HDP’li Dora iş cinayetlerine karşı TBMM’de konuştu

HDP Milletvekili Erol Dora’nın Ermenek’teki işçi cinayetiyle ilgili bugün TBMM’de yaptığı basın toplantısında yaptığı konuşmanın tam metni : 

Daha 301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma ve 10 işçinin yaşamını yitirdiği Torunlar facialarının acısı içimizdeyken, şimdi tekrar bir toplu işçi kıyımı ile karşı karşıyayız.

 

Karaman’ın Ermenek İlçesinde kömür ocaklarının yoğun olduğu Güneyyurt Beldesi ile Pamuklu Köyü arasında bulunan Has Şekerler Madencilik Ltd. Şti.’ne ait linyit kömürü ocağında 28 Ekim Salı günü saat 12.11’den itibaren mahsur kalan 18 maden işçisinden maalesef hala haber alınamıyor.

 

Dün HDP heyeti olarak ben ve diğer partili arkadaşlarımla olayın yaşandığı bölgeye gittik, orada gelişmeleri yerinde görme ve inceleme fırsatı bulduk.

 

Edindiğimiz bilgilere göre, sabah vardiyasındaki işçiler üretim yaparken, ocağın yeraltı su seviyesinin altında bulunan 350 metrelik bölümde bir anda galeriye su dolmaya başladı.

 

Bu bölümde çalışan işçilerden 8’i kendi çabalarıyla kurtulmayı başarırken 18 işçi su ile dolan bölümü geçemedi. Aradan yaklaşık 48 saat zaman geçmesine rağmen su tahliyesi devam ediyor, işçilerden hala haber alınabilmiş değil..

 

Bu madende yaşanan olay da önceki maden faciaları gibi göz göre göre geldi. Bu madenin çalıştırılmasının güvensiz olduğuna dair var olan ve Bakanlığa sunulmuş raporların (TEMA vakfı’nın raporu) dikkate alınmadığı gibi, güncel denetimlerde de görülen eksikler tamamlanmadan üretimin sürdürülmesine göz yumulduğu bilgisini de edinmiş bulunuyoruz.

 

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre, Türkiye’de iş güvenliği önlemi alınmadığı için her gün en az 5 işçi yaşamını yitiriyor.

 

Maliyetlerden kaçınmak ve sermayenin kâr hırsını tatmin etmek amacıyla her gün 5 işçi bile bile ölüme gönderiliyor.

 

Altını çizerek belirtmeliyiz ki, hiçbir önlem alınmadığı için yaşanan bu işçi cinayetleri doğallaştırılamaz ve sıradanlaştırılamaz. Yaşananlar iş cinayetidir.

 

Ancak görüyoruz ki, “bilinçli taksir” ya da “olası kast” suçundan açılması gereken davalar en hafif şekilde geçiştiriliyor. İş cinayetleri sıradanlaştırılıyor, doğallaştırılıyor.

 

Bu şekilde işçi katliamlarına sebep olanlar kayırılıyor, hak ettikleri cezai yaptırımlarla karşılaşmıyor.

 

Devlet eliyle iş cinayetlerine karşı cezasızlık politikası izlenmesi sonucunda, iş cinayetlerinin failleri ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor, yaşamını yitiren işçiler neredeyse suçlu ilan ediliyor. Bu anlayışla iş cinayetleri önlenemez!

 

Soma faciasının ardından kamuoyunda oluşan tepki üzerine, Torba Yasa’da birkaç göstermelik düzenleme yapan ancak işçi cinayetlerinin asıl nedenlerini ortadan kaldırmak için kılını kıpırdatmayan AKP hükümeti ve onun açtığı yolda işçileri canları pahasına çalıştıran patronlar, Karaman’da da işçileri göçük altında bırakmıştır.
Konya-Karaman bölgesinin kapalı havza olduğu belirtilip linyit madenlerini su basabileceği uyarısı Enerji Bakanlığı’na yapılmıştı. Hal böyleyken bu uyarı neden dinlenmiyor…

 

Çalışma Bakanlığının geçtiğimiz 19-20 Haziran tarihlerinde madeni denetlediği belirtiliyor. Bu denetim neticesinde, “Kapatılma gerektirmeyen eksiklikler”den dolayı şirkete 9 bin lira idari para cezası kesilmiş.. Kapatılma gerektirmeyen eksiklerin bugün ortaya çıkardığı sonuç, haber alınamayan 18 işçi.

