İnsan aklı-bilinci ilkel dönemlerde zayıf ile güçlüyü doğada hayatta kalanı seçme inisiyatifiyle ayırıyordu. Sanayi ve teknolojik serüvenin getirdiği noktada bunları kim elinde tutarsa, savaşları-silahları kim yönetebiliyorsa o güçlü.
“…Her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz bir koşu bandının üstünde fazla yağlarınızı eritmek için ter döküyorsunuz!… Dünyada 600 milyon obez ve 1,4 milyar aç insan var!… Dünya nüfusunun % 50’si dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin % 1’ine sahip. Dünya nüfusunun % 1’i dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin % 50’sine sahip… Amerikalıların % 24’ü eğer milyarder olmaları için bütün ailelerini reddetmeleri gerekecekse, bunu yapabileceklerini söylüyor…(1) Amerikalıların % 85’i eğer ekonomik durumlarını iyileştirebilecekse faşist bir hükümeti seçebileceklerini söylüyor….” Bu alıntı çeşitli web sayfalarında geziniyordu. Ayrımcılığı yaratan dünyadaki kaynakların nasıl paylaşıldığı değil mi? Kadınlar, yeryüzündeki mülkiyetin yalnızca yüzde 1’ine sahip…(2)
Devlet zengin kız fakir oğlan masalını çok sever. Paranın nasıl çoğaldığına, para varsa güç de var inancına olan bağlılığı adaletle ilgili masallar anlatarak pekiştirir. Zengin olmaya giden her yolu mubah sayar. Üşüdüğü ve aç kaldığı için ölen çocuklara göz yumar, baklava çalan çocukları müebbetle yargılar.
Aynılaştıramadıklarımızı ayrıştırırız. Sistem ayrıştırma üzerine kuruludur. Bir ülkenin halklardan oluşabileceğini kabul etmez. Halkları ayrıştırmaz, uluslaştırır ve ulus devlet varlığını yoksaydıkça korur. Bir arada yaşamı savunurken fikren çoğalır, talepler somutlaştıkça azalır insan toplulukları.
Doğuştan kadınla erkeği ayrıştırır devlet, sadece biyolojik olarak farklı oldukları için değil aynı zamanda toplumsal rollerinin farklı olması gerekliliğine olan inancı her daim taze tutmak için. Eğer kız çocuklarına bebek vermeyip pembeyi kız rengi saymazsak, kız bebek figürleri ile büyütmeyip ve ev işlerinden sorumlu addetmeyip rollerinden bağımsız büyütürsek nasıl bir “kızımız” olur? Eğer erkek çocuklarına oyuncak tabancaları vermeyip maviyi erkek rengi saymazsak, ev işlerinin ortak sorumluğunu öğretirsek nasıl bir “oğlumuz” olur?
“Sezeryana ve kürtaja karşıyım her kürtaj bir uluderedir” diyerek Roboskililerin yasını ve haklılığını hiçe sayan, kadın bedeni üzerindeki tahakküme yol vererek patriyarkaya çanak tutan başbakan “başayrımcı” sıfatını korumaktadır. Oysa “kürtaj hakkı, kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde söz sahibi olmasının ayrılmaz bir parçasıdır. (3)
Milyonlarca kadın birbirini duvar arkasından bile görürler,bilirler…
İşyerinde hamileliğini deklare ettiğin andan itibaren eğitim olanaklarından yararlanamama ve/veya öncelik tanınmama gibi yönelimler başlıyor kadına karşı. Diğer yandan bu durumlarda kadınlar üzerinden kadını aile içine iten kısa dönemli doğum izni-kısmi zamanlı çalışma modeli gibi modeller kamu destekli bakım hizmetleriyle birleşmeyince, kadınları kısmi zamanlı işlerde çalıştırıp ev/aile içine hapsetmesine neden oluyor. Bunun yanında esnek çalışma politikası, kadınların istihdamı yerine erkeklerin istihdamından yana bir tutum alışı işaret ediyor.
