“Hele bir sor niye girdik?”
Hatta şöyle sor “Bunca zamandır niye girmediniz?”
Ahh kız kardeşim!.. Öyle bir memleket ki gündemleri hiç bitmez. Hep tarihi, kritik eşiklerdeyiz.
Bu kritik zamanlarda nedense biz kadınlar günde 3-5 ölüp gideriz. Cinayet haberlerimiz sadece gazetelerin 3. sayfalarında “vah vah” eşliğinde başlayan sohbetlerin özneleri olur. Sonrası hiç… Oysa kadın cinayetleri bizatihi politikanın konusudur.
Şimdi biz girdik, sallandırdık ya pankartımızı, meğer ne ayıp etmişiz! Sayın müdüre kalırsa suç işlemişiz. Daha neler, geç bile kaldık! İsyanımızı anlamak yerine “Çalışan kadınları darp ettiler” lafını ortaya atan bir badem bıyık için cevap vermeye değer mi bilemedim. Zaten sorumluların samimiyetine inansaydık niye gidelim değil mi? Sonuçta, ummadığımız bir açıklama olmadı bu da. Bilakis doğru yolda olduğumuzun sağlaması gibiydi.
Hani bunlar kaldırdılar ya Bakanlıktan “kadın” kelimesini… Yerine de “aile” yazdırdılar ya o tabelaya… O şeklen değil, bir zihniyetin geliyorum demesiydi. Her şey gün gibi ortadaydı. Tıpkı şiddet gibi, çözümsüzlük geleceğini bağırıyordu bize.
Gördük bunu, söyledik, iplemediler. Biz yine 3-5 öldürülmeye devam ediyorduk.
Fakat unuttukları bir şey var ki ülkede feministler var, kadın hareketi var. Biz, onların samimiyetsizliğine, yalanlarına pabuç bırakmayacağız.
Güzel kız kardeşim, takmışlar, varsa yoksa “aile” diyorlar. Bence olup bitenlerden haberleri yok. Bu hayli güçlü bir tez olarak aklımın bir köşesinde…
Ailenin çözüm olmadığını söylemekten dilimizde tüy bitti. Ailenin değil, kadının korunması gerek, dedik. Bağırdık, çağırdık, yazdık bunları. Aramızdan Bakanlıkla görüşüp bunu bizzat söyleyenler de oldu, belki hatırlarsın!
Ve bugün, Bakanlığın önünde feminist kadınlar isyan ediyor! “Can güvenliğimiz yok. Sadece son 2 günde 6 kadın öldürülüyor. Ey ülkenin parlamenter rejimi!.. Acilen bırakın işinizi gücünüzü, toplayın meclisi, bunu bir masaya yatırın” diyor.
Görüyor, duyuyorsun ya kız kardeşim, biz kadınlar her gün en yakınımızdaki erkekler tarafından katlediliyoruz.
3 çocuk doğurmak istemedik diye, belki kürtaj olmak istedik diye, ev işi yapmak istemedik diye, başkasını sevdik diye… Bilirsin işte, sebepli-sebepsiz, bir bahaneyle öldürülüyoruz.
Ah kız kardeşim, en temel hakkımız olan “yaşam hakkı” elimizden alınıyor. Üstelik Hükümetin çok sevdiği, her derde dava gördüğü “kutsal aile” içinde… Ve onlar, Aile Bakanlığı, kadınları güvence altına almak için pratik adımları atmakla görevli, yetkili. Bu görevi yerine getirmediklerine dair bir sürü kanıt var elimizde. Kadından taraf olmadıklarına dair pek çok vaka gördük, müdahale etmediklerini gördük.
Onlar bu işi yapmaya niyetli değilse biz ne yapalım?
Söyle bana, ne yapalım? Adamları mı vuralım? Biz de silahlanalım mı?
Biz makul insanlarız nihayetinde. Çalışın, dedik. Engelleyin, dedik. Yasaları uygulayın, emrinizdeki yürütme organlarını ve diğer Bakanlıkları baskılayın, dedik. Ama ne çare!.. Hala her gün 3-5 ölüyoruz.
Ve artık tek bir kadının ölmesine bile tahammülümüz kalmadı.
İşte bunun için kadınlar bugün Bakanlığa ayakkabılarıyla girdi.