Kadın Gözüyle Taraftar – Fatoş Osmanağaoğlu

FENERBAHC

Taraftarlarla ilgili bir yazı, bir kitap kaleme alındığında adettendir, bir anıyla başlamak lazım. Ben de yıllar önce ilk gittiğim futbol maçından bir anımı anlatmak isterim. Güzel bir Pazar günü öğleden sonra, eşim biletimizi önceden almış –daha pahalı olmasına rağmen kapalı tribünden, açıkta kadın taraftar oturamaz- ama stada maç başlamadan birkaç saat önceden gitmek gerek. Neden? Yanında bir kadın taraftar varsa özellikle, her şey olabilir, son ana kalmamak gerekir. Neyse yerimizi aldık, tribünde. Ben çok heyecanlıyım, maçın başlaması yaklaşıyor. Bir anda amigolar stada “Bütün stad ayağa” tezahüratı yaptırmaya başladı. Çevremdeki herkes ayağa kalkmaya başladı, ben de gayri ihtiyari kalktım, takımımla ilgili güzel bir tezahürat bekliyorum. Eşim hızla koluma yapışıp oturmamı istediğinde, ben ne olduğunu anlayamadan, bütün stad hep bir ağızdan “küfretmeye” başladı. Şaşkınlığımla utancımın birbirine karıştığını hatırlıyorum.

Bir kadın taraftar olarak maçlara gittiğimde, maç kadar taraftarı da izlemişimdir. Kitle sporlarının tamamında taraftar resmi aşağı yukarı aynıdır. Buradan tüm kitle sporları aynı derecede izleniyor anlamı çıkmasın. Esasen futbol kulübü taraftarları önemli maçlarda (örneğin derbiler) basketbol veya voleybol maçlarını da “şenlendirirler”. Toplumun büyük çoğunluğu da bu maçlardan, yaşanan şiddet olayları veya yine şiddetten dolayı yarım kalması nedeniyle haberdar olur. Yoksa toplumumuz pek de spor meraklısı değildir, olimpiyatları bize verseler muhtemelen tribünler boş kalır. Bakmayın siz Erdoğan’ın hamasi nutuklarına.
Taraftar takımını çok sever, ama oyuncusunun en ufak bir yanlışında ağza alınmayacak küfürler eder. Hakemi konuşmaya gerek yok zaten “ibne”dir. Rakip takım taraftarı ile artık aynı sahada maç bile izleyemiyor, çünkü şiddet tırmanıyor. Rakip takımın futbolcu ve hatta yöneticileri bile risk altında. Daha da hızını alamazsa, örneğin şampiyonluğu kaybettiyse benzin istasyonunu yakabilir.

Ayrıca, Kürt düşmanlığının bilinçli biçimde tırmandırılmasıyla ırkçı ve şöven tezahüratlar yıllardır stadları inletiyor. Daha da ötesi geçen yıl 8 Mart mitinginin sonunda taraftar gruplarının Kürt kadın ve çocuklara yaptıklarıdır. Hastanede ziyaret için gittiğimde gerçekten dövülmüş kadınların bazılarını gördüğümde gözlerime inanamadım.

Kapitalizm her alanda olduğu gibi, kitle sporları ile de toplumun nabzını tutar. Taraftar olmak yaşamla bütünleşmiştir. Futbol Ateşi kitabında Nick Hornby’nin hikayesinde bunu görebiliriz: “Futbol taraftarlığı uygun kullanıldığında ‘new age’ bir terapidir” der Nick ve bu, “Asla sadece başkasının sevincini yaşamak değildir”; böylece futbolda meselenin empati olmadığını da söylemiş olur. Mesele sevincin kendisi olmaktır. Futbol seyretmenin kendisi aslında bir eylemdir. Kazanılan bir zafer, oyunculardan tribünlerin en üst sıralarına kadar ulaşır. O coşku kendi talihinin kutlanmasıdır ve yenilgi durumundaki kederse samimi bir kendine acıma duygusudur. Futbolcular yalnızca taraftarların sahadaki temsilcileridir. Bazen golü kaçıran, bazen topu taca atan, bazen röveşata yapan, kimi zaman da kırmızı kartı gören temsilcilerdir.

Taraftar toplumun bir aynası aslında. Taraftar erkek. Erkeklerin kapsadığı, dayanıştığı, yarıştığı, kavga ettiği, eğlenceli, şiddetli ve tehlikeli bir alandır, aidiyet yaratır. Erkek, taraftar olarak kendini ifade eder. Futbol onlara konuşulacak bir konu sağlamakta, sessizliklerle baş etmek kolaylaşmaktadır. Ne yazık ki kız kardeşiyle arasında ortak mekan yaratılamamış, bağlar güçlendirilememiş; aslında toplumsal cinsiyet rollerine uygun biridir taraftar. Taraftar şiddeti diye anlatılan şey de aslında erkek şiddetidir.

Özellikle futbol söylemleriyle, kurallarıyla, pratikleriyle erkeklerin iktidarını yapılandıran bir alandır. Şiddet pratikleri erkek kimliklerini yeniden üretirken diğer taraftan erkek hegemonyası lehine bir iktidar hegemonyası da işletir.

Futbol taraftarından devam edersek geneli daha kolay izah edeceğiz, hegemonik erkeklik değeri olan şiddet aracılığıyla erkeklerin birbiri üzerinde egemenlik kurma mücadeleleri, sonuçta, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin yeniden üretilmesine yol açarken, öteki erkekliklere ve kadınlara fırsat verilmeyen bir alan olma özelliğini korumaktadır.

Yoruma kapalı