Kendi gelişme sınırlarına dayanan, yaşadığı krizler sarmalından çıkmak için çırpınırken insanlığı ve doğayı yok oluşa doğru sürükleyen kapitalizm, biz yıkmadıkça yıkılmıyor. Biz komünistler bunu biliyoruz. Kapitalizmden beslenen asalaklar sınıfı da bunu biliyor. Bu devranları dönsün diye mevcut örgütlülüklerini yenilerken, kapitalizmi yıkabilecek olan işçi sınıfının örgütlülüğünü de her fırsatta engellemeye çalışıyorlar. Kapitalizmin maddi ve ideolojik dünyasının dışında, başka bir dünyanın mümkün olduğunu ve bunun bilimsel temellerini ortaya koyan komünistler için en temel konuyu işçi sınıfının örgütlenmesi oluşturuyor.
160 yıldır biliyoruz ki biz komünistlerin işçi sınıfının çıkarlarından başka çıkarları yok. Bunu, insanın tüm köleliğinin işçinin üretim ile ilişkisinde içerildiği ve bütün kölelik ilişkilerinin üretim ilişkisinin çeşitli biçimleri ve sonuçlarından başka bir şey olmadığı için söylüyoruz. Biliyoruz ki, insanlığın ve doğanın evrensel kurtuluşunun yolunu işçilerin kurtuluşu açacaktır.
Örgütlenmek bu kadar kolaysa niye beklemiş bu işçiler?
Gerekçelerimiz ve genel rotamız bu kadar net olmakla birlikte, bu görevleri hayata geçirmek konusu bir o kadar zor ve dolambaçlı. Kapitalizmin yapısal değişimlerinin sonucu olarak, işçi sınıfında ortaya çıkardığı değişimler örgütlenme konusundaki ezberlerimizi de değiştirmiş durumda. Günümüzde işçi sınıfı içerisinde örgütlenebilmenin yolu tek başına fabrikaya gitmek, daha kararlı olmak, daha “militan” olmak ile başarılabilecek bir şey değil. Tarihin hiç bir döneminde de bu kadar basit değildi ancak; kapitalizmin geldiği düzeyde çok daha katmanlı, çok daha iç içe geçmiş farklı sorunlarla bileşik halde. Bu çok katmanlılık, çok sorunluluk sıkıntılarında en doğru noktayı, en zayıf halkayı değil yakalamak, tespit etmek dahi sınıf mücadelesinin seyri içerisinde gerçekleşecek gibi gözüküyor.
İşçi sınıfı örgütlenmesinde derinleşme
Sınıf mücadelesi biz komünistler olmasa da farklı biçimlerle sürmekte. Bizler sınıflar mücadelesi tarihinin birikimlerinden süzülen ideolojimiz ve deneyimlerimize yaslanarak, kuracağımız örgütlenme ve mücadele ile sınıfın bir tür kurmay merkezi olacak bir partiyi inşaa etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken, sınıf mücadelesinin dağınık, parçalı ve zayıf olduğu mevcut şartları göz önüne alarak hareket planlarımızı oluşturmamız gerekiyor. Kapitalizmin eski üretim biçimleri dönemlerinde farklı siyasal konumlanışlar ile şekillenmiş “geleneksel” sendikal yapıların mücadelenin ihtiyaçlarını karşılamadığını biliyoruz. Lakin bu karşılayamama, halen en ileri örgütlenme modellerinden birisi olan sendikaların geçersizleştiği anlamına gelmemekte. Sendikaları işçilerin yönettiği örgütler halinde yeniden kurmak görevlerimiz arasında yer almakta. Ancak sendikal örgütlenmenin sokağına dahi uğrayamadığı küçük işletmelerden, taşeronun taşeronunda çalışarak modern köleler haline gelmiş olan kayıtsız, güvencesiz milyonlara seslenecek araçları da oluşturmamız gerekiyor. İşçilerin haklarını savunan derneklerden, kültürel yaşamlarına temas eden merkezlere kadar sınıf bilincini ortaya çıkarabileceğimiz örgütlenmeleri çoğaltmamız gerekiyor.
Birbirini besleyen örgütlenmeler olarak kurulması gereken bu kurumların hedefinde sanayi işçilerinden, beyaz yakalılara, hizmet sektöründen kamu emekçilerine her sınıf bölüğü bulunmalıdır. Özellikle genç işçiler içerisinde ideolojik hegemonyanın kurulmasını sağlamada faydalı olacak kültürel örgütlenmeler hedeflenmeli. Örgütlenmeler sadece işyeri temelli olamaz. Aynı zamanda işçilerin tüm yaşam alanlarına nüfuz etmesi gerekiyor. Mahalle, fabrika, kent mekanları hepsi örgütlenmenin mekanlarından olmak zorunda. Bu örgütlenmelerin diline uygun kitle yayın araçlarını üretmek ve yaymakta kaçınılmaz ihtiyaçlar arasında bulunmakta.
Burjuva değil işçi meclisi
İşçi örgütlenmesinin kendisini sadece sektörel dernekler ve sendikalarla sınırlandırmak sınıfın bölünmüşlüğünü aşmada bizlere yardımcı olamazlar. Aynı zamanda işçilerin kolektif iradelerini açığa çıkarabilecekleri, bütün ücretlilerin eşit temsil edildiği meclisler, birlikler vs kurulması ön açıcı olacaktır. Sendikalı, dernekli, henüz örgütlenememiş işçilerin, işsizlerin, emekçilerin buluştuğu bir üst örgütlenme haline gelebilecek bu meclisler, aynı zamanda en güzel taban örgütlenmeleri de olacaklardır. İşçi sınıfının kendi özörgütleri haline gelebilecek bu tür örgütlenmeler, diğer anti kapitalist dinamikler ile de yatay ilişkiler kurmakta çok daha esnek ve rahat olacaklardır. Bugünün yerel işçi meclislerinin yarının işçi cumhuriyetinin kurucusu olamayacağını kim söyleyebilir.
Bu konu detaylı tartışmalar ve girişimlerle şekillenecek ve hayata geçecektir. İşçi sınıfı mücadelesi zengin araç ve yöntemler denizinde derinlere dalacak örgütçülerini bekliyor. Yeter ki bu tartışmaları gerçek alanlarda somutlaştıralım.