş geniş bir nüfusa sahip Alevi kökenli yurttaş söz konusudur. Özellikle Kütahya’nın maden işletmeleri olan ilçelerinden gelen madencilik deneyimine sahip işçi aileleri son on yıldır Soma’ya yerleşme gibi eğilime sahip olmuş. Soma Belediyesi’ni son seçimlerde AKP’li aday kazanmış. MHP ikinci sırada, CHP üçüncü sırada yer almış.

olayla ilgili gözlemler:

Ciner Holding’e bağlı Park Holding’den eskiden TTK’nın işlettiği ocağı devralan Soma Grup’un işlettiği Eynez Maden İşletmesinde 13 Mayıs Saat 15.10’da taşla örülü tavanda kömür kızışarak yanması sonucu çıkan eriyiğin, elektrik kabloları ve taşıma ekipmanlarının kauçuk malzemesini tutuşturması sonucu yangın maden ocağının geneline yayılmıştır. Böylesi bir olay karşısında işçilerin güvenlikleri sağlayacak bir tertibatın, düzenlemenin olmadığı koşullarda da işçi ölümleri gerçekleşmiş ve bir katliam düzeyine ulaşmıştır. Üç vardiya ve sobe sistemiyle çalışılan işletmede olayın saat dörtteki mesai değişimi saatine denk gelmesi nedeniyle, ölen işçi sayısı konusunda, kurtarmayı yapan maden işçileri dâhil olmak üzere herkeste panik ve şaşkınlık oluşmuş, içerideki gerçek işçi sayısının tespitinde kafalar karışmıştır. Kart basma sistemi ve lamba sayısından ulaşılan rakamlar gerçek olmakla beraber bazen kartın evde unutulabildiği, iş bittikten sonra bu durumun kayıt altına alındığı, lambaların bazen iş yerine teslim edilmeyip işçilerce eve götürebildiği durumların da normal karşılanması, gerçek sayı konusunda spekülatif bir manzaranın oluşmasına neden olmuştur. Ancak heyetimiz ilk günden itibaren doğrudan maden ocağının en ileri ucunda kurtarma faaliyeti yürüten maden işçileriyle muhatap olmuş ve onların bilgilerini kendine veri almıştır. Bu verilerle resmi rakamlar arasında paralellik vardır. Sadece açıklanan son resmi rakamdan en fazla 20 kişilik bir sapmanın söz konusu olabileceğini bu gerçeğin de madenin tam ve ayrıntılı incelemesiyle ortaya çıkabileceğini düşünmek gerekir. Kurtulan ve kurtarma yapan maden işçisi arkadaşlarımıza göre madende asla Suriyeli çalışmamıştır. Çocuk işçilik söz konusu değildir. Sigortasız çalışma söz konusu değildir.

sorunlu durumlar, talepler ve görevler:

Yeraltı madenciliği kamuya devredilmelidir. Rödovans sisteminden vazgeçilmeli yer altı madenciliğinde kamu işletmeciliği esas alınmalıdır. Özel sektörün daha fazla kâr hırsının ölümcül sonuçlar ürettiği kesindir. Koşulları gereği riskler taşıyan madencilik sektörü özel sektörün kâr hırsına teslim edilmemelidir. Kamu işletmeciliğinde her iş kolunda kâr elde edilecek gibi bir kural asla söz konusu olamaz. Enerji üretiminin, ekolojik perspektifle de örtüşerek, enerji tüketiminin azaltılmasına dönük bir kültür ve eğitim politikasının eşliğinde yürütülmesi ve mevcut uygulamaların bu doğrultuda dönüştürülmesi artık elzemdir.
Gizli taşeron düzeni olan ekipbaşı uygulamasına son verilmelidir. Ekipbaşları büyüğünden küçüğüne madendeki bir ayrıcalık düzenini taşıyıcısı taşeronlardır. Gema Madencilik, Yörem Madencilik, Yeşil Madencilik gibi 600-700 civarında işçiye aracılık edip yöneten çeşitli organizasyonlar olduğu gibi, 20-30 işçiye aracılık eden ekipbaşları da söz konudur. Ekipbaşları Soma Holding sistemine entegre haldedirler. Maaşlarını holdingten alırlar. Ayrıca günlük işçi başına sekiz TL’lik bir ücret almaktalar, üretim alanındaki ekibin gösterdiği ilerlemeye göre art prim almaktadırlar. İşçinin iş akdi üzerinde ekipbaşlarının kararları etki olurken, fiili olarak ekipbaşlarının işçi maaşlarından kesintiler yaptıkları da bilinmektedir. Ekipbaşlarının irileri olan Gema madencilik gibiler vahşi emek sömürüsüyle biriktirdikleri sermayelerle kentte lüks toplu konut siteleri yapabilecek kudrete erişmiş durumdalar.
İş güvenliği kuralları uluslararası hukuk ve İLO sözleşmeleri çerçevesine taşınmalıdır.
Yaşam Kutusu ve çoklu tahliye çıkışlarının olmadığı tüm maden işletmelerinde üretime son verilmelidir.
İş güvenliği denetimlerinin bağımsız kurullar aracılığıyla sıklıkla yapılması sağlanmalıdır.
Üçlü vardiya sistemine son verilmelidir. Yer altı madenciliği gibi oldukça riskli ve ağır çalışma koşullarında taşıyıcı sistemlerin, iş ve iş güvenliği ekipmanlarının, üretim araçlarının, elektrik alt yapısının vb. yoğun kullanımı riskleri daha da artıran sonuçları olabilmektedir. Yoğun çalışmanın getirdiği yorgunluk, dikkatsizlik ve dolayısıyla risklerin artmasına neden olmaktadır. Yer altı madenciliğinde bir gün çalışma bir gün dinlenme kuralına geçilmesinin şart olduğunun artık görülmesi gerekir.
Mesai uygulamasına son verilmelidir. Mesainin mecbur kılındığını ve itirazların iş akitlerinin sonlandırılmasına neden olduğunu biliyoruz. İşçi arkadaşlarımız yoğun mesailer nedeniyle neredeyse eşleri, çocukları, anne-babaları ve arkadaşlarıyla bazen aylarca görüşmediklerini söylüyorlar. Dolayısıyla insanca bir çalışma ortamı için mesai uygulamasına son verilmelidir.
Sobe Sistemli vardiya düzenine son verilmelidir. Sobe sistemi, yeraltında çalışan işçi bir sonraki vardiyadaki işçiye görevini devretmeden görev yerinden ayrılamamasıdır. Soma katliamında ölüm sayısının artmasına bu sistemin neden olduğu aşikârdır. Dolayısıyla derhal sobe sistemine son verilmeli tek vardiyalı bir gün dinlenmeli çalışma düzenine geçilmelidir.
Olağan koşullarda zaten sağlıksız biçimde çalışmak durumunda kalan maden işçileri ortamın neden olduğu yüzlerce hastalıkla boğuşmak durumunda kalmaktadır. Özellikle solunan gazların etkisiyle diğer çalışma biçimlerine göre daha kısa ömürlü bir hayata mahkûm edilmiş durumundalar.
İşçilere Barınma Hakkı sağlanmalıdır.
Somut bir görev olarak katliamda yakınlarını yitiren ve yaralanan işçi kardeşlerimizin çocukları ve ailelerine dönük yapılacak dayanışma faaliyetleri ile işçilerin hak arama ve örgütlenme süreçlerine dönük ihtiyaçlarını örgütlemek biçiminde ikili bir görev durumu söz konusudur.
sorumlular:

Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Soma Holding yetkilileri, Türkiye Maden-iş Sendikası, Ekipbaşları

301 maden işçi kardeşimizi sermayenin kırk yıldır kurduğu işçilik ve üretim maliyetlerinin azaltılması temel stratejisine dayalı politikalar sonucu kaybettik. Bu politikaların oluşturulmasına, uygulanmasına emeği ve katkısı olan, itirazı ve karşı eylemi olmayan herkes bu katliam suçunun ortaklarıdır.