 

Has Şekerler Şirketi de rödovans sistemi ile çalışıyordu. Bildiğimiz gibi, 2012 Mayıs ayında hükümet, maden patronlarına “ne üretirseniz alacağız” uygulamasına geçti.

Bu durum üretimin hızlanmasına ve buna paralel olarak işçi sayısının artmasına yol açtı. Aynı durumu Soma’da da belirtmiştik. Enerji Bakanlığının rödovans sisteminden vazgeçmesi için daha kaç işçinin can vermesi gerekiyor sormak istiyoruz.

 

İşçi  Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre sadece 2014 yılında

 

Türkiye’de bu yılın ilk 9 ayında hayatını kaybeden işçi sayısı 1414 olarak belirlendi.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, El Salvador ve Cezayir’in ardından işçi ölümlerinde üçüncü sırada olan Türkiye’de her yıl ölen işçi sayısı bin kişinin üzerinde.

 

Basına da yansıdığı gibi, İşçilerden biri, “Yeni yasayla birlikte maaşlar arttı. eskiden 1.100-1.200 TL alırken şimdi 1900-2000 TL maaş alıyoruz” dedi. İşçi, bu zam sonrası işverenin tüm çalışanları şirket yemekhanesi önüne topladığını ve “yükü birlikte karşılama” konuşması yaptığını ifade ediyor.

 

İşçi, “Patron, ‘yemek ve servisleri siz karşılayın’ dedi. Kabul etmedik önce. Yakın köylümüz olan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfü Elvan’a mektup yazdık. Yanıt vermedi. Sonra işe başladık. Eskiden öğlen ocaktan çıkardık. Artık çıkamıyoruz. Yemeklerimizi orada yiyoruz. Böyle olmasaydı arkadaşlarımız yaşıyor olacaktı” diye anlatıyor.

 

Ermenek’te yaşanan felaketin nedenleri Soma’da ve Torunlar’da yaşananlardan farklı değil. Taşeronlaşma, özelleştirme, kuralsız ve güvencesiz çalışma rejimi madenleri ve inşaatları işçi cehennemine dönüştürüyor.

 

Düşünün, işçilere öğlen yemeği vermekten aciz bir şirkete dünyanın en tehlikeli işi olan maden işletmeciliği verilmiş. Üstelik rödovans (kiralama) usulü ile. İşletmede ve bölgede sendika ve toplu sözleşme ise yok.

 

İnşaat, enerji ve madencilik sektörleri Türkiye’nin kârlı, bir o kadar da kanlı sektörleri haline gelmektedir. O nedenle sermaye bu alanlara üşüşmekte ve işçiler 19. yüzyıl vahşi kapitalizminin cehennemlerine benzer koşullarda düşük ücretlerle, uzun çalışma saatleri ile ve ölümüne çalıştırılmaktadır.

 

Ermenek ve benzeri vakalar organize suçlardır. Bu organize suçun bir tarafında özelleştirme ve taşeron politikalarını sistemli olarak uygulayan ve etkin bir denetim yapmayan siyasi irade-hükümet, diğer tarafında  işveren vardır. Kamu otoritesi de işverenle birlikte sorumludur.

 

Kömür ocakları kamulaştırılmalı, kömür üretiminde kiralama, taşeron ve hizmet alımına son verilmeli ve çalışma hayatında felakete yol açan esnek ve kuralsız çalışma uygulamalarından vazgeçilmelidir.

 

Türkiye’de maden ocaklarında meydana gelen patlamalar ve yangınların nedenleri araştırıldığında; genel nedenlere benzer şekilde üretim yönteminin gereklerinin tam olarak yerine getirilmemesi, üretim plan ve projesinin bulunmaması ve havalandırmadaki eksiklik ve aksaklıklar ilk sıralarda yer almaktadır.

 

Kazaların başlıca nedenlerinin alt yapı ve teknoloji ile ilgili önlenebilir sorunlardan kaynaklanması, denetim ve yaptırımların caydırıcı olmadığını ortaya koymaktadır.

 

Ermenek Kömür Madeni’nde meydana gelen facia, Türkiye’de enerji üretimindeki ve madenlerdeki bir çeşit peşkeş çekme mantığıyla gerçekleştirilen özelleştirmelerin yarattığı riskleri tekrar ortaya koymuştur.