Disk-Ar’ın kadınlar için Ekim 2013 döneminde yaptığı araştırmalara bakmakta fayda var. “Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre işgücüne katılan kadın sayısı 88 bin kişi ile sınırlı bir düzeyde artarken, istihdam edilenlerin sayısı 19 bin kişi azalmış bunun sonucunda işsiz kadın sayısı ise 107 bini kişi artmıştır. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre toplam işsiz sayısındaki artış 202 bin olurken, yeni işsizlerin % 53’ü kadınlardır. Resmi verilere göre çalışma çağındaki her dört kadından yaklaşık olarak sadece biri (kentlerde % 23, genelde % 26,7) ekonomik bir faaliyette çalışmaktadır. Umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve iş başı yapmaya hazır olduğu halde bu nedenle işsiz sayılmayanların sayısı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre erkekler için 74 bin kişi azalırken, kadınlar için 65 bin kişi artmıştır. Buna göre geniş tanımlı işsizlerin sayısı kadınlar için 172 bin artarken, erkekler için sadece 20 bin kişi artmıştır. Bu verilerle birlikte yeni işsizlerin içinde kadınların oranı % 90’a ulaşmaktadır. Kayıtdışı çalışan kadınların toplam çalışan kadınlara oranı %52 seviyesindeyken, kayıtdışı çalışan erkeklerin toplam çalışan erkeklere oranı ise %30 seviyesindedir.” (4)
Bu noktada, kadınların istihdama katılımının gün be gün azaldığını, umutsuzluklarının tavan yaptığını, erkeklere göre kayıtdışı çalıştıklarını, çalışma çağındaki kadınların sadece %25inin işgücüne dahil olabildiğini, evde sokakta iş arayanların %90’ının kadın olduğu ve “ne iş olsa yaparım”a doğru bir gidişatın olduğunu söylemek gerekiyor. İşte bu vahşi kapitalizm koşullarında kadının emeğinin karşılığını alıp alamadığı, alıyorsa eşit işe eşit ücret felsefesiyle alıp almadığı, güvencesiz mi çalıştığı, ülkemizde milyonlarca kadının birbirini duvar arkasından bile gördüğü ama devletin ve erkek tarafının görmeyi reddettiği düzenlerin hepsine birden aynı anda bağlıdır. Bunların farkında olan kadınların bu düzenlerin hepsine birden karşı olması ve toplumu bu yönde değiştirme çabası sendikal hareketlerde karşılığını bulmakla beraber sendikal harekete katılım oranının istihdamla ilişkili olması nedeniyle daha fazla kadın sendikal harekette yer alamamaktadır.
Hizmet, akıl, avukat, mit, modern, gelenek…
Hizmet hareketinde yer alan kadınlar, modernist ve islamist kadınlar dışında 3. kategori olarak, “İslami prensipleri ve değerleri koruyarak kadınların sosyal, politik ve ekonomik haklarını korumaya çalışan avukatlardır” diyen bu harekette yer alan Süveyda KARAKAYA, “en çok da özgür aklımızı kullanmamızı engelleyen mitlerle mücadele etmeye meraklıyızdır” (5) diyen Handan KOÇ’la İslam ve ayrımcılık üzerine konuşurken söz bir yerde İslamın kadınlara emrettiği ayet ve hadislere gelse ne olur? Sonuçta insanlar ve özelde kadınlar tabii ki inandıkları şeyler uğruna hareket edeceklerdir ancak bazı şeylere inanmak bazı şeyleri sorgulamayı engellerse ne olacak?
İslami kanatta yer alan Antikapitalist müslümanların manifestosunun çağrı kısmında şu ifadeler yer almaktadır:”…Taşeron firmalarda, ne zaman işten çıkarılacağını bilmeden açlık sınırının altında yaşayan işçiler, işsizlik sarmalında boğulan milyonlarca genç, etnisite kurbanı ve inanç ayrımına uğrayan halklar, gelenek ve modernite arasında sıkışıp kalarak erkek egemen anlayışın sonucu haksızlığa uğrayan kadınlar için Antikapitalist Müslümanlar ısrarlı ve tavizsiz bir mücadelenin içindedir. …Size ne oluyor da Allah yolunda o ezilen erkekler, kadınlar ve yavrular uğruna savaşmıyorsunuz ?” (Nisa 75)… Bedeni metâlaştırılan, kişilikleri değil; dişilikleri kimlikleştirilen, din, örf, töre adına hakları elinden alınan ve yok sayılan kadınların özgürlüğü ve eşitliği için!…Başörtüsüne şartsız özgürlük için!…” (6) Kadın için meta vurgusu yaparken sırf başörtüsüne özgürlük isteyen, Allah yolunda savaşan kadınlar için mücadele edilmesi gerektiğini söyleyen, Hizmet Hareketinin tespitiyle paralel bir tespit yaparak modernite ve gelenekselcilik arasına sıkışan kadınlar için mücadele edeceğine dair çağrı yapan antikapitalist müslümanlar da var.