AKP hükümetinin yaşanan katliamdaki payı açık ve tartışma götürmezdir. Taşeronlaştırma ve özelleştirme uygulamalarını yaygınlaştırmak ve derinleştirmek hedefli yürüttüğü politikalarla sürekli olarak övündüğü bilinmektedir. İş cinayetlerine dönük son yıllarda yükselen çığlık ve itirazlarında ortaya koyduğu gerçek, yasalarca korunaklı hale getirilmiş bir işveren şımarıklıkları ve işverenin ağzından çıkana göre hareket eden çalışma rejiminin söz konusu olduğuydu. Esnek çalışma, rekabetçi çalışma, kalite çemberleri, kuralsız-kayıt dışı çalışma, güvencesiz çalışma, denetimin keyfiliği ve sorumsuzluğu nedenleriyle ortaya çıkmış bir işçi katliamıyla karşı karşıyayız. Bu uygulamalar böyle devam ettikçe yenilerinin pekâlâ yaşanabileceği aşikârdır.

Yukarıda saydığımız sorumluların acilen yargılanması ve hesap vermeye başlaması dışındaki her türden uygulama olayı geçiştirmek, suiistimal etmek anlamına gelecektir.

Mecliste bulunan MHP ve CHP de kendi belediyelerinde taşeron uygulamalarına devam etmektedir ve yine bu partilere üye patronlara ait iş yerlerinde taşeron uygulamaları azgınca sürdürülmektedir. Dolayısıyla suçlu sadece AKP değil kapitalist düzen ve onun sağ ya da sol tüm siyasal sürdürücüleridir.

Yaşanan katliam, uluslararası emperyalist kapitalist sisteme entegre olmanın bir gereği olarak, devlet ve sermaye tarafından çıkarılan yasalar, uygulanan baskı politikaları, zayıflatılan ve kendilerine benzetilen işçi sendikaları, tarım ve hayvancılığın tasfiyesi, özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları üzerinden yeniden ve yeniden ürettikleri “ucuz iş gücü cenneti” olarak Türkiye’nin en olağan fotoğraflarından biridir. Bu cennet kuşkusuz işadamları, patronlar, düzen siyasilerinin cennetiyken, işçilerin cehennemidir. Türkiye burjuvazisi işçileri ölümler, katliamlar pahasına iliklerine, ruhlarına kadar sömürmektedir ve sömürmeye de devam edecektir. Ta ki işçiler kendi kaderlerini ellerine alıp hem patronların hem siyasilerin hem de sendikacıların yakalarına yapışıp hayatı kendi lehlerine akmaya zorlayıncaya kadar.

provokasyon ve gözaltı süreciyle ilgili ek bilgi;

Bölgede ilk günden itibaren devletin ve hükümetin bir güç gösterisi söz konusudur. Başbakan, Cumhurbaşkanı ve siyasilerin ilçe ve maden ocağını ziyaretleri bütün bölgenin uzun süreler gerçek bir hapishaneye dönüşmesine neden olmuştur. Bu ziyaretler doğrudan arama-kurtarma faaliyetlerin aksamasına ve bu yöndeki dikkatin dağılmasına ve halkta tepki oluşmasına da neden olmuştur.

Soma merkezine konuşlanmış binlerce polis kentte fiili bir sıkıyönetim havası oluşturmuştur. Yas halindeki halkla polis arasında sık sık gerilimler oluşmuştur. Valilik il güvenlik kurulu kararlarıyla şehre giriş çıkışlar yasaklanmış, şehirde akrabaları, arkadaşları olan yurttaşların girişlerine bile izin verilmemiştir. Manisa plakası olmayan tüm araçlar durdurulmuş, şehre alınmamıştır. Ülkenin her yanından yaşanan katliamın acısını paylaşma için Soma’ya akın eden yurttaşların özgürlükleri sınırsız ve sorumsuz bir şekilde engellenmiştir. Ancak bu uygulamada AKP yandaşları kayrılmış ve desteklenmiştir. İHH, İyilik Der, Kimse Yok mu, İsmailağa cemaati gibi toplulukların faaliyetleri desteklenmiş, teşvik edilmiştir. Kentte bu topluluklarca dağıtılan bildiri ve broşürlerle halk dua etmeye, isyan etmemeye çağrılmıştır.