 

Sermaye ve devlet ilişkileri, özellikle madenler tersaneler gibi tehlikeli iş alanları söz konusu olduğunda, tamamıyla tarafların ortak çıkarlarına dayanan; ancak emekçilerin hak ve güvencelerini gözetmeyen bir şekilde düzenlenmiştir.

 

Gerek partimiz milletvekilleri ve diğer muhalefet partilerince verilmiş soru önergeleri ve araştırma önergelerinin iktidar tarafından sürekli olarak reddedilmesi,  hükümetin maden işçilerinin sağlık ve ekonomik refahlarını önemsemediğinin açık göstergesidir.

 

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 1995’te çıkardığı ve 26 ülkenin imzaladığı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık” başlıklı 176 No’lu ILO Sözleşmesi Türkiye tarafından henüz imzalanmamıştır.

 

Bu Sözleşme, hem maden işletmesi sahiplerine hem de hükümetlere önemli sorumluluklar getiriyor.

 

Bu sözleşmeyle işverenler, kazaları önlemek için her türlü önlemi alma, işçileri bilgilendirme ve eğitme yükümlülüğü altındadır. 

 

Türkiye’nin imzalamadığı bu sözleşmenin hükümete getireceği önemli bir yükümlülük de, İşçilerin ve temsilcilerinin, kazaları, riskli durumları bildirmek, güvenlik ve sağlıklarına ilişkin koşullara dair bilgi edinmek, güvenlik ve sağlık önlemlerinin karar süreçlerine katılmak gibi hakları ve yükümlülükler” getirmesidir.
Bu sözleşmenin imzalanması, madenlerin iş sağlığı ve güvenliği bakımından uluslararası denetime açılmasını sağlayacaktır.

 

Yaşanan facianın şeffaf yöntemlerle araştırılması ve sağlıklı bilgilerin açığa çıkarılması açısından, öncelikle ilgili bakanların görevlerinden istifa etmeleri Etik bir gerekliliktir. Vicdani bir sorumluluktur. İnsani bir erdemdir.

 

Öyle ki, gelişmiş ülkelerde istifa kurumunun nasıl işlediğiyle ilgili  pek çok örnek mevcuttur.

 

Madencilerin ölümünü adeta seyreden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı artık istifa etmelidir.

 

Bu işçi cinayetinde en büyük sorumluluk, madencilik faaliyetlerine ilişkin tüm bilgileri toplayan ve tüm izinleri veren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğüdür. Yetkililer derhal görevden alınmalıdır.

 

İş cinayetlerinde cezasızlık politikasından vazgeçilmeli, her düzeydeki sorumlular yargılanmalıdır.

 

İşletmelerde denetimler ciddiyetle yapılmalı, çalışanlar için insana yakışır iş koşulları sağlanmalıdır. Emekçilerin canlarını tehlikeye atmadan insanca çalışabilmeleri ve iş cinayetlerinin önlenmesi için, başta taşeron sistemi olmak üzere, güvencesiz ve esnek çalışma düzeni durdurulmalıdır.

 

İşsizlik tehdidi ile kötü çalışma koşullarına mahkûm edilen işçilere yönelik örgütlenme ve sendikasını seçmeye yönelik siyasi baskılara derhal son verilmelidir. Sendika barajı ve örgütlenme önündeki fiili ve yasal engeller kaldırılmalıdır.

 

İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı tüm madenlerin faaliyetleri gerekli önlemler alınıncaya kadar derhal durdurulmalı, bu süre zarfında işçilerin ücret ve diğer mali hakların ve sigorta primlerinin tam olarak ödenmesi sağlanmalıdır.

 

İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası yerine, emek ve meslek örgütleri ile bilim insanlarının katılımıyla hazırlanacak, işçileri gerçekten koruyacak bir İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasası çıkarılmalıdır.
Halkların Demokratik Partisi olarak, Karaman-Ermenek’te göçük altında kalan işçilere, ailelerine ve yakınlarına bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, benzer faciaların bir daha yaşanmaması için tüm işçilerimizi, emekçilerimizi ve emekten yana olan tüm sivil toplum örgütlerini birlik olmaya ve mücadele etmeye çağırıyoruz.

 

 

Yoruma kapalı