Defterimde kömür izleri- Mertcan Titiz

Her öfkenin farklı bir dışarı vuruluş biçimi vardır. Bu dışavurum sebebine, öznesine, örgütlülüğüne, örgütsüzlüğüne göre değişebileceği gibi içinde bulunduğunuz sürecin sosyo-politik koşullarına göre de değişebilir. Egemenler öfkenizi ifade edebileceğiniz koşulları kendi elleriyle ya da dilleriyle belirliyor olabilir. Ağzınızdan çıkacak bir “yuh” tepkisine dahi tahammülü olmayan bir halk düşmanının, öyle veya böyle bir biçimde Başşeyi olduğu bir ülkede adalete,eşitliğe özlem duyan insanlar olarak bir çok yola başvurabilirsiniz. Bizim coğrafyamızda bu dışavurumlar birbirinden farklı ve yaratıcı hallerle gözler önüne gelmiştir. Evladı gözaltında kaybedilen Anaları polislerin yakasına yapıştığı gibi başında beyaz bir tülbentle ülkenin en işlek caddesinde bir lise kapısının önünde otururken de görebilirsiniz. Binlerce insanın günlerce üç beş ağacı savunmaktan bitkin düştüğü bir anda bir insanı kolluk ordusunun karşısında tek başına öylece “duran” insan olarak görebilirsiniz. Tüm bu dışavurum halleri coğrafyamızda ezilenlerin yokluktan doğan yaratıcı ve orantısız zekaları ile bağlantılıdır.

“…

Ah güzel Ahmet abim benim

İnsan yaşadığı yere benzer…”*

Evet, insan yaşadığı yere benzer. Hele ki bu yer Soma’sında bir maden ocağında. ismini bildiklerimiz itibariyle 301 bilmediklerimizle birlikte kaç yüzbir Canını sonsuzluğa uğurlamış bir An-a-kara ise kömürün karası insanlarının yüreğine öyle bir kara salar ki herkes tüm sorumluluğu üstlenmek istercesine başı önünde eğik gezer.

Bu yazıda anlatmak istediğim dışavurum biçimi ise tüm kinetik biçimlerden ziyade bir defter içinde dile getirilip kağıda aktarılmış haldir.

Maden ya da madenci denildiği zaman Ankara’da insanların aklına her gün önünden geçtikleri “öyle bir heykel vardı değil mi ya” dedikleri Madenci Anıtı gelir. Soma’dan gelen acı haber ile birlikte bir yarısı dikenli tellerle diğer yarısı mobese kameraları ile donanmış bu kentte insanlara öfkelerini, acılarını bir kalem aracılığı özgür bir biçimde dile getirebilmeleri için bir defter uzattık. Öfkenin odak noktası hepimizin bildiği bir düzenin cansiperane savunucusu RTE. Düzen vurgusu  bu defterde önemini ortaya koyuyor. Birçok sayfada yazanlar RTE sövgüsü yapmak isterken yitirdiğimiz canlarımızın anısına saygısından kendisini durdurmuş. Bu sefer öfkeyi duydukları zat-ı malumu başta tutan sömürü düzenine yönlendirmişler. Yani insanlarımız esas öfkenin nereye yöneltilmesi gerektiğinin farkında. Videolarda izlediğimiz maden işçisinin “biz kapitalizm nedir, sömürü düzeni nedir biliyoruz” diye haykırması bu memlekette hesap sorma cüretinin hiçbir zaman tükenmeyeceğini bir kez daha kazıdı belleklerimize.

Yazılmış bir defterin kolajcısı olarak çok bile konuştuğumu düşünerek defterden birkaç anekdotu okuyucuyla paylaşarak yazıya son veriyorum.

Bizi soracak olursanız, çok şükür en azından yazıyoruz işte

 

– Ölen abim, ölen babam, ölen insanlığım. Ama senin çıkardığın bir avuç kömür sobamızı değil geleceğimizi aydınlatacak. HACI ÖMER TARMAN ANADOLU LİSESİ ÖĞRENCİLERİ

– Hedef 2023, örnek 1862. Maden ocağına sahip çıkamayan zihniyet Nükleere nasıl sahip çıkacak? M.B.

–  Rüyama girip hakkınızı helal edin. A.A.

– Müzisyenim ve bu şarkıyı artık hep şöyle söyleyeceğim. SOrMA ne haldeyim. SOrMA kederdeyim. SOrMA yangınlardayım… A.G.

– 13 yaşındayım. Yaşımın küçüklüğüne bakmayın her şeyin farkındayım. İ.B.Ç.

  • Edip Cansever/Mendilimde Kan Sesleri

Yoruma kapalı