Atatürk Orman Çiftliğinde (AOÇ) yapılan bin odalı ak sarayın tanıtım videosunda sözlerinin üzerine mehter müziği döşenmiş İstiklal Marşı çalıyor. Kimse ucube demesin! Kimse sonradan görmüşlük demesin! Orada tarihsel bir hesaplaşma yatıyor.
O binanın kendisi de tıpkı yer seçiminde ve tanıtımında olduğu gibi açıkça AKP döneminin, Osmanlı geçmişini ihya etmeyi önemseyen iddialı ama kof meydan okumalarının bir ürünü. Ermenek faciası gerekçesiyle iptal edilmeseydi cumhuriyet resepsiyonu bu çok tartışılan binada yapılacaktı. Böylece Cumhurbaşkanlığının daha başlangıcında Tayyip Erdoğan, 12 yıllık başbakanlığı sırasında cenk yürüttüğü hayali düşmanına karşı savunduğu değerlerin bayrağını Ankara’ya dikerken gereken gürültüyü de çıkarmış olacaktı. Çünkü Cumhurbaşkanlığı binasının AOÇ’nin bağrına dikilmesinin, Cumhuriyetle birlikte Osmanlı geleneğinin kesintiye uğratıldığına ve Müslümanların çilesinin o günden başladığına inanan bir zihniyet için anlamı büyük. AOÇ çünkü Atatürk demek, cumhuriyet demek. Ak saray ise bütün bu tarihin fethi demek.
Selçuklu- Osmanlı mimarisinin yeniden dirildiği bu bina muhafazakar inşanın az çok tamamlandığına dair bir resim olarak imaj zincirinin son ve büyük halkası olarak ortada şimdi. Çamlıca’daki Selatin Camisi eski başkentin tapusuna basılmış bir tuğra idi, ak saray ise yeni başkentin kesin fethini belgeleyen siyasi bir mühürdür.
Ne var ki AKP’nin “değerlerim” dediği şeyin, Kemalist kültür cümlesinin tersten yazılmış halinden başka bir şey olmadığını bizzat ak saray ele veriyor. Kemalist biçimlerin Selçuklu-Osmanlı dokunuşlarıyla kararsızlaştırılmaya çalışılmasının karşılığını Erdoğan ve AKP’si, savunduğu kültürü hep eklektikleştirmek pahasına aldı. Bu eklektizm içinde eleştiri konusu olan şeye duyulan gizli hayranlık her zaman sırıttı. Çünkü kapitalizmle dans ederek katıksız bir muhafazakarlığı satmak o kadar kolay değil; seçtiğiniz partner sizin adımlarınızı ister istemez yönetir. Böyle işte, en fazla İstiklal Marşı’na mehter müziği döşenebilir. Bununla da varlığınız da varoluş biçiminiz de ironikleşir sadece.
Bu, İstiklal Marşı’na mehter müziği döşeme işi AKP’nin sadece kültürel bir hamlesi değil! Ak sarayın görücüye çıkacağı günün ertesi günü yapılan ve tarihin en uzun MGK’si olarak anılan toplantıdan basına yansıyanlara bakılırsa kültürü ters yüz etme faaliyetinin politik alanda da bir karşılığının olduğu görülüyor. 28 Şubat postmodern darbesinin üzerine yıllarca bir mağduriyet söylemi kuran, İrticaya Karşı Mücadele belgesini darbenin sürekliliğinin kanıtı olarak gören Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı olarak katıldığı ilk toplantıda yeniden “irticaya karşı mücadele” maddesinin ele alınmış olması son derece manidar. Düne kadar darbeci olanlarla bugün uzlaşmanın, daha bir darbeci görülen “paralel yapı”ya karşı mücadele için askeri ikna etmek gibi öncelikli bir ihtiyacı var tabii. Asker içinse bu durum muhtemelen cana minnet.
Ama daha önemlisi, şimdiye dek, kendisinden önceki bütün süreci Kemalist hegemonya içinde mağdur geçiren Müslümanların temsilciliğine soyunmuş olan Erdoğan artık devletin çarkını işleten kişi haline geldi. Bir zamanlar, eleştirdiği statükonun yanında veya içinde paralel büyürken kendisine vehmedilmiş mürteciliğin ne anlama geldiğini ondan iyi kimse bilemez. Statükoya bir paralel varoluşun tehlikesini de. Bu yüzden ilk yaptığı şey devletin sistem ayarlarıyla yeniden oynamak, daha önce askıya alınan maddeyi yeniden dikte etmek oldu.
Erdoğan’ın ak sarayı MGK’de irticanın tarif edilmesine, darbe kavramında anlam kaydırmaya çok benziyor aslında. İstiklal Marşı mehter müziği döşemesiyle çalarken CB, MGK’nin kırmızı kitabına kendi mürtecilerini kaydetmeye uğraşıyor. Kemalizme diz çöktürülüyor ama Erdoğan üç beş muhafazakar süs attırdığı Kemalizmin libasını giyiyor.
Nereden baksan devlet ihya oluyor.
Evrensel Gazetesi