Feminizm ve Queeryan normal/anormal aktivite
Devletin ve dindar kesimlerin yaptığı ayrımcılığa karşı bir yerlerde ve beyinlerimizde örgütlenmeyi bildik. Farklı “?izm” anlayışlarımız var ki içlerinden biri feminizm. Kadınların kurtuluş mücadelesine ışık tutmakla birlikte bütün ayrımcı politikalara-söylemlere karşı bir yöntem sunuyor feminizm. Farklı olana ve eşit konumda olmayana dair pozitif ayrımcılık uygulamayı öneriyor. Deneyenler de bu uygulamayı benimsiyor, çünkü kimden yana kullanıldıysa onun hareket alanını genişletip politize olmasına olanak sağlıyor.
Toplumsal cinsiyet rollerinin ve cinselliğin yapıbozuma uğraması için queer kuramı ortaya atıldı. Queer kuramının temel soruları, bir kolektif kimlik olmaksızın son derece açık ve somut bir ayrımcılığa nasıl karşı durulacağı, politik hakların nasıl isteneceği, fiziksel ve/veya ruhsal şiddetin nasıl engelleneceğidir. (7) Queer’in feminizme içkin olan ve olmayan soruları var feminizmin de queere. Queer olmak feminizmi kapsıyor gibi görünse de öyle değil. Feminizmin ise queeri kapsamak gibi bir iddiası da yok zaten tarihsel olarak da feminizm daha eski.
Feminizm kadınların kurtuluş hareketi olarak kadınların kamusal ve özel alanlarda kendilerini ifade edebileceği zeminleri yaratmanın ve bunun mücadelesini vermenin peşindeyken kadınların cinselliği ve toplumsal cinsiyet rolleri sorgusunu merkeze kadınları koyarak yapıyor. Heteroseksüel olmayı normal sayıp merkeze alan yaklaşıma karşı diğer cinsel kimlikleri tarif ettiği için queer teori hetero-normativite kavramını oluşturdu. Queer, toplumsal cinsiyet ve cinselliği sorgularken akışkanlıktan ve belirsizlikten yana normal ve anormal sorgulaması yapmadan hayatı yaşamayı seçiyor.
Sonuç olarak evet, ayrımcılık zaman içerisinde şekillendi, siyaseten de belirli kalıplara girdi. Emek, ırk, cinsiyet, cinsellik ve etnisiteye dair ayrımcılıklar belki de bu konularda zayıf-güçlü, normal-anormal vb. sorguları yapmayı bitirdiğimiz gün bitecektir.
KAYNAKÇA
(1)http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/ben-kapitalizm-47263
(2)http://www.bianet.org/bianet/kadin/45622-calisma-hayatinda-kadin
(3)30.05.2012 tarihli TTB Basın Açıklaması
(4)http://www.disk.org.tr/2014/01/disk-ar-yeni-issizlerin-yuzde-90i-kadin/
(5)Handan Koç, Sızıntı ve Kadınlar, 2011
(6)http://www.antikapitalistmuslumanlar.org/manifesto.htm
(7)Barbara Baird, Avustralyadan Bir Bakış Feminizm ve Queer, Feminist Politika, 2012/14
-Yeşim Dinçer, Terazi Bu Yükü Çeker mi, Kesk Kadın Dergisi, 8 Mart 2014 Özel Sayı
-http://www.ucekoloji.net/?p=183 Serkan Delice, Queer Kuramı Üzerine Bir Başlangıç Yazısı, Üç Ekoloji-Doğa Düşünce Siyaset,
-http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=6271 Yasemin Öz, Queer Teorinin Penceresinden, Kaos GL Dergi
Bu yazı kadinmuhendisler.org sitesinden alınmıştır.