HDP kadın belediye eşbaşkan adayları; Kadıköy ilçesinden Mukaddes Çelik, Eyüp ilçesinden Asya Ülker, Gaziosmanpaşa ilçesinden Feray Mertoğlu, Şişli ilçesinden Ayşe Berktay Hacımirzaoğlu, Beşiktaş ilçesinden Sevda Bayramoğlu ve Beyoğlu ilçesinden Seyhan Alma ile yerel yönetimlerde kadın politikaları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Ebru Yıldırım – Hikmet Sarıoğlu
Hikmet: Eşbaşkanlık, fermuar sistemi ve siyasete aday kadınların katılımındaki cinsiyet eşitlikçi politikalar… HDP ve BDP’nin eril siyasete yönelik bu hamlesi bundan sonraki tüm seçimleri ve burjuva siyasi partilerin bu yöndeki kararlarını baskı altına alacak. Söyleşimize bu konuyla başlamak istiyoruz.
Seyhan: Yüzde 50 kota, fermuar sistemi çok önemli, bizler de bunun avantajını yaşıyoruz. Fakat şöyle bir şey var. Bizler seçildikten sonra kendi sözümüzü gerçekten söyleyebilecek miyiz? Bu çok önemli. Kendi sözümüzü ve kendi kararlarımızı alabildiğimiz zaman aslında gerçekten amacımıza ulaşmış olacağız. Yoksa sadece görünür olmakla kalırız. Kararları erkekler vermeye devam ederse, ortada görünen yüzeysellikten başka bir şey olmayacak.
Mukaddes: Seyhan’ın değindiği konu, tabii ki bizim en temel sorunumuz. Ama ondan önce durumu değiştirmeye başladığımızın altını çizmek istiyorum. Bugünkü siyaset seçim üzerinden yürüyor. Değişik saflardaki siyasi mücadelelerin hepsi yerel seçim siyaseti ile işler bir hale geldi. HDP ve BDP’de kadınların aday olarak bu kadar öne çıkıyor olması, her şeyden önce burjuva siyaseti çok ciddi bir şekilde sarstı. Buna iki örnek vermek istiyorum. CHP Kadın Kolları geçtiğimiz ay toplandı, kadınlar “Biz de eşbaşkanlık istiyoruz” dediler. Ben Kadıköy’den adayım, CHP Kadıköy adayını en son gün açıkladı. Kadıköy’de bir kadın aday isteği yoğun bir şekilde ortada olduğu için bu konu onları zorladı. Biz KADER’in düzenlediği bir eğitim seminerine gittik, her partiden katılım oldu. AKP’den de üç kişi göstermelik olarak gelmişti, CHP’liler çok yoğundu ama ilgi bizim üzerimizdeydi. Biz şanslı bir şekilde tüm kadın adaylarımızla birlikte gittik. Bütün ilgi bizim üzerimize döndü, bize soru sordular, HDP’yi anlatmamızı istediler. Değiştirmeye başladık aslında.
Ayşe: Seyhan’ın söylediği şey önemli, fakat şunu da belirtmek lazım. Eşbaşkanlık sistemi, fermuar sistemi aslında asla vitrin olma ve görünürlük kazanma meselesi değil.
Seyhan: Ben onu kastetmedim..
Ayşe: Onu kastetmediğini biliyorum, ben ona ek olarak bir şey söylüyorum. Bunun hakkını vermek çok önemli bir şey. Yani karar mekanizmalarında etkili olabilecek miyiz? Olmamız gerekir ve bunun güvencesi kadın meclisleridir. Yani kadınların, kadınlar olarak ayrı örgütlenmesi… Kadınların, kadın meclisleri vasıtasıyla hem kadın dayanışmasını örgütlemesi hem de kendi söz ve iradelerini üretip ortaya koyma meselesidir. Kadın adayların, kadın eşbaşkanların, kadın meclis üyelerinin arkasındaki irade kadın meclisleri olmak durumunda. Arkasında kadın meclisi yoksa, kadının kendisi ne kadar dişliyse, mücadelesi de o oranda olur. O da bir-iki ay sürer, sonunda onun da dişini sökerler. Bu öyle bir sistem, öyle bir kurtlar sofrasındayız. Siyaset böyle bir şey. Onun için kadın meclisleri burada bizim en büyük güvencemiz. Mahallelerde, ilçelerde ve illerde kadın meclislerinin bizim arkamızda büyük güç, asıl destek olması lazım. HDP deneyimim çok fazla değil ama BDP deneyimimden biliyorum. BDP’li kadınların orada o kadar güç, irade ve söz sahibi olabilmesinin sebebi, birincisi arkalarındaki BDP kadın meclisleri, örgütlü kadın gücüdür. İkincisi BDP dışında DÖKH’nin, Kürt kadın hareketinin gücüdür. Yani kadınların ayrı örgütlenmesi, güç oluşturması ve kararını dayatması meselesi burada birinci derecede önemlidir.
Feray: Bu bizim için ilk ve önemli bir adım. Henüz tam olarak anlaşılmasa da, bu kadın mücadelesinin bir kazanımı aynı zamanda. Kadınların mücadelesiyle bugün eşbaşkanlık gündeme geldi. Üstelik eşbaşkanlık sistemi kadınlar tarafından da tam anlaşılmış değil. Dolayısıyla kadınların örgütlenme, denetleme, söz ve kararda eşit temsiliyet sağlama mücadelesi devam edecek. Bu bizim kendi örgütlerimizde de devam edecek, HDP’de de. Bu tabii ki vitrinlik olsun diye yapılan bir şey değil, bu gerçekten kadınların mücadelesi sonucu elde edilmiş bir kazanım. Keza fermuar sistemi içinde bunu söyleyebiliriz. Çünkü bakıyoruz, zaten kadınlar aday olmak istemiyor. Bütün bu kazanımlar kadınları teşvik etmek, yönetim organlarında görev almalarını sağlamak için olduğu kadar; tüm bunları gerçekleştirmek için kendilerine güvenmelerini sağlamak için de önemli. Erkek egemen yapı doğrultusunda şekillenen partiler de, yerel yönetimler de, diğer kurumlarda da bu böyle. Dolayısıyla bunu değiştirmek yine biz kadınların elinde. Ben Ayşe’ye de katılıyorum. Bu daha çok kadın meclislerinin örgütlenmesi ve mücadele etmesi ile hayata geçirilebilecek, içi doldurulabilecek bir şey. Bugün aday olduk, eşbaşkan adayıyız. Ama güncel yaşamda karşımıza birçok sorun çıkıyor. Hakikaten kadına vitrinlik bakıldığı da görülüyor bazen, bunun içini doldurmak bize düşüyor. HDP olarak dışımızdaki bağımsız kadın örgütlerinin de burayı destekleyen, güçlendiren bir etkisi var. Mesela, kadınlar bize niye oy verecek diye yapılan araştırmalarda; aydın, daha üst kesimden kadınların HDP’ye oy verme oranı daha yüksek çıkıyor. Bu farkındalıkla da ilgili bir şey ama bizim mücadelemiz devam edecek, erkek egemen yapı içimizde hala çok etkin. Buna karşı kadınların dayanışma içinde birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Evet, belli bir aşamaya geldik ve bu önemli bir aşama. Örnek de teşkil edecektir. Mesela ben dün Tayyip Erdoğan’ın ekolojik kentten bahsettiğini duydum. “Kadının beyanı esastır”dan da bahsediyorsa, yarın bundan da bahsedecek. Tabii ki bir etkileşim yaratacaktır Türkiye’de.
Asya: Ben de Feray’ın kaldığı yerden devam edeyim. Doğru, erkek egemen sistem var, eril zihniyet var. Bu sadece erkekler de değil kadınlarda da var. Bu toplumda yetişiyoruz hepimiz. Dolayısıyla bu zihniyet öncelikle kadınların mücadelesi (tek başına değil ama) ile değişecek, erkek zihniyeti zayıflayacak. Arkadaşlar da belirtti, tabii ki öncelikle kadınların mücadelesi etkili oldu. Bu gerek dünya kadınlarının gerekse de Türkiyeli kadınların mücadelesi ile oldu. Esas olarak 80 öncesinde sosyalist mücadele ile beraber kadınlar siyasette görünür olmaya başlasa da, bağımsız kadın hareketi mücadelesi 80’den sonra başladı. Daha sonra hepimizin bildiği gibi, Kürt kadınların mücadelesi daha da belirginleştirdi bu durumu. Bence daha çok Kürt kadınları siyasi partilerde çalışmaya öncülük yaptı. Bu öncülükte Kürt halk hareketi, ve Sayın Öcalan’ın çok büyük bir rolü var. Özellikle eşbaşkanlık sistemi de zaten onun önerisiyle hayata geçen bir uygulama. Hepsini birbirinden ayırmaktan ziyade, bunların hepsinin bir araya gelmesiyle oluşan bir durum. Eşbaşkanlık sistemi bence çok doğru, özellikle yüzde 50’lik sistem daha doğru bir olay. Kadının erkekle eşit bir şekilde karar mekanizmalarında yer alması çok önemli. Bu vitrinlik olmaz, olmaması için kadınların bir mücadelesi, çabası da var. Hem Ayşe arkadaşın da belirttiği gibi; kadın meclislerinin, kadın sivil toplum kuruluşlarının desteği çok önemli. Sadece kadın eşbaşkanları tek başına kadın temsiliyetini gerçekleştiremez. Çok çaba harcasa da yapamaz. Çünkü hem eril sistemde hem de erkekler arasında tek başına kalır. Dolayısıyla kadın eşbaşkanları destekleyen bir kadın meclisi zaten elzem. Bunun yanı sıra kadın sivil toplum kuruluşları da elzem. Herkes hatırlar zaten, bizde, BDP içinde ilk kez kota konuşulduğunda herkes şunu söylüyordu: Ne gerek var kotaya, zaten herkes ilerleyebilir, kimsenin önü tıkanmıyor. Eşbaşkanlık konusu gündeme geldiğinde yine, “Ne gereği var” ya da “Sırf kadın olsun diye getirmeyelim, nitelik olsun” gibi şeyler söylendi. Genellikle de bu söylenir. Bu da aslında kota uygulamasını boşa çıkarmanın başka bir gerekçesidir. Niyetim erkeği karşımıza almak ve erkeği nitelik açısından değerlendirmek değil, ama erkek konusunda böyle bir şey söylenmiyor. Erkek için nitelikleri yeterli mi değil mi tartışması yürütülmediğine göre, kadın için de bu tartışılmamalı. Kadınlar kendileri bu niteliği yakalar. Niteliği inkar etmiyoruz tabii ki, siyasette nitelik önemli, ama sadece kadınlar söz konusu olunca niteliğin tartışılmasına karşıyım.
