Otobüste cinayet var!- Seda Karakaş

Bir yerden bir yere giderken geçirdiğin zamanda müzik dinlemek, kitap okumak ya da sadece ayakta kalmaya çalışmak değil kadınların toplu taşımadaki eylemi. Belediye otobüsünde, metroda, tramvayda, metrobüste yolculuk etmek çoğu kadın gibi benim için de tacizin yaşanma olasılığına karşı “tedbirli” ve güçlü olmak anlamına geliyordu. Hem kendim hem de tacizin nesnesi haline gelen diğer kadın ve LGBTler için “birinci vazifem” gerekli refleksi “orantılı” ve “çok baş ağrıtmadan” zamanında vermek, pragmatik bir şekilde anı kurtarmaktı bir süredir. Etrafımı gözlemleyip muhtemel tacizcileri belirleyip izlediğimi fark ediyorum en azından son 2 yıldır. Bir kriteri var mı yani diye gelir bunu okuyanın aklına. Aslında yok. Girdiğiniz ortamdaki karşılaşmaların yarattığı hisle alakalı, bir göz göze gelme anı ya da ağır çekimde gerçekleşen bir kovalama, küçük ama kendini ele veren sürtünmeler. Paranoyakça mı geliyor? Böyle bir toplumda “sağlıklı” olduğumu iddia etmiyorum. Zor ve yıpratıcı gibi görünmesine rağmen günümüzün/hayatımızın kabul edilmesi göz yumulması gereken bir ritüeli gibi görünen bu parçasına sessiz kalmak “olağanlaştırmak” daha acı.
Özgenin belediye otobüsünde öldürülmesinin ve katilin kurşunları yağdırdıktan sonra öylece çekip gitmesinin düşündürdükleri hissettirdikleri çok ağır oldu. Her toplu taşımada tacizi görmezden gelen, sessiz kalan milyonlarca “hassasiyeti” olan bu halk, gözlerinin önünde, birkaç metrekarelik bu kamusal alanda genç bir kadının bedenine yağdırılan kurşunlara karşı da üç maymunu oynadı. Hatta muhtemelen düşünmüşlerdir “acaba kız ne boklar yemişti”, yoksa niye kurşunlansındı ki, kesin “namus” meselesiydi.

Tacize ses çıkaran bir kadının “zaten mini etek giyiyor” olması ve “o saatte dışarıda olduğu için bunu göze alıyor” olmasından ne farkı vardı? Ne zaman bir tacizciye “acaba buna tepki verdiğimde gelen tepkilerden sonra ben mi kendimi daha kötü hissedeceğim yoksa tacizci mi?” diye düşünmeden ses çıkarabildim ki? Karanlık bir sokakta bütün fantazilerini duyabileceğim bir ses tonuyla anlatan birine vereceğim tepkiyi bir ışık görene kadar içimde tutan, ilk sokak lambası ilk insan topluluğuyla karşılaştığım yerde tacizcime dönüp tacizi hem onun hem çevredekilerin yüzüne haykıran, yol boyunca sıktığım yumrukları önce yüzüne sonra arkasını dönüp giderken sırtına vuran; ama hemen ardından adamın hiçbir şey yokmuş gibi kalabalığın arkasından süzülüp uzaklaşmasını izleyen de ben değil miydim? Polise gitmek aklımdan geçti mi? O defteri kapatalı çok olmuştu. Bir de polisin sistematik tacizine maruz kalmak, istemediklerim listesinin ilk sıralarındaydı. Ne olsa ben de akşam saati, karanlık bir sokakta, eksik eteğimle, yalnız başıma yürüyordum; “ağır tahrik” vardı. Eee haliyle bunu hak etmiştim.

Önceden de vardı elbet bir olasılık ama ben Taksim’den Çapa’ya kardeşimin yanına gelirken aynı saatlerde, çok yakında bir otobüste, bir kız kardeşimin, bir öğrenci arkadaşımın, bir bölümdaşımın kurşunlanarak her gün kullandığım otobüste öldürülmesi artık erkeklerin parmaklarının nerede olduğunu daha fazla düşünmeme neden olacak. Dediğim gibi bunu yazarken de otobüste yolculuk ederken de pek “sağlıklı” olamıyorum. Bu benim ya da benim gibi düşünen kadınların problemi değil, böyle bakmak için çok sebebimiz var. Bunun için özür dilemeyeceğim muhtemel tacizci olarak görülmekten rahatsızlık duyan erkeklerden, üzgün değil öfkeliyim. Artık birçoğumuzun aklından çıkmayacak otobüste kurşunlanarak öldürülen kız kardeşimiz. Artık otobüste gözlerimizin önünde bir erkeğin parmaklarının ucundaki silahın tetiğinin kime doğrultulacağını o zaman ne yapabileceğimizi de düşünmemiz gerekiyor. Polise mi şikayet edelim? Özge kendisini öldüren sevgilisini daha önce polise şikayet etmemiş miydi? Defalarca tehdit edildiğini hayatının tehlikede olduğunu belirtmemiş miydi? İnanmazsınız ama “aile” desteğiyle bunu yapmış, abisi de yanındaymış. Eski sevgilisi tarafından tehdit edildiğini beyan eden bu genç kadına polisin tepkisi ise “dersini almışsındır sen artık” olmuş. Öyle ya bir üniversite öğrencisi kadının sevgilisi olur muymuş? Özge’ye koruma verilmedi. Tehdit eden erkekle görüşülmedi ona bir “ders” verilmedi. Peki Özge öldürüldükten sonra şikayetlerini değerlendirmeyen polis dersini almış mıdır? Özge katledilmeden önce de sayısız kadın önceden polise savcılığa şikayetlerini bildirmesi, koruma talep etmesine rağmen öldürüldü. Katiller kimlerdi? Babalar, kocalar, abiler, amcalar, eski sevgililer, boşanılan eski kocalar, boşanma davası açılan kocalar, ayrılmak istemeyen sevgililer, “sevip de kavuşamayanlar”, “ya benim ya kara toprağınsın” diyenler, “ters ilişki” teklif edilen erkekler, reddedilen/terk edilen pezevenk kocalar, erkekler, Erkeklikleri.

Batsın Erkekliğiniz

Batsın Ahlakınız

Batsın Aileniz

Batsın Öldüren Sevginiz

Batsın -Erkek- Devletiniz

Yoruma kapalı