Kelimelerin ve cümlelerin bazılarını öylesine törpüleyip sıyırmışız, öylesine hoyratça kullanmışız ki, o kelime ve cümlelerin karşıladığı “gerçek” , aynı kelimeler cümleler yoluyla zehirlenmiş ve “gerçek” ile “anlam” arasında koca bir boşluk, sıradanlık hatta zehirlenmişlik vuku bulmuş.
“Fail-i meçhul” tam da böyle bir kelime/tamlamadır işte.
Her cümlenin içine itinayla yerleştirmeye çalışarak zehirlediğimiz, söylendiğinde ağızlarda sıradan bir kelime gibi yer işgal eden bir hale dönüştürdük. Bu kelimeyi o kadar rahat ve sığ kullanıyoruz ki, ”gerçekliği” ile “anlamı” arasında koca bir duvarı kendi ellerimizle yükselttik. Kullanıyor,ama gerçekten ne anlama geldiğini bilmiyoruz.
Sıradanlaştırıp, bu kadar rahatça üzerinde konuştuğumuz şeyin; çoğu mezarsız 17 binden fazla ölünün kemiklerine tekabül ettiğini unutuyoruz mesela.
Üzerinde bir an durup düşünmeden, kolayca ağzımızdan çıkan o kelime, gözleri açık giden Berfo Ana’nın oğlu Cemil’in tabutsuz, mezarsız kemikleridir.
Anlamını dinamitlediğimiz o kelimeyi, Murat Yıldız’ın kemiklerini bulmak için adak adayan annesinin her “fail-i mechul” denildiğinde gözlerinin nemlendiğini hatırlayın,unutmayın ama..
O kelime, karakoldan atılan havan topuyla parçalanan ve annesinden pişirmesini istediği makarnadan yiyemeyen,14 yaşındaki Liceli Ceylan Önkol’un hala hepimizin gözünün içine bakan o vesikalık fotoğrafıdır.
Beyağabeyler! O kelime ekmek almaya gidip bir daha dönemeyen Berkin Elvan’dır, Uğur Kaymaz, Enes Ata….
Efendiler! O kelime Ali İsmail Korkmaz’dır..
Abdullah Cömert’tir, Hasan Ferit Gedik’tir, Mehmet Ayvalıtaş’tır, Medeni Yıldırım’dır, Ethem Sarısülük.. Gezi’dir, Gazi’dir,
Musa Anter
Vedat Aydın
Hacı Karay
Savaş Buldan
Abdullah Canan
Ve adını yazamadığım binler..
…
Beyaz Toros
Renault marka beyaz Torosları ile şehir merkezinde ,kapılarını sonuna kadar açık bırakıp, insan avına çıkan sarkık(hilal) bıyıklı özel harekat timleri gelir aklıma “fail-i meçhul”’ü her duyuşumda. Küçüktük, ama bilirdik ki o beyaz Toros kimin evinin önünde dursa, o evden biri(Ki tabi şanslıysa, bazen ev ahalisinin tümü) ortalıktan kaybolur ve bir daha haber alınamazdı. Sonrası asit kuyuları, kafalara çakılan çiviler, domuz bağları, yol kenarında uzuvları eksik cesetler..
Sonrası Cumartesi Anneleri…
Sonrası her Cumartesi sabahı Galatasay Lisesi önü..
Bizleri, “gerçek” ile “anlam” arasında uzaklaştıran insanlara işte bu yüzden öfkeleniyorum.