Nihayet beklenen oldu. AKP’nin Ortadoğu’daki “Stratejik Derinlik”li politikası Türkiye’yi büyük bir batağa sürükledi.
ABD’nin “gönüllü” taşeronu olarak Orta Doğu’da “rol” kapmak isteyen ve lider ülkeyim diyen “Yeni Osmanlı” sevdalısı Türkiye, Musul’da kendi konsolosluğunu koruyamayan ülke oldu. Kendisini Irak Şam İslam Devleti-IŞİD (Orijinal adı: Ed Devle El İslamiyye Fil Irak ve’ş Şam)’in Suriye’de varlığı ve gücü büyük oranda Türkiye sayesinde.
Esad’ı yıkmak ve bölgedeki Kürtlerin devletleşmesini önlemek için ABD’nin “organize” ettiği El Kaideci gruplarda biri olan IŞİD, Suriye’de Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın desteğiyle güçlendi. Arkasında esas olarak Suudi Arabistan ve Katar var. Giderek El Kaidenin de denetiminden çıkan örgüt, hem ideolojik olarak hem de politik olarak Suudi Arabistan çizgisinde.
Türkiye’nin Suriye sınırı bu “örgüt”lerin denetimine bırakıldı. Eğitim ve silahlanmaları sağlandı. Sınır bölgelerde ki hastaneler bunların emrine verildi. Türkiye, MİT eliyle TIR’larla bu örgütlere silah sevkiyatı yaptı. Dünyanın dört bir yanından “Cihad” amacıyla toplanan insanlar Türkiye üzerinden Suriye’ye bu örgütlere ulaştırıldı. Türkiye, açık ve gizli bin bir yolla bu “örgüt”leri besledi, büyüttü.
Irak ve Orta Doğu ABD’nin işgaliyle daha da istikrarsızlaştı. “Kitle imha silahları” ve “El Kaide” varlığını gerekçe göstererek Irak’ı işgal eden ABD, Orta Doğu’yu “terör” bataklığına sürükledi. Irak, Fiilen paramparça edildi. Libya, parçalandı. Mısır’da darbe üstüne darbe yapıldı. Suriye, iç savaşta binlerce insanını kaybetti.
Irak’ın işgali, Irak’ı fiilen üçe böldü: Şiiler, Sünniler ve Kürtler. Kürt bölgesi dışında ki yerlerse sürekli, intihar eylemleriyle istikrarsızlaştırıldı. Saddam’ın devrilmesi ve Irak’ın işgali iktidar gücünü elinde tutan “Sünni Arap”ların ezilmesine yol açtı. Irak’ta “azınlık” olmalarına rağmen “iktidar” gücüyle yönetimi elinde tutan “Sünni Araplar” işgal sonrası büyük oranda dışlandılar. İktidar bloğunun dışında kaldılar. “Şii Arap”ların eline geçen iktidar, Irak’ı bütünleştirmeye yetmedi…
Musul’un, Felluce’nin, Tikrit’in çok kolay bir şekilde IŞİD’in eline geçmesinin nedeni de bu. Adı geçen bölgelerdeki Arap Sünni Aşiretler, kendilerini “dışlanmış” ve “ezilmiş” olarak görüyorlar. IŞİD veya diğer Sünni İslamcı örgütleri ise “kurtarıcı” olarak görüyor. Musul’da neredeyse doğru dürüst hiçbir “direniş”le karşılaşmamasının nedeni de budur.
Irak ordusu, bütün Iraklıların ordusu değil. Ne Kürtler ne de Sünni Araplar hiçbir şekilde bu orduda esas olarak görev almıyor. Irak ordusu, neredeyse tümüyle “Şii Arap”lardan oluşuyor. Musul halkı, Irak ordusunu değil IŞİD ve benzeri “örgüt”leri kendine daha yakın görüyor. Irak ordusu askerleri ve subayları da Sünni Arap bölgeleri için savaşmak ve ölmek istemiyor.
Türkiye’nin AKP ve MİT sayesinde eliyle besleyip büyüttüğü IŞİD, Musul’da Türk Konsolosluğunu bastı. Başta konsolos ve özel harekât timi olmak üzere 49 kişiyi rehin aldı. Ardından 32 tane kamyon şoförünü rehin aldı. Uluslararası Hukukta bir ülkenin Elçilik ve Konsoloslukları o ülkelerin “Vatan Toprakları” olarak adlandırılır. Konsolosluğu işgal etmekle, Türkiye’nin her hangi bir toprak parçasını işgal etmek arasında bir fark yoktur. Kendini Orta Doğunun ve İslam Âleminin “lideri”, “bayrağın”, “vatan”ın, “millet”in “yılmaz savunucusu” olarak görenlerin düştüğü hazin durum ortada.
Ne Başbakan’ın, ne Cumhurbaşkanı’nın ne de Genel Kurmay Başkanı’nın sesi çıkıyor. Dış İşleri Bakanı “büyük diplomasi dâhisi profesörümüz” ise sanırız “stratejik derinliğin” dibine vurdu, ortalıklarda görünmüyor.
Mehmet Utku
AB ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı/ Serbest Gazeteci