Ayrıca ilk gün itibarıyla kentte polis ve AKP yandaşları tarafından “dışarıdan” çapulcuların, çomakçıların, teröristlerin, komünistlerin geleceği şehri karıştıracağı propagandası yoğun olarak yapılmış, bunun yetmediği yerlerde iki çocuğun kayıp olduğu birinin ölü bulunduğu gibi kara propagandalar devreye sokulmuş, bunun da yetmediği yerde devlet hastanesi önünde bulunan uzun saçlı, çantalı kadın ve erkek gençlere AKP yandaşları fiili saldırılarda bulunmuşlardır. Bu durum da kesmeyince kente gelen hukukçu ve gazetecilerin kaldığı ve AKP yandaşı Asma grubu tarafından işletilen Öğretmenevi bir grup AKP yandaşı tarafından kuşatılmış ve Madımak manzarası oluşturulmaya çalışılmıştır. Somalılarının olayı duyması ve Öğretmenevine akın edip misafirleri sahiplenmesi üzerine provokasyon girişimi boşa düşmüş, saldırganlar kaçarak polis nezaretinde uzaklaşmak durumunda kalmışlardır. Daha sonra işletme sahipleri Öğretmenevi’ni uzun süreliğine kapattıklarını duyurmuşlardır.

Başbakan’ın kente gelmesi sonrası halkın yoğun olarak tepki göstermesini dışarıdan gelenlere bağlamak AKP’nin üçkâğıtçı bir politikasıdır. Halk yaslı ve tepkilidir. Bizler ve bölgeye gelen ÇHD’li hukukçular Soma halkının yasını paylaşmak, başsağlığı iletmek, taziyelerde bulunmak ve onların ricacı olduğu konularda yardımcı olmaya çalışmak, hukuki hak kayıpları konusunda uyarıcı olmak ve resmi makamların denetim kusurları konusunda başvurularda bulunmak sınırında bir tutum içerisinde bulunduk. Asla acılı insanların tepkilerini sömürmek, onları eyleme çağırmak, eyleme öncülük etmek gibi bir ucuzluk ve vicdansızlık içinde olmadık. Olanları da uyardık. Ancak halkla bizleri karşı karşıya getiremeyen polis bu sefer kendisi doğrudan saldırmıştır. Kafede, parkta oturan, kaldırımda yürüyen insanları, şehre giriş çıkış yasağına itiraz edenleri zor ve şiddetle gözaltına almıştır. Gözaltına alma sürecinde insanlara işkence edilmiştir. Avukat ve sendikacıların bulunduğu 36 kişinin kolları kafaları kırılmıştır. Darp edilmişlerdir. Muhtemelen binlerce gözaltı planıyla gözaltılar şehrin kapalı spor salonuna taşınmıştır. Bir gün öncesinde de yedi Soma’lı yurttaş benzer bir şiddet uygulanarak gözaltına alınmıştır. Her iki durumda da Soma halkının sahipleniciliği kışkırtıcıların heveslerini kursaklarında bırakmıştır. İktidarın gündemi değiştirmeye, saptırmaya, içeriğini boşaltmaya dair çabaları boşa düşmüştür. Gözaltına alınma nedenini “halk CHP vekillerine saldıracaktı, biz o yüzden korumak için gözaltına aldık” diye açıklayan emniyet yetkilileri, bırakılacağımız sırada vekillere “kentin değişik yerlerinde bizlere tepki için toplaşmaların olduğunu can güvenliklerimizi sağlayamayacakları”nı söyleyerek provokasyon çabasını sürdürmüştür. Bizim için açık ve net olan şudur: Bu memlekette hiç kimse devletin doğrudan görevlendirmesi, teşviki, cesaretlendirmesi olmadan bir başkasına dönük bir saldırganlık içerisinde bulunmaz. Bu bir kuraldır.

Yoruma kapalı