Sevda: Söylenenlerin hepsine katılıyorum. HDP’de bu seçim vesilesiyle de dikkat çeken ve görünür olan, kadın sözü ve kadın iradesinin bu derece ortaya çıkmış olması aslında yeni değil. BDP ve öncellerinde, Kürt kadın özgürlük hareketi her alanda mücadele ederek, kadının sözünü ve iradesini erkek egemen sisteme karşı hem içeride hem dışarıda ortaya koydu. 2000’li yılların başında ilk kez siyasette yani seçimlerde siyasi partilerin her kademesinde görev alarak, orada olmayı zorlayarak aslında bu yolu açtı. O hakkı da teslim etmek istiyorum. Bu topraklardaki bir bütün olarak bağımsız kadın hareketinden hem çok cesaretlendik hem çok şey öğrendik. Ve oradan da gelen onun üstüne konan bir şey var, HDP ile. HDP’de bunu daha da büyütmek, zenginleştirmek gibi çabamız var. Bir de, biz kadınlar ne kadar örgütlü olur ve ne kadar bağımsız örgütlenirsek, o kadar bizim sözümüz, bizim irademiz etkin olacak. HDP’de de böyle bir örgütlenme zaten var. Bağımsız kadın meclisi var. Kadın Meclisi’nin aldığı kararlar tartışmasız Parti Meclisi kararı oluyor. Eşbaşkanlık, yerel yönetim meclis adaylıklarında fermuar sistemi çok kıymetli. Hatta bazı ilçelerde de olduğu gibi, biz Beşiktaş ilçesinde fermuar sistemi yapmadık, bütün kadın adayları öne aldık. Biz bu kararı kadın meclisi olarak aldık, erkekler de bu karara uydular. Bunlar hep örnek, cesaret. Ama biz bu cesareti nereden alıyoruz? Kürt kadın hareketinin, Türkiye’deki kadın hareketinin tüm birikiminden, bütün deneyiminden cesaret alıyoruz, örnek alıyoruz ve şimdi bunlar yapılabiliyor. O yüzden çok kıymetli. Ama sadece seçimle ilgili bir şey de değil. Asla kıymetsizleştirmek üzere söylemiyorum. Çünkü biz genelde siyasi partilerde irade olmaya ve sözümüzü söylemeye talibiz. Artık bu şehre dair sözümüzü söylemeye talibiz, biz memlekete dair bütün sözleri söylemeye talibiz. Onun için beraberce yola çıktık.
Ayşe: Burada, feminist kadın hareketinin adını atlamamak lazım. Kadın mücadelesinin görünür olmasını sağlayan sosyalist hareket değil, feminist hareket olmuştur. Bunu söylemek gerekir. Kürt kadın hareketinin bize kazandırdıkları önemli bir şey, bu asla inkar edilemez. 80 sonrası feminist hareketten bahsetmemiz lazım. Ondan öncesi de var, ancak esas olarak bağımsız yani Türkiye kadın hareketi dediğimiz zaman feminist hareketten söz etmemiz lazım.
Mukaddes: Bu mücadele, bu kazanım dün de söyledim, bugün de fikrim böyle. Eğer kadın hareketinin tarihçesini çıkaracaksak, bunun üç temel dinamiği var: 80’lerde başlayan feminist kadın hareketi, Kürt kadın isyanı ve sosyalist kadın hareketi. Örneğin Kürt kadın hareketi yerel yönetimlerde meclisler modelini kurdu ve çeşitli bağımsız kadın örgütlenmelerini kurdu. Ama bir siyasi partinin yarısı olarak kadın meclisleri fikrini Sosyalist Kadın Meclis’leri gündeme getirdi 2009’da. 2011’de bu konuda ASF’de bir tartışma yapmıştık, ben SKM adına sunum yapmıştım. Toplantıda konuşmacı olan Sebahat Tuncel dedi ki; “Hakikaten bu tarz örgütsel bir başarıya bütün kadın hareketinin ihtiyacı var.” Bizim adaylıklarımızla aslında bir kadın inisiyatifinin, kadın aklının, kadın iradesinin siyasi yapılarda yarıyı temsil etmesi ya da siyasete kadın bilinciyle, kadın rengiyle bir siyasi hareket kazandırabilmemiz buna bağlı. Bu yüzden de kadın meclisleri önemli. Belirleyici olan onlar. Ama nasıl bir meclis? Hakikaten özerkliği olan ve aldığı kararla tüm parti yapısını bağlayan bir kadın meclisi. Siyaset çözümlerin anahtarı olduğu için o anahtardaki rolümüz çok belirleyici, o yüzden adaylıklarımız önemli. Sevda çok iyi bir örnek veriyor. Kadıköy’de benim ilçemde kayda değer kadın meclisi örgütlenmesi olmadı. Bu konuda benim çabalarım da sonuç vermedi. Önceki süreçte benden ya da başka bir kadın arkadaşımdan bağımsız olarak, hangi kadını eşbaşkan adayı yapacağız diye bir sürü tartışmalar olmuş. Bunlar bizim dışımızda gelişti ama ben orada bu tartışmaların önemli olduğunu düşünüyorum. Gerçekten bir kadın aklı egemen olsaydı, böyle tartışmalara asla izin verilmezdi. Ayrıca kadın meclislerinin hakkını vermemiz gerekir diye formüle etmek biraz erkeklerin siyasete baskısı olarak yorumlanabilir. O yüzden bu kavramı çok kullanmayalım. Bizde de oluyor, madem SKM kurdunuz o kadar yetki aldınız, niye altınız boş diye bir baskı oluyor, biz bu baskıya kesinlikle izin vermemeliyiz. Kadın meclisleri bugünkü öne çıkışımızın garantisi olacak. Kadın meclisleri ile tıkır tıkır çalışır. Kadın meclisleri kadın aklına sahip çıkarlarsa, en azından kadın iradesinin önceliğini sağlarlarsa bu mevziler kalıcı olacak ve ilerleyecek.
Feray: Bugün HDP içinde eşbaşkanlık sistemi bize ne getirecek onu tartışıyoruz. Kadınlar, karma kurumlardaki kadınlar, ne kadar da kadın perspektifli iş yapmaya gayret gösterseler de, orada da bir erkek egemenliği var olduğu için bağımsız kadın örgütleri ile de bir ilişki içinde birlikte yürünmeli. Biz seçim bildirgemizde de bundan bahsettik. Kürt kadın mücadelesini çok önemseyen bir yerden, onların da bağımsız kadın örgütlenmelerinden referans aldığını bilmeliyiz. 80 öncesinde birinci dalga, 80 sonrasında ikinci dalga feminist kadın hareketi diyoruz. İlk mor giyme, siyah giyme eylemleriyle, dayağa karşı kampanyayla, boşanmalarla başladı. Bir avukat kadın arkadaşımız kocasından izin almadan çalışamıyordu böyle bir eylemlilik vardı. Biz gözümüzü her zaman bağımsız kadın örgütlerine, feminist hareketin kazanımlarına dikeriz. O kazanımlarla, bugün kendi bulunduğumuz partilerde bir mesafe kat ederek, bir yerlere gelmeye çalışıyoruz kadınlar olarak. Bu kota da mesela ilk SHP tarafından Avrupa’dan alınmış bir uygulamaydı. Sonra DSP, ÖDP derken, bu yaygınlaştı. Burjuva partilerde de yüzde 30 kota uygulaması konuldu. Bunlar hiçbir zaman verilen şeyler değildi, kadınlar mücadele ederek aldı. Ya Avrupa’daki kadınlar mücadele etmiştir, biz de etkilenmişsizdir ya da hayatımız bize dayatmıştır. Dolayısıyla bu kadın kazanımları üzerinden biriktirdiğimiz bir şeydir.
Mukaddes: Bu ayrı ayrı dinamikler birbirini destekliyor ve ortak akla doğru hızlı olarak ilerlememiz sayesinde çok büyük bir sıçrama içindeyiz. Buna bir kadın devrimi demek doğru olur. Çünkü hakikaten bir tür ortak akla gidiyor artık kadın. Bu ortak akıldan dolayı da güçlüyüz.
Seyhan: Ayşe dedi ya, hakkını vermek, biz aslında burada aday olarak, bu cesareti göstererek bir şekilde bunun hakkını tamamen teslim ettik. Çünkü gerçekten yaşadığım için biliyorum. İnsanların karşısına çıkıp konuşabilmek bile çok büyük cesaret isteyen bir şey. Bu hem çok heyecanlandırıyor insanı hem de çok endişelendiriyor. Örneğin ben çok kekeliyorum konuşurken.
Ayşe: Sen çok güzel konuşuyorsun, hiç kekelemedin.
Seyhan: Kadınlar olarak seçildiğimiz zaman kadınlarla beraber verdiğimiz kararların uygulanmasında tabii ki büyük bir irade göstereceğiz. Bu cesaretimiz var, aday olma cesaretimiz var. Ve kendi kararlarımızı uygulayabilecek gücümüz de var. Bunu ben biliyorum.
Ayşe: Ne biçim adamları yıllardır dinliyoruz kekelemiyorlar ama korkunç şeyler söylüyorlar. Varsın kekeleyelim.
Mukaddes: Aslında hakkını verelim meselesine biraz da bu açıdan bakalım, yarışmak zorunda değiliz.
Feray: Bu seçim sürecinin bana en çarpıcı gelen yönlerinden biri de şu oldu. Biliyorsunuz biz kadınlar genelde toplantılarda tekrara girmek istemiyoruz, sözümüz varsa ve söylenmişse biz kalkıp bir daha söylemiyoruz. Sen kadın aday olarak önce çıkıyorsun ya, tekrar derdin de yok, alabildiğine konuşuyorsun. Erkeğe söz kalmıyor, bu da iyi bir şey.
Hikmet: Kadınlar seçimleri kazandıklarında hangi politikalarla ayakta kalacaklar? Yerel yönetimlerde erkeklerle birlikte siyaset yaparken asıl gücü nereden sağlayacaklar?
Ayşe: Mahallelerdeki sokaklara kadar inecek olan kadın meclislerine dayanacaklar. Kadın-erkek eşitlik birimi diye bir şey olacak. Yani burada yerel yönetimin kendi mekanizması içinde, kadın meclisleri sadece o yerelde oturan kadınlardan da oluşmayacak üstelik. O kadın meclislerinin içinde bağımsız kadın örgütlerinin temsil edilmesi, bu temsiliyetle kadın hareketinin gücünün oraya aktarılması söz konusu olacak. Çözümler buradan doğru üretilecek yani halkın bizzat kendisinden güç alacak.
Mukaddes: Gezi sürecinde, Yoğurtçu parkındaki bir foruma katılmıştım. O zaman kadın arkadaşlarla buluşma fırsatımız olmuştu. Forumlara paralel kadın forumları kurulmalı. Bu forumlara örgütlü, örgütsüz bütün kadınların katılması sağlanmalı. Mesela şu anda Yoğurtçu parkındaki kadın forumunu feminist kadın arkadaşlar götürüyorlar. Sadece partinin meclislerinden ibaret bir şeyden söz etmiyorum. Partili yapıda o meclisler olursa, partideki yerimiz güvencede olacak ama yerel yönetimlerin her biriminde paralel kadın örgütlenmeleri olmalı. Aynı zamanda mahalle meclisleri, sokak meclisleri, apartman meclisleri kurulmalı ve bunların içinde kadınların ayrı meclisleri olmalı. Hakikaten kadın aklı ve kadın iradesini, hakikaten kadın taleplerini öncelikli kılmak için bu örgütlenme şekli çok önemli. Kadınlara bunları anlattığımız zaman gerçekten güçlü bir etkisi oluyor bunun. Bahsedilen HDP araştırmasında, örneğin dindar kesimden kadınlara kadın başkan olmasını ister misiniz diye sorulduğunda “İsteriz, niye, onlar yalana bulaşmaz” diyorlar. Seçim çalışmalarında sokakta kadınlarla buluştuğumuz zaman şöyle diyorlar, “Evet, bir kadın başkan olursa ben kendimi daha güvencede hissedeceğim.” Ama bunu biz tek başımıza eşbaşkanlar olarak yapmayacağız, sizlerle birlikte yapacağız diyoruz. Mekanizmayı soruyorlar, nasıl olacak? Meclis kuracaksınız, komisyonlar olacak. Onların çalışmalarına sizler de bulunduğunuz yerden katılacaksınız. Bulunduğunuz yerden katılacaksınız demek gerçekten çok güven sağlıyor. Nerede diye sorduklarında, apartmanındaki komşularınla örneğin dediğin zaman bitiyor. Biz bunun öncülüğünü, biraz da aracılığını yapacağız aslında. Asıl güç, kitlelerin kendi örgütlülüğünü işe katmak. Bu şimdiden olumlu tepkiler alıyor. Ama bilinçli kadınların her yerde bu işin mayası olması için bugünkü yaptığımızın çok çok üstünde bir enerjiye, yapılacak işe ihtiyaç var.
Seyhan: Bir kere erkek egemen sistemin mağdurlarıyız bizler. Yapılan araştırmalarda da söylendi, yerel hizmetlerden en az faydalanan biz kadınlarız. Ezilen olmanın bize getirdiği bir bilgi birikimi var aslında. Nasıl bir yerel yönetim ortamı, nasıl bir yerel yönetim anlayışı olmalı diye. Bu bilgi birikimi bizim en büyük avantajımız. Çünkü parkın, durağın, sağlık ocağının yerinin neresi olması gerektiğini en iyi bilen, o yerde yaşayan kadınlardır. Ve biz bundan besleneceğiz. Ardından bizler kendi yaşadığımız mağduriyetlerden besleneceğiz. Kadınlar gece sokağa çıkamıyor. Gece 12’de 1’de canı sıkılır, daralır, bir sorunu olur, kadın dışarı çıkamıyor. Neden? Dışarıda arsızı var, tecavüzcüsü var ve bunların hemen hemen hepsi erkektir. Dışarıda kadına en büyük tehdit aslında erkektir ve bu aslında erkek egemen sistemin bize getirmiş olduğu büyük bir dezavantajdır. Bunlarla mücadele etmek için öncelikle kadınlar olarak örgütleneceğiz.
Hikmet: Yerel yönetim hizmetlerinden, bütçesinden en az yararlanan kadınlar. Kadın bütçesi hakkında neler söylemek istersiniz?
Feray: Zaten yerelde, mahallede doğrudan katılımlı kadın meclisleri, aynı zamanda yerel yönetimde personeli kadınlardan oluşan kadın meclisleri, bir de partinin kuracağı kent meclisleri olacak. Kadın meclislerinin aldığı kararlar bu kent meclisleri aracılığıyla kabul edilecek. Bir esas seçili bir meclis var, bununla beraber biz esas gücümüzü mahallelerde kuracağımız bizim dışımızdaki meclislerden alacağız, oradaki hayatı örgütlemeye çalışacağız, esas amaç bu. Yerel yönetimin kendisi gücünü kaybetse, zayıflasa bile oradan kadınların güçlü olarak çıkmasını sağlayacağız. Kadınların güçlenmesi için bir genel olan, bir de ayrıca kadınların kendi özerk alanında kullanabileceği bir kadın bütçesi olacak. Pozitif ayrımcılık ilkesiyle yerel yönetim personel istihdamında, yönetim organlarında kadın kotası uygulanacak. Özellikle AKP’li yerel yönetimlerin İSMEK’lerinde meslek edindirme kursları açılıyor. Bu kurslarda kadınlara ev işlerinin uzantısı işler öğretiliyor. Bizim kendi seçim büromuzdaki bir toplantıda anlatıldı. Bir kadın arkadaş dizi seyretmeyi çok seviyormuş ama televizyonu açamıyormuş. TV’yi açamadığı için çocuklara para vererek açtırıyormuş. Çocuklar bıktıkları için onu rüşvete bağlamışlar en sonunda. Ev eksenli işlerin dışında kadınlara daha çok bilgisayar, web tasarım, grafik, resim vb kurslar açıp meslek edinmelerini sağlayacağız. Aile baskısı ya da ekonomik nedenlerle eğitimini yarıda bırakmış kadınların eğitimlerine devam etmelerine destek olacağız. İktidarın yerel yönetimlerinin olanakları var ama ayakkabı kutularında, orda burada paralarımız çarçur ediliyor. Kadını güçlendirecek her türlü önlemi, desteği, politik kararı kadın meclisleriyle birlikte alacağız ve bunun hayata geçmesi için mücadele edeceğiz.
Hikmet: Kadının ayakta kalmasını sağlayan meslek edindirme işi çok önemli. AKP’nin yerel yönetim anlayışı bu tür işlerle kadınları oyalamak. Kadınlar erkekler karşısında boncuk işleyerek, çiçek boyayarak, yemek pişirerek ayakta kalamıyorlar.
Asya: Kadın bütçesi dediniz, biraz hukukçuluğumu öne çıkarayım Türkiye’nin sistemini biliyorsunuz, eskiden gerçekten kadın çalışmak için yasal olarak erkekten izin almak zorundaydı. Bunun yanı sıra mal birliği vardı. Mal birliği demek hepsi erkeğin demekti. Genel olarak yaşamda kadının kendine ait bir parası yoktur, bütçesi, malı yoktur. Kimlik olarak, varlık olarak yoktur kadın. Dolayısıyla bu çok önemli. Biz yerel yönetimlere talip olduğumuz için, öncelikle bunu sağlamamız gerekir. Kadının bir varlık, kimlik sahibi ayrı bir birey olduğundan hareketle; çalışabilme özgürlüğü, sosyal hayatı, aklınıza ne geliyorsa bunların hepsinin sağlanması gerekiyor. Şimdi genel bütçenin yanı sıra bu eşitsizliği gidermek için ayrı bir kadın bütçesi zaten şart. Ne yazık ki, parasız hiçbir şey yürümüyor. Kadını geliştirebilmek, kadını topluma katabilmek açısından paraya ihtiyaç var. Tek başına bu da yetmiyor. Zihniyet değişimi de önemli. Kadının zihniyetini değiştirecek eğitimler, destek programları sağlamak gerekiyor. Kadınlar olarak, biz de dahil, çocuklara, yaşlılara bakmak zorundayız. Bunlar bizim üzerimizde olan işler. Bütün bunlarla uğraşan kadın nasıl bir de siyaset yapacak? Nasıl toplumu yönetmeye kalkışacak, değil mi? Kadın aslında tüm bunlardan dolayı zaten geride kalıyor, toplum yaşamında görünmüyor. Öyleyse, bu yükleri kadının üzerinden almak lazım. Bunlar programımızda var. Çocukların, yaşlıların bakımını kadının temel görevi olmaktan çıkarmak insani, sosyal ve toplumsal bir çözüm bulmak şart. Çocuklar da öyle, çocukları sadece kadının bakıp yetiştireceği bir birey olmaktan çıkarmak lazım. Çocuklar açısından da bu önemli. Çünkü çocukların da bir sosyalliği olması gerekir. Kendi yaşıtlarıyla bir arada olması, başka insanlarla ilişki halinde olması gerekir. Bunları gerçekleştirmek için bizim en büyük dayanağımız meclisler olacak. Yerel yönetim birimleri içerisinde gerçekten hemen her alanda kadınların yer alması, personel yasasında pozitif ayrımcılık çok önemli. Yalnız kalmamak ya da kadın ağırlıklı hale getirmek için eşbaşkan tabii ki yeterli değil. Yerel yönetimin tüm alt yapısını buna göre dizayn etmek gerekir. Bu da yetmez, mahalle meclisleri, yerel yönetim meclisleri, resmi meclisler dışında halkın oluşturduğu meclisler. Çünkü sürekli halkla iç içe olmak zorundayız. Özellikle biz kadınlar sürekli kadınlarla iç içe olmak zorundayız. Gerçekten birlikte yürütmeliyiz. Mevcut sistemdeki gibi biz başkan olalım, koltuklarda oturalım, birileri bizim ayağımıza gelsin değil, biz gideceğiz. Biz sürekli toplum içerisinde olacağız, toplumla fikir alışverişinde bulunacağız.
Feray: Biz olmazsak da kuracağımız hayat; mahallelerde, bizden sonra da kendisini idame ettirebilecek, sürdürebilecek, mücadelesini sürekli verebilecek bir hayat olmalı, kadınlar için de, halk için de. Kendisini yönetebilecek bir düzeye gelmek, yerelin güçlenip merkezin zayıflayacağı bir demokratik özerklik.
Hikmet: Yerel yönetim hizmetlerinin eksikliğinden en çok zarar gören kadınlar oluyor. Çünkü işleri iki katına çıkıyor. Bu alanda erkeklerden daha fazla hizmete ihtiyaçları var.
Sevda: Biz yerel yönetimlere dair sözlerimizi söylerken ve bütün bunları kadınlarla tartışırken, aslında mevcut sistemden çok temel bir farkımız var. Biz şu mevcut hiyerarşik-erkek egemen düzeni, kadınların ve bütün ezilenlerin üzerinde tepinen bu sistemi, aklı, hiyerarşiyi yıkmak üzere yola çıktık. Bu sözü söylemekten de imtina etmiyoruz. Örneğin Beşiktaş’ta bunu tartıştık ve dedik ki, biz bunu böyle söyleyelim. Biz kadın bir Beşiktaş, kadın bir yerel yönetim dedik. Erkek seçmenimiz de var ama bunu bilerek söyledik. Çünkü ezilenlerin en ezileni olanların yöneteceği, artık onun emeği, bedeni üzerinde tepinmeyen, onun sözünün ve iradesinin hakim olacağı bir yer, bir ilçe, bir kent, bir memleket herkes için güzel olur. O yüzden biz erkek seçmenin hışmına da üzerimize çekmeyi göze aldık. Hışımları başımızın gözümüzün üstüne olsun dedik. Bunu da sadece bir siyaset argümanı olarak söylemedik. Gerçekten kadın bir yönetim. Kadından yana veya kadın dostu demedik. Bunu tartıştık ve bilerek tercih ettik. Bütün bunları anlatmaya ve paylaşmaya çalıştık. Bizim irademiz, niyetimiz var olanı yıkmak ve yepyeni bir şey kurmak üzerine. O yüzden de biz diyoruz ki, biz kadınlar sadece hizmet alanlar değiliz, ki zaten hizmeti de alamıyoruz. Biz ne sadece hizmet alan ya da alamayanlarız, ne sadece ev işi yapanız, ne sadece çocuk, yaşlı ve hasta bakanız. Biz mahallemizden, sokağımızdan başlayarak bütün bunları değiştirebilecek güçte olanlarız. Bunu değiştirebilecek gücümüz var. O yüzden de iyileştirici bir şey istemiyoruz. Eşitsizliğe bir parça pansuman değil bizimki. Biz değiştirmek istiyoruz.
Mukaddes: Sevda’nın tanımladığı şekilde, aslında yerel özerklik derken, bugünkü kurulu düzenin de altının oyulmasını, yıkılmasını getirir. Aslında işin özü biraz da bu. Bize dolaştığımız yerlerde şunu da diyorlar, kadın eli değerse burası güzel olur.
Ayşe: Kadınlara kenar süsü muamelesi yapılıyor.
Mukaddes: Yani artık o alıştığınız, kadın eliyle etrafın süslenmesi yok. Bunu unutun. Kadın aklı, kadın iradesi ve inisiyatifiyle yönetilecek bütün bu kentler. İşin özü bu. Bunu pratikleştirmek için de bizim eşbaşkanın bir katkısı oldu. Mesela Kadıköy’ün yirmi bir mahallesi var, bu yirmi bir mahalle yerel yönetim hizmetlerinin bölüneceği üniteler olacak. Yirmi bir mahallede yirmi bir tane Kadıköy yerel yönetimi olacak, o mahallelerin adını taşıyan. Yanında da kadın eğitim merkezleri. Mesela şoför kadrosunu kadın lehine değiştirmek için kadın sürücülüğü bilsin bilmesin, ayrım yapılmadan kaç ay sürecekse eğitime tabi tutulacak. Biz bu kadın eğitim merkezlerini o yirmi bir mahalle ünitesinin yanı sıra inşa edeceğiz. Yani kadının eline, ayağına gidecek hizmet. Bu kadınların güçlendirilmesini çok kolaylaştıracak. Çünkü oralarda aynı zamanda sağlık birimleri, çocuk bakım birimleri, yaşlı bakım birimleri olacak. Yaşlıları bir yere kamp gibi toplamak amaçlı değil, hem sağlık hem de sosyalleşme hizmeti verilecek. Ve yeni doğan bebeklere de bakan kreşler… Bizim planımız bu, bütçe de zaten bunları yapacak. Bize kenti yönetmenin çok zor olduğunu söylüyorlar ya, rant düzeni yüzünden yönetilemiyor kentler. İnsanın hayatını düzenleme, hayatı yaşanabilir hale getirme yani yerel yönetim işinin sadeleşmesi, buna herkesi katmanın anlatmanın yolu oluyor. Bu işin başını da kadınlar çekecek. Kahveleri bile yıkmaktan söz ediyorum. Gülüyorlar “Bize gelme o zaman, oy vermeyeceğiz” diyorlar “Siz göreceksiniz” diyorum.
Asya: Ev işi sadece kadının görevi olarak görülüyor, bu doğru değil. Bu zihniyetin de yıkılması gerekir. Toplumsal cinsiyet eğitimlerinin verilmesi işin bir yanıysa, bu işleri pratikte kadının üzerinden almak diğer bir yanı. Programımızda da var, çamaşırhaneler, yemekhaneler, halk mutfakları… Bunlar kadının ev içi yükünü hafifletecek şeyler. Ama esas olarak benim kendi düşüncem, kadının da bu konuda zihniyetini değiştirmek yetmiyor, toplumun da zihniyetini değiştirmek gerek. Şimdi ev işi, aile yaşamı ya da bir arada yaşamanın getirdiği sorumluluklar, neden sadece kadının görevi oluyor? Hatta hepimiz bu sorunlarla karşılaşıyoruz, ev iş kadının görevidir, diye bir anlayış var. Belki bu anlayış biz de bile var. Bizler meslek sahibi de olsak, yerel yönetim eşbaşkanları da olsak, sonuçta evimize gelince toplumun dediği o klasik ev işlerini yapmak durumunda kalıyoruz. Evimiz kirli olduğu zaman rahat etmiyoruz, yani ben azından rahat etmiyorum. Ev işi zihniyetini değiştirmek ve bu yükü omuzlarımızdan atmak temel görevimiz.
Ebru: Yapılan anketlere bakıldığında AKP’ye oy verenler içerisinde kadınların oranı da çok yüksek görünüyor. Üstelik son süreçte ciddi anlamda AKP’nin yaptığı yolsuzluklar üzerine epeyce şey söylenmesine rağmen. AKP seçmeninin buna ilişkin bizim beklentimiz doğrultusunda bir refleksinin de olmadığı ortada. Aslında söylediğiniz her şey çok güzel. Fakat bir de devletin birtakım ideolojik aygıtlarının yarattığı bir algı var, köklü bir algı bu. Geçen gün okudum, HDP seçim çalışması yaparken karşılaşılan önemli sıkıntılardan bir tanesi; kadınlar diyorlar ki, evde beş tane çocuğum var, AKP bize kömür veriyor, yiyecek veriyor, HDP bana ne verecek? Aslında şurada anlatmış olduğunuz meclisler meselesi bir demokrasi algısının sonucu. Dolayısıyla bugünkü seçmen olarak addettiğimiz kadınlara bu meseleleri anlatırken kömür ve makarnanın kendisinin hayatında çok daha birincil bir mevzu olduğunu göz ardı etmediğimizde, nasıl ulaşacağız bu kadınlara? HDP esasında bunları anlattığında, bu seçmen kitlesi için “hamasi” şeyler. Ama esasın bu olduğunu nasıl anlatacağız? Bu benim için de ciddi bir sorun, çok sık karşılaşıyorum bununla.
Hikmet: AKP’nin cinsiyetçi, kenti talana ve sadakaya dayalı yerel yönetim anlayışı gerçekte yerel yönetimlerin nasıl olması gerektiğini zihinlerde oldukça çarpıtmış, insanlar yerel yönetim görevleri dendiğinde bu olumsuz uygulamaları anlıyorlar. Yerel yönetim ile bireyler arasında gerçek yerel yönetim konusunda ciddi bir uçurum var. HDP bunu nasıl aşacak?
Asya: Dağıtılan yardımlar konusunda Ebru arkadaş gerçekten önemli bir konuya temas etti. Doğru, insanlar somut ve görünür şeyler istiyorlar. Bizim söylediklerimiz çok güzel, ama henüz somuta indirgenmiş değil. Gerçi BDP’li yerel yönetimlerin deneyimlerini biraz batıya aktarabilseydik, bu konuda daha inandırıcı olurduk. Sosyal yardımların hükümetlerin ya da partilerin sadakası olmadığı; sosyal devlet kuralı gereği, ihtiyacı olanlar açısından bunun bir hak olduğu, yine yoksulların da aslında tıpkı işçiler gibi, diğer toplumsal kesimler gibi mücadeleler sonucu bu sosyal hakları elde ettiğini insanlara anlatmak gerekiyor. Ve BDP’li yerel yönetimlerin faaliyetlerinden somut örneklerle anlatmak gerekiyor.
Feray: Niçin bir sadaka toplumu olduk? Mesela benim katıldığım bir kadın toplantısında, bir kadın arkadaşımız “Burada AKP’liler var. Çıkıp gitsinler, Erzak alıyorlar bir de buraya toplantıya geliyorlar” dedi. Bu durumun nasıl çözüme kavuşturulacağını biliyoruz aslında. Yereldeki kaynakların yine yerel için kullanımının sağlanması. Asgari ücret açlık sınırının altında ve her ailede çocuklar dahil beş kişi çalışsa bile geçinemiyorlar. Hakikaten müthiş derecede bir yoksulluk ve ayrımcılık var. Biz bugün geçici çözümü anlatıyoruz; işyerleri denetlenecek, güvenceli, sigortalı, sendikalı işlerde çalışılacak. Bu genel politikayla çok alakalı bir şey. Bu iyileştirmelerle giderilebilecek bir şey değil. İnsanları ikna etmeye çalışıyoruz. Senin verdiğin vergi, senden alınan paralar tekrar sana sadaka olarak geri dönüyor. Bunu veriyorlarsa al, ama oy verme. Bu devletin görevi. Bunu alacaksın, senin paran sana veriliyor. Ama bunun kökten çözümünü bugün somut olarak gösteremiyorsun. Bunun için yıkmaktan bahsediyoruz ya, bu sistemin yıkılması gerektiğini de anlatmamız lazım. Zenginler, sermayedarlar için kurulmuş olan ve bizi iliklerimize kadar sömüren bu sistemi görünür kılamıyoruz. Ama örneğin kentsel dönüşümden gelen rantlarla bu paranın onlardan çalındığını anlatıyoruz. Vicdanlarına sesleniyoruz ama bunu somut olarak gösteremiyoruz. Yerellerdeki bu paralar nerelere gidiyor? Vatandaş ne diyor? “İktidarda kim varsa, yerelde de ona oy vereceğim ki buraya hizmet gelsin.” Buradaki kaynak tepeye gidiyor ve oradan dağıtılıyor, bunu halk aslında biliyor. Ama şimdi bir paket makarnaya ihtiyacı varsa alıyor ve alınca da oy vermek ihtiyacı hissediyor. Buna öyle kesin çözüm gösteremeyiz, ama diyelim ki, yerel yönetimleri aldık mesela. Taşeron sistemini ortadan kaldırırız. İş yerlerini denetleyerek sigortasız-sendikasız, sağlıksız koşullarda işçi çalıştırmalarına engel oluruz. Ama şu da var. Merdiven altında o işyerlerini açan insanlar bile güvencesiz. Onlar da büyük iş yerlerine taşeronluk yapıyorlar. Bu bizim sadece yerel yönetimleri kazanarak çözeceğimiz bir durum değil. Biz ancak mücadele etmelerini sağlayacağız. Sistem karşıtı bir mücadelenin de mümkün olduğunun farkına varmalarını sağlayacağız. Deneyimle, güçlenmeyle kazanacakları bir şey. Yoksa somutta onları ikna etmenin tek yolu; sizden çalınan para size dağıtılıyor, buna ikna olmayın demek. Bugün bir cevap isteniyorsa böyle bir cevap veriyoruz. Çünkü önce seni yoksulluğa mahkum ediyor, asgari ücretle güvencesiz, örgütsüz çalıştırıyor. Geçinemiyorsun, sonra senden aldığı parayı sana sadaka diye dağıtıyor.
Sevda: Sözün gücü elbette bir yere kadar, en doğrusunu söylediğimizde bile. O yüzden, biz kendimizi ne kadar anlatmaya çalışsak da o sözün etkisi bir yere kadar. Bu sihirli bir şey değil, bugüne sokakta verdiğimiz mücadelelerden öğrendiğimiz bir şey. Bu herkesin kendi deneyimleriyle öğrendiği ve biriktirdiği bir şey. Nasıl olabilir? Ekmek meselesinin önceliği hep gündeme geliyor. Ekmek meselesinden bir sonraki adım, işte politika. Çünkü biz sadece mideden ibaret değiliz, değil mi? Ama sokakta, mahallede, o kömüre ve ekmeğe muhtaç bırakılanlar kadınlar; şiddete, tacize, tecavüze, ayrımcılığa maruz kaldığında, yanında diğer kadınları gördüğü ve bir dayanışmayla karşılaştığı zaman belki orada başka bir şey olmaya başlayacak. O yüzden de başından beri paylaşmaya çalıştığımız; her yerde, her apartmanda, her sokakta, her mahallede kadınların dayanışması. Bir araya gelip örgütlenmesi. Kadına yönelik her türlü saldırı ve mağduriyette beraber olabilirsek, işte oralardan değişecek. Yoksa sadece anlatarak elbette değişmeyecek. Biz dünyanın en güzel fikrini, ütopyasını koyalım ortaya, ki koyuyoruz, yani sözün gücü bir yere kadar.
Ayşe: Sevda’nın bıraktığı yerden, aslında bu hayatın içinde onlarla birlikte olabilmekle ilgili bir şey, okuduğumuz araştırmada bundan da bahsediyordu. Yani hayatın her alanında hayat mücadelesini hep birlikte götürüyor olabilmekle ilgili bir şey. Yani şu anda anlatıyoruz ama biz biraz geç kalmış vaziyetteyiz. Biz aslında konuştuğumuz insanların hayatlarında yeterince yokuz. Bu yardım diye bahsedilen şeyler, aslında AKP’nin onların hayatlarında olduğu yerler, somut hayatlarında hatta fikirsel düzeyde de belki. AKP sadece makarna dağıtmıyor. Aynı zamanda dini toplantılar, kuran okumaları, sohbetlerle sosyalleşme alanını yaratıyor veya var olanın içine nüfuz ediyor. Sevda’nın da çok güzel ifade ettiği gibi, biz şu anda söz söyleme durumundayız. Eksikliğimizi de bilerek yine de sözümüzü söylememiz lazım, yarını kurmak üzere. Doğrudur Kürdistan’daki yerel yönetim deneyimi örneği vardır ama orada da sorunlar tam olarak çözülmüş değil. Oralarda da kendi eksikliklerinin farkına varıp, özeleştirilerini yapıp, ona göre adımlar atıyorlar. Ama şu bir gerçek. Bizim söyleyebileceğimiz bir şey var, biz şunu da savunuyoruz. Herkesin sahip olması gereken bir insanca yaşama seviyesi var. Herkesin sahip olması gereken bir gelir seviyesi var. Bunu yerel yönetimler ne kadar taahhüt eder, ne yapabilir ama HDP olarak bu gerçek insanların önüne konulmalı. Bu bir sadaka meselesi değildir, her evin asgari şu kadar gelire ihtiyacı var ve bunun sağlanması gerekir. Bunun nasıl sağlanacak, ben şu anda projesini yapamam ama hedef budur ve bunu yapmak lazım. Bu konuşmamız gereken bir şey, ama ben şu durumdan da çok rahatsız olmaya başladım. Evet, çok değerli bir araştırma yapıldı, o araştırmayı çok kıymetli buluyorum. Fakat o araştırmadan çıkan şu sonuç var ya: özellikle yoksul Kürt kadınlarının çoğu AKP’ye oy veriyor. Bunu erkekler, toplantılarda öyle bir dillendirmeye başladılar ki, buna karşı da bir şey düşünmek lazım. Sanki kadınlar cahilliklerinden dolayı suç işliyorlar. Kalkıp bunu konuşuyorlar utanmadan. Çok rahatsız oluyorum. Yoksul erkeklerin niye oy verdiği tartışılmıyor ama kadınların oy vermesi tartışılıyor. AKP’ye oy veren Kürtler diye bir problem var, bu konuşuluyor, Kürtler de kendi içlerinde söylüyorlar, AKP’ye oy veren kesimlere gitmemiz lazım diye. Ama kadınların oy verme oranının yüksekliği ayrı bir şekilde vurgulanıyor, ortaya konuyor ve bu beni çok rahatsız ediyor.
Feray: Aslında bu araştırma bunu görünür kılmak için. Demek ki, biz Kürt yoksulu kadınlarla temas içinde değiliz. Bu kadınlar niye AKP’ye oy vermeyi seçti? Hayatın zorluklarına karşı birlikte mücadele etmek için onlarla yan yana değilmişiz, bu çıkıyor ortaya.
Ayşe: Ama onlar “miş” gibi konuşunca öbür türlü bir noktaya geliniyor. Buna karşı uyanık olmak ve buna karşı bir duruş belirlemek çok önemli.
Seyhan: Arkadaşlar şöyle bir algı var, ben bununla çok karşılaşıyorum. Zengin insanlar ya da iktidar partisi yerel yönetime aday olduğu zaman sanılıyor ki; kendi ceplerindeki paraları halka hizmete harcayacaklar. Bir kere bu algıyı kırmak lazım. Böyle bir şey yok. Seçim kampanyası sırasında reklama çok fazla para harcıyorlar. Yönetime geldikleri zaman ilk yaptıkları şey, reklama harcadıkları paraları geri almak. Bir imza karşılığı 100 milyar lira alıyorlarsa, bunun 25 milyar lirası hizmet için kullanılıyorsa, geri kalan 75 milyar lirası kendi ceplerine giriyor. Bunu insanlara anlatmamız lazım. Yerel yönetimin başındaki kişiler, kendi maaşları dışında, hiçbir gelire el uzatmamalı. Bunun hukuk yoluyla da güvence altına alınması gerekir. Eğer seçimi biz kazanırsak, yapacağım ilk şey bir ekonomi uzmanı görevlendirip, yerel yönetimin bütün gelir ve giderlerini denetleyebilecek bir sistem kurmak. Gelir düzeyi düşük insanlara verilen hizmeti çoğaltmak. Bugün AKP’li yerel yönetimler verdikleri hizmeti babalarının hayrına yapmıyor. Bu hizmeti vermek yerel yönetimlerin görevidir. AKP iktidardan gittikten sonra bu yardımın devam edeceğini, ama yapılacakların kömür makarna olarak devam etmeyeceğini, farklı hizmetlerle devam edeceğini söylemek gerekir. Düşük gelirli insanların insanca yaşamaları için koşullarının her türlü iyileştirileceğinin söylenmesi gerekir.
Mukaddes: Meselenin en zor noktasının işin ekonomi politiği olduğu bir gerçek. Yerel yönetim yardımlarının nasıl olması gerektiği, sadaka sisteminin nasıl sona erdirileceği konusunda bizim de çok net olmadığımız ortaya çıkıyor. İktidardakiler ekonomik güç olarak toplumu bizden daha çok etkiliyorlar. Kadın-erkek eşitliğinden tutun da, lgbti bireyleri bizim eşit temsil ettiğimiz ve dışlanmışlardan biri olarak hayatın bütün alanlarına katacağımızı söylememiz, öncelikle İslamcı siyaset bakımından zındık siyaseti oluyor. Bu konularda halkın aydınlanması öyle bir seçimle filan olmayacak. Ama ezilenlerin en ezileninin kendileri olduğunu anlatabilmek bakımından da, bu konuda Müslüman demokratların önemli katkılarının olduğunu basından ve pratik eylemleri içinde ben gördüm. Bizim de artık bu konuda önemli bir kültürel birikimimiz oldu. İstanbul eşbaşkan adayımız Sırrı Süreyya Önder bu konuda iyi açılımlar yapıyor. İşimiz oldukça zor. Ekonomi politik açısından da, onlar sermaye gücü. Sadece iç kaynaklar değil dış kaynaklar da düşünüldüğünde çok büyük paralar dönüyor. Seçim kampanyamızın eşitsizliği bile bu açıdan önemli. Bizim parasal güç anlamında sermayeyle aşık atmamız mümkün değil. Bugün mümkün olmadığı gibi, yarın da çok mümkün olmayacak. Sorun şu, bizim ilkesel olarak kimsenin kimseye muhtaç olmadığı, tam tersi bir örnek vermek gerekirse, Gezi komününde olduğu gibi, ancak dayanışmayla başarabileceğimizi, oy karşılığında bir şey almanın istismar demek olduğunu anlatabilmemiz gerekiyor. Bu sadakayı almayın demek, onurlu bir tutum alın demek bana daha gerçekçi geliyor. Buna rağmen bu yardımları alacaklar ama bir tutum görmeleri bakımından bu söylem çok önemli. Bu dağıtılanlar gerçekten sizin hakkınız ve sizi istismar etmek için kullanılıyor demek gerekir. Bizim politikamız nasıl olacak? Bizimki böyle olmayacak. Biz kreşi, sağlık hizmetini, yaşlıya bakımı, kadına iş bulmayı, kadının sosyal hayatını siyasal hayatını genişletmeye kullanacağız bütün kaynakları ve biz halkçı yerel yönetim anlayışı uygulayacağız. Tüm kaynaklar herkes için eşit olarak kullanılacak. Bizim yerel yönetimlerimizde gelirler ranta dayalı gelirler olmayacak. Bizim eşbaşkanlarımızın maaşları da, ortalama işçi ücreti diye tarif edilen, yaşanabilir bir ücretten daha yukarıda olmayacak. Bizim ilkelerimiz bunlar ve yarınki hayatı da biz bu ilkelere göre kuracağız. Bizim pragmatizmle gideceğimiz hiçbir yer yok, batarız çünkü. Bugün en büyük güvencemiz; bu AKP yolsuzluğunun ne kadar çürütücü, ne kadar toplumu derinden yaralayıcı olduğunu söylemektir. Senin evine makarna, kömür giriyor ama onun evine milyon dolarlar giriyor. Bu argümanları anlatmamız lazım. Ama şu an pratikte yaşananlar, gerçekliği çok değiştirmeyecek. Ama bizim bugünkü duruşumuz ve ilkelerimiz, çok açık ki, kararsız, demokrat, hayatına müdahale edildiğini düşünen, özgürlük ve eşitlik özlemi olan, adalet özlemi daha belirgin olan kesimlerde etkili olacak. CHP tabanında etkili oluyoruz, Gezi’den dolayı çok daha geniş kitleler nezdinde etkili oluyoruz. Ama Müslüman kesimin çürümeye ortak edilmeye çalışıldığı gerçeğine daha az etkimiz oluyor.
Seyhan: Dün bir pazar ziyaretimiz oldu. Orada bir kadınla karşılaştım. Dedi ki, “Hep seçimden önce görüyoruz, seçimden sonra kayboluyorlar. Siz kaybolmayacağınızı söylüyorsunuz, sizin garantiniz nedir?” Mahalle meclisleri bizim garantimiz olacaktır. Seçildiğimiz takdirde bu mahalle meclislerine bizzat kendiniz gelerek, hesap sorma hakkına sahip olacaksınız.
Hikmet: Kadına yönelik şiddete karşı, ayrıca yerel yönetimlerin kendi birimlerinde yaşanan taciz, tecavüz, şiddet ve mobinge karşı alınacak önlemler neler olacak?
Feray: Ülkemizde her üç kadın öldürülüyor. Kadınlar sürekli taciz, tecavüz ve şiddetle karşı karşıya kalıyor. Kadının beyanı esas alınmıyor. Dolayısıyla kadın sığınakları çok önemli bir konu. Her mahallede ilçe nüfusuna bağlı olmaksızın kadın sığınakları kurulmalıdır. Bu sığınakların yönetimi ve denetimi bağımsız kadın örgütleri ile ortaklaşa yürütülmelidir. Bu sığınaklarda kadınların güçlendirilmesi, örneğin meslek edindirilmesi için kardeş yerel yönetimlerle de bu konuda dayanışma içerisinde olunmalıdır. Diyelim bir yerel yönetim bunu kuramıyor, diğer yerel yönetimin gücü varsa destek sağlamalıdır. Bu bizim için çok önemli.
Sevda: Beşiktaş yerelinde tacize, tecavüze ve şiddete karşı kadınları güçlendirecek özel çalışmalar yapacağız. Yerel yönetim bünyesinde de bununla ilgili sokakların aydınlatılması çalışması yürütülecek. BDP’li yerel yönetimlerde olduğu gibi yerel yönetim bünyesinde taciz, tecavüz, şiddet ve mobing uygulayan çalışanlar kesinlikle istihdam edilmeyecek, eğer halen çalışıyorlarsa da işten çıkartılacaklar. Bu bizim kesin sözümüz. Vaat değil, bu bir söz.
Ebru: Sekiz yıl önce çocuk doğurduğumda ben Şişli, Pangaltı’da yaşıyordum. Kocaman bir de bebek arabası almıştı annem torununa, en havalısından. Fakat ben o arabayı hiç kullanamadım. Çünkü Şişli’de o arabayı sürebileceğim bir yer yoktu. Kaldırımlarda da kullanamadım. İlk defa, bu da üzüntü verici ama, engellilerin bu şehirde nasıl sorunlar yaşadığını kendi çocuğumla birlikte fark etmiştim.
Sevda: Kadınların sokakta her gün, her saat rahatça yürüyebilmesi için örneğin aydınlatma çalışması gibi çalışmalar hepimizin gündeminde var. Taciz, tecavüz ve şiddet uygulayan erkekler için önlem, tacize uğrama riskini artıran karanlık cadde, sokak, park gibi alanların aydınlatılması, yol ve kaldırımların çocuk arabalı ve yüksek topuk giyen kadınların rahat yürüyebileceği hale getirilmesi, bir de kadınların barınma hakkının güvence altına alınması gerekir. Bu çok önemli. Yalnız yaşayan, ekonomik açıdan yeterli gücü olmayan, sığınaktan çıkan kadınların ve lgbti bireylerin barınma sorunlarına verilecek destek yerel yönetimlerin sorumluluğu dahilinde olmalıdır. Beşiktaş ilçesi sınırları içinde cinsiyetçi, ırkçı ayrımcı ilanlara kesinlikle yer vermeyeceğiz. Lgbti bireylerin yerel yönetimde temsil edilmesini sağlayacağız. Ayrıca lgbti bireylerin kamusal alanda sağlanan hizmetlere ulaşmasının önündeki tüm ayrımcı, cinsiyetçi uygulamaları kaldıracağız. Kadınlar gibi lgbti bireylerin de yerel yönetimlerde istihdamında öncelik verilmesini sağlayacağız.
Asya: Hepimiz çalışan kadınlarız ve işyerindeki mobing ve taciz önemli bir konu. Bazen uzun süre işyerinde yaşadığımız tacizleri fark edemeyebiliyoruz. İşyerindeki taciz nedir, hangi eylemler ya da davranış taciz olarak adlandırılmalı. Mobing nerede başlar nerede biter, mobinge uğradığımızda bu konuyu nereye taşıyacağız? Bu konularda çok bilgili değiliz. Her gün yan yana çalışıp, sürekli temas ettiğiniz insanlardan, erkeklerden böyle bir şey beklemiyorsunuz zaten. Dalga geçiliyor adına espri deniyor. Bir tokalaşma bile yeri geliyor tacize dönüşebiliyor. Bunu yerel yönetimde gerçekten görünür kılmak, bunların aslında birer mobing olduğu, birer taciz olduğu ve bunu gerçekleştiren kişilere yönelik yaptırımların olması çok önemli. Öncelikli sorun bunların tanımlanmasıdır.
Hikmet: Bu tanımlama beraberinde bir iç eğitimi de gerekli kılıyor değil mi?
Asya: Doğru, personeli bu konuda kadın-erkek ayrım yapmadan bilgilendirmek, sürekli eğitimler vermek konuyu gündemde tutmak bakımından da çok önemli. Doğru yaptırımların da önemi var, örneğin erkeklerin maaşının kesilmesi önemli bir yaptırımdır. Eğitim çok daha önemli.
Ebru: Yerel yönetimlerin çok sayıda mahalleyi kapsaması bakımından kadınların okul sorunu olduğunu da düşünüyorum. Çocuğu olan kadınlar için okul önleri bir sosyalleşme alanı aynı zamanda. Özellikle de ilköğretim kısmı. Bunun dışında da okulların kapasitesi, tuvaletlerinin sağlığı vb yine doğrudan ev içinde doğrudan kadınları etkiliyor, hastabakıcılık ya da temizlik görevleri açısından. Biliyorsunuz hükümet yeni bir eğitim yasası da getiriyor. Okulları yerel yönetimlere bağlamayı da düşünüyor. Öğretmenlerin iş akdi de yerel yönetimler üzerinden olacak. Ben de öğretmen olduğum için konuyu biliyorum. Bunlara ilişkin HDP söz ürettiğinde neler söylemelidir. Çünkü okullar doğrudan kadınları ilgilendiren yerler. Biraz önce konuşulan taciz meselesinde olduğu gibi liselerde kız öğrencilerin özellikle iktidar ilişkiler bağlamında erkek öğretmenler tarafından taciz edilme olasılığı çok yüksek. Tacizin ne olduğunu kız öğrencilerin bilmemesi bir büyüğünden beklememesi onları buna açık hale getiriyor. Yerel yönetimlerin bu konuya da ilişkin çalışmaları, kadınları güçlendirici yöntemleri olmalı.
Seyhan: Ben HDP eş kadın adayı olduğum zaman annemden, ailemdeki diğer kadınlardan çok destek gördüm. Beyoğlu’nda bir seçim standı açtık. Bir gün ben stanttayken bir erkek geldi. Eğitimli, gayet entelektüel görünen birisi. Öncelikle gençliğimden, yaşımdan dem vurdu, “Yaşın küçük, yapamazsın” dedi. Sonra diğer eşbaşkan adayı Korhan Gümüş için “Ha” dedi, “görünürdeki sen olacaksın, yönetimde Korhan olacak.” Hayır dedim, böyle bir şey asla olmayacak.” Gerçekten de seçildiğim zaman böyle bir şey asla olmayacak. Sonra eğitimimden vurdu, onun da cevabını verince bu sefer başörtümden vurdu.
Ebru: Okulda da ben BDP’li olduğumu söyleyip seçim propagandası yapıyorum. Seyhan’ın başörtüsü meselesini soruyorlar. Ancak başörtüsünü mesele etmenin de kadın bedenine yönelik bir müdahale olduğu anlatılınca, özellikle kadınlar ikna oluyor.
Seyhan: Başörtüm benim başıma gelen en güzel şey. Bir dezavantaja dönüşeceği hiç aklıma gelmemişti. Kadın sığınakları kadınların korunabilmesi açısından çok gerekli. Ama tek başına yeterli olmayan bir şey. Bir kere aile içinde yakınları tarafından taciz edilen ve bunu söyleyemeyen çok fazla kadın var. Bu kadınlar ciddi psikolojik sorunlar yaşıyorlar. Bu kadınlara destek sağlamak, desteğe kolayca ulaşabilecekleri araçlar yaratmak gerekir. Telefon yoluyla olur, kurulan kültür ve dayanışma merkezlerindeki psikologlar eliyle olur, bu kadınlarla ilişki kurulmalı. Psikoloğa, avukata gitmek aynı zamanda para demek. Kadın danışma merkezleri bu hizmetleri ücretsiz vermeli. Yüzünü, kimliğini açıklamadan telefonla psikolojik destek alabileceği bir sistem olmalı. Kürdistan’dan ya da başka ülkelerden gelen kadınların anadil sorunu var. Sinemaya, parka gitmeyi bırakın, bunlar çok lüks kaçıyor, bir hastaneye dahi gidemeyen bir sürü kadın var. Fatura yatıramıyor, bankadan kağıt geliyor, bununla ne yapacağını bilmediği için evine haciz geliyor. Çünkü Türkçe bilmiyor, okuma yazması yok. Taciz bütün kadınların korkulu rüyası. Kadına şiddet uygulayan, taciz eden erkekler için rehabilitasyon merkezleri kurulması lazım.
Hikmet: Sığınma evlerindeki kadınların güçlendirilmesi için neler yapılmalı? Kadınlar bir süre barınıp eski koşullarına döndüklerinde aynı süreci yeniden yaşıyorlar.
Feray: Az önce kadınları güçlendirmek için alınacak önlemlerden bahsetmiştik. Sığınaklarda rehabilitasyon merkezi olacak, psikologlar kadınlara yeni hayatlarına dönük destek verecek. Bunun dışında kadınların meslek edinmesi sağlanacak. Burada önemli olan kadınlara kendi başlarına ayakta durabilmelerini, ekonomik olarak geçinebilecekleri bir meslek sağlamak. Eğitimini aldı, artık bir mesleği var, istihdamda kadınlara öncelik sağlanacak. Barınması için ev olanağı sağlanacak. Sığınma evlerinde kadını güçlendirecek her şey tamamlandıktan sonra, kadın sığınma evinden ayrılacak. Yerel yönetimlerde kadın dayanışma büroları olacak. Seyhan’ın da bahsettiği gibi, her dilden hizmet veren personelin bulunduğu bürolar. Çünkü İstanbul’un sonradan göç alan mahallelerinde Bulgaristan’dan veya başka bir ülkeden göç eden kadınlar var. Arap, Kürt, Ermeni kadınlar var. Birçok kadın Türkçe bilmiyor. Aslında erkeklerin de böyle ihtiyaçları olduğunu söylemek gerekir. İlk adım istasyonları olacak. Bu merkezleri bağımsız kadın örgütlerinin de desteklemesi ve onlara birlikte yönetmek çok önemli. Çalışanların kadın olması ve kadın duyarlılığına sahip olması gerekir. Zaten mahallelerde kadın meclislerini örgütleyip güçlendiğimizde, kadınlar ileride artık bu merkezlere ihtiyaç duymadan yaşayabilecek duruma gelecekler. Mahallelerde bugünden kurduğumuz bu ilişkiyi seçimden sonra da sürdürmek, kadınların erkekler tarafından uğradıkları haksızlıklara karşı güçlenecekleri, mücadele edecekleri konuma gelebilmelerini sağlamakla görevliyiz.
Asya: Sığınma evleri tek başına yeterli değil. Kadınlar sadece sığınma evlerine mahkum edilmemeli. Yerel yönetimler şiddete, tacize uğrayan, ekonomik gücü olmayan kadınları ekonomik olarak desteklemeli. İhtiyacı oranında kadınların ev kirası yerel yönetim tarafından karşılanmalı. Ayrıca kadınların kesinlikle güvenliğinin sağlanması gerekir. Kadın kocasından boşanıp yeni bir hayat kurduğunda da eski kocası tarafından öldürülebiliyor. Bu nasıl önlenebilir? Şu ana kadar buna benim de bulduğum bir çözüm yok ama çözümü biz kadınların ortak akılla bulması lazım. Eğitimin önemini bir kez daha vurgulamak lazım. Erkeğin, kadının zihniyetinin değişmesi ve kadınların her şekilde örgütlenmesi gerekir. Tek başına kaldığı yerde her türlü erkek egemen şiddete açık hale gelmektedir. Ama bir örgütlülüğü varsa kendi örgütünden güç alır.
Seyhan: AKP döneminde kadın cinayetleri çok fazla arttı. AKP kadını eve kapatan politikalarıyla kadınları erkeklere mahkum ediyorlar. Bu psikolojik olarak erkekte “ben senden daha güçlüyüm” duygusunu da yaratıyor. Erkekler kaba kuvveti üstünlük olarak değerlendiriyorlar. Bu konuda ciddi önlemler almak lazım. Belki kadınlara savunma sporları dersi verilmesi ve bu derslerin yaygınlaştırılması gerçekten mantıklı bir şey. Lgbti bireylere de değinmek istiyorum. Lgbti bireyler kendi yönelimlerinden dolayı toplumdan dışlanan bireyler. Lgbti bireylere sürekli hasta muamelesi yapılıyor ve lgbti bireyler sürekli hasta olmadıklarını kanıtlamak zorunda kalıyorlar. Vatandaşlık hakkımız olan sağlık hizmetlerinden toplu taşıma vb hizmetlerden eşit olarak yararlanamıyorlar. HDP olarak lgbti bireyler içinde sığınma evleri açmalıyız. Homofobi cinayetlerine ve şiddete karşı önlemler geliştirmeli, lgbti bireyleri için de pozitif ayrımcılık uygulanmalıyız. Cinsiyetsiz kentler yaratmak zorundayız. Tarlabaşı’ndan Süryaniler sürgün edildi. Ermeniler sürgün edildi. Trans bireyler şehir dışına sürüldü. Şimdi de kentsel dönüşüm adı altında gelir düzeyi düşük insanları kent merkezlerinden sürmek istiyorlar. Bu sistem ötekileri yok etme, sürme, daha zengin olanların hayatlarını kolaylaştırma üzerine kurulmuş. Buna karşı bir bilinç sergilemek lazım. Kentsel dönüşümün AKP iktidarına ve iktidar yanlısı yerel yönetimlere sağladığı rantı ifşa etmemiz lazım. Biz bu yağmayı durdurmak için HDP olarak kentsel dönüşüm yerine, yerinde ve yerelde dönüşüm yapmayı planlıyoruz. Son söz olarak, kadının birçok kimliği var ancak kadın her şeyden önce bir kadındır ve kadın olarak bir kimliği vardır. Biz kimsenin annesi, bacısı, şusu busu değiliz. Bizler sadece kadınız ve varız.
Hikmet: Seçim çalışmaları sırasında kadınlarla yeterince bir araya gelebildiniz mi? Kadınlarla yapılan toplantılarda, ziyaretlerde sizi etkileyen, farklı bulduğunuz neler yaşadınız?
Ayşe: Ben kendi çalıştığım bölgede henüz özel olarak kadınlarla buluşamadım. Biz Şişli olarak bir kadın bildirgesi hazırladık, bunun çalışmasına başlayacağız. Arkadaşlar şu anda ev ziyaretleri için randevular alıyorlar. Ama şöyle bir şeyden de bahsetmem lazım. Ben kadın meclisinin varlığının eksikliğini hissediyorum. Yani Şişli’deki çalışmalarımda HDK/HDP Kadın Meclisi’nin eksikliğini hissediyorum. Hem HDK/HDP’nin kendi kadın meclisinden bahsediyorum hem de bileşenlerin kadınlarından bahsediyorum. Biz on kadar kadın bir araya geldik ve bir kadın bildirgesi hazırladık. İlk olarak, Pangaltı metro durağı çıkışına gittik ve orada kadın bildirgesini dağıttık. Ben de orda bir konuşma yapacaktım. Herkese çağrı yapmıştık fakat gelen olmadı. Dışarıdan gelen feminist arkadaşlardan bir iki kişi oldu. Kadın meclisinden doğru gelen olmadı. Sonuç olarak arkadaşlar orada bir konuşma yapmamı istemediler. Fakat biz orada halayımızı çektik, gelen geçenlerle konuştuk. Başka bildirileri elinin tersi ile çeviren kadınlar, kadın bildirisi dağıttığımızı görünce koşa koşa gelip aldılar.
Mukaddes: Ayşe’nin de söylediği gibi, bu seçim kampanyasında, seçim kampanyasının kadın cephesinden bir kez daha örgütlenmesi gerektiğine inanan biri olarak bunun karşılığını henüz göremediğimi söylemek istiyorum. Sorunun esası, ilçelerde kadın meclisi örgütlülüğünü yaratmanın güçlükleri. Eşit temsile giren kadın arkadaşlarımızın, kadın yoldaşlarımızın kendi dışımızda kalan kadınları siyasete çekme konusunda yaşadığımız zafiyetin bu seçimde de devam ettiğini görüyorum. Bunu söylerken, şu siyaset bu siyaset ayrımı gözetmiyorum. Her yerde bu yaşanıyor. Bütün partilerimizde bütün bileşenlerimizde bu yaşanıyor. Biraz daha kişisel kalıyor. Mesela çalışmaya başladığımızda bir hafta sonu bir kadın kahvaltısı örgütlemek için neredeyse iki üç kişi çalışabildik. Ayşe’nin dediği gibi, bizim fikirlerimiz sokaktaki kadında gerçekten karşılık buluyor. Fakat bizimle sokaktaki kadının arasında zinciri örecek kadın meclisi örgütlülüğümüz ve inisiyatifimiz zayıf. Bu toplantı vasıtasıyla, burada bulunan HDP kadın eşbaşkan adayları olarak bu durumun tartışmaya açılması için bir çağrının yapılmasını öneririm.
Sevda: Kadınlarla buluşmalar konusunda, Beşiktaş ilçesi bir dokunup bin ah işiteceğiniz bir ilçe. Beşiktaş HDK/HDP’nin daha önce hiç örgütlenmediği bir ilçe. Hiçbir bileşenin de örgütlü olmadığı bir ilçe. CHP’nin yüzde 70-80 oy oranının olduğu bir yer ancak onun dışında ciddi bir siyasi temasın olmadığı bir ilçe. HDP ilçe teşkilatımız yok. HDK meclisi var. HDK meclisi seçimle birlikte kendini HDP’ye adapte etmiş bir bileşim. HDK meclisinin kuruluşu da çok yeni. Gezi direnişi sonrasında, direnişe katılan kişilerce kurulmuş. Gezi ruhu HDK meclisine yansımış diyebiliriz. Bunun avantajı olduğu gibi dezavantajı da var. Hiç olmadığımız bilmediğimiz bir yerde çalışma yapmaya çalışıyoruz. İnsanlarla yeni yeni temas etmeye çalışıyoruz. Bizi ev toplantılarına taşıyacak ilişkileri henüz kuramadık. Mahalle mahalle gezmeye başladık. Kartal meydanda her gün stant açıp, ajitasyon yapıyoruz. Standımıza gelip giden kadınlar oluyor, özellikle genç kadınlar. İlçeye özgü kendi kadın bildirgemizi çıkardık, pazara gidip dağıttık. O zaman Beşiktaşlı kadınlarla ilişki kurabildik. Kadınlar kadın seçim bildirgemizi acaba bunlar ne diyor, siz kimsiniz diyerek aldılar. Geri çeviren tek tük kadın oldu. Ama biz kim olduğumuzu bıkmadan usanmadan anlatmaya devam edeceğiz. HDP’nin her yerde yaptığı gibi çok kıymetli bir çalışma yapıyoruz. Bu çalışmaların boşa gideceğini düşünmüyorum. Kadınlarla ilgili çok umut verici şeyler olduğunu düşünüyorum. Ama zaten bu bir seçimlik bir çalışma değil. Ne İstanbul’un ne de memleketin meselesi öyle birkaç aylık meseleler değil.
Asya: Demin Ayşe şimdi Sevda konuşurken baktım, sadece bizim ilçemizde değil herkesin ilçesinde aynı sorun var. Bu olumsuz bir durum, keşke sadece benim ilçemde bu sorun olsaydı. Şans der geçerdik ama seçim çalışmaları kadınlarla buluşmalar bakımından çok zayıf geçiyor. Biz de ilçemizde bir kadın toplantısı yaptık ancak tüm bileşenlerin kadınları katılmadı. Örgütlü olmayan kadınlara da ulaşamadık. Sadece BDP’li kadınlar geldi. O kadınlar da DÖKH’li kadınlar olduğu için farklı bir araya geliş olmadı. Kadın adayların olmasından memnunlar. Ama pazar ziyaretlerinde kadınlardan çok olumlu tepkiler aldım. Bir erkek arkadaş bizi tanıtıyordu. Etraftaki kadınların yüzlerinde hoş bir gülümseme vardı. Üstelik sadece Kürt kadınlar değil, değişik kesimlerden kadınlardı bunlar. “Eyüp ilçemizi bir kadının yönetmesini tabii ki isteriz, hadi hayırlısı, inşallah” diyenler oldu. Sadece orta yaşın üstünde bir kadın, sanırım CHP’liydi “İyi güzel de, hadi birleşin de şu AKP’yi götürün” dedi. Ben de “Biz çabaladık ama gelmediler” dedim. “Biz kendi iddialarımız olan bir partiyiz, CHP’yle birleşmeyiz” diye devam ettim. Biz alacağız bu seçimi deyince, üstelik bunu bir kadın söyleyince hoşlarına gidiyor. Bir kadın başkan görmek istediklerini söylüyorlar. Eyüp bildiğiniz gibi muhafazakar bir ilçe. Kadın eşbaşkan adayın olması ilgi çekiyor. Şimdiye kadar hem kadınlardan hem de erkeklerden olumlu tepkiler gördüm.
Feray: Seçim kampanyası başladığından beri dört mahallede kadın toplantısı yaptık. Kadınlar daha çok dinleyici, bu çalışmanın aktif öznesi değiller. Eşbaşkanlık toplum tarafından yeterince anlaşılmış bir şey değil. Esnaf ziyaretlerinde şöyle şeylerle karşılaştım. Tanıtırken eşbaşkan, eşbaşkan yardımcısı deniyor. Ya da başkan ve eşbaşkan diye sunuluyor. Bu algıyı değiştirip dönüştürmek, doğru içeriğe kavuşturmak biz kadınların sorumluluğunda olan bir şey. Benim seçim bölgem GOP’da daha çok Kürt kadınlar var. Ben Türkçe konuşuyorum onlar Kürtçe konuşuyor ama birbirimizi anlıyoruz. Aslında kadınlar kendi sorunlarının çok farkında. Ama bu sorunları nasıl açığa çıkartabilirler, bu sorunlardan nasıl kurtulabilirler, bu örgütlü mücadelenin ve kadın örgütlülüğünün kazandıracağı bir durum. Benim bölgemde kadın örgütlülüğünü bilen, kadın dilini kurabilen beş altı kadın arkadaşımız olsa ben çok şey yapabileceğimize inanıyorum. Kadınlar bu örgütlülüğe hazır, evde ne yaşadıklarını çok iyi biliyorlar. Ama yaşadıkları hayatı değiştirebileceklerine pek inanmıyorlar. Ev işi, hasta bakımı, çocuklar onlara kalıyor. Ana dilleri Türkçe olmadığı için bir çoğu kamusal alanda sorun yaşıyor. Kreşler açmalıyız, bu kreşler çok dilli olmalı, servis hizmeti olmalı. Yaşlılar için servisle götürülüp getirilen sosyal merkezler olmalı. Kadınların evde üstlerine kalan işlerin toplumsallaştırılması çok önemli. Bunu yapmadığımız sürece kadınlar politikaya da zaman ayıramıyorlar. Seçim bürolarına kadın arkadaşlar gelmiyor diyoruz. Ama kadınlar isteseler de gelemiyorlar. Bürolarda erkek yoğunluğu var. Kadınlar, büroların önünden geçtiğinde, içeride kadından çok oturan erkekleri görüyorlar. Biz kendi bölgemizde bunu değiştirmek için gruplamalar yaptık. Her gün büroya gelebilecek kadınları belirledik, kadın görünürlüğünü artırmak için. Bu seçim bizim için bir zemin, bunun yarınını kurmak için mücadele etmemiz gerekiyor. Hayatla temaslarımızı koparmamamız gerekiyor. Bu teması kopardığımızda kadın kendi kaderi ile baş başa kalıyor. Birlikte güçlenme, birlikte örgütlenme olmadığı müddetçe belli kadınların politikleştiği bir hayat çıkıyor ortaya. Kadınlar arasında bir hiyerarşi oluşuyor. Karma örgütte mücadele eden kadınlar olarak kadın olmanın zorluklarını biz de yaşıyoruz.
Asya: Demin söylemeyi unuttum. Kadın toplantımızda gördüğüm bir şey, gelenler her ne kadar BDP’li kadınlar da olsa, kadınlar konuşma yapmakta zorluk çekiyor. Seyhan’ın da işaret ettiği gibi, kitleler karşısında konuşma konusunda biz kadınlar çekingeniz. Sadece kadınlardan oluşan bir topluluk dahi olsa zorlanılıyor. Bizim o toplantımızda bir kadın, daha önce yapılan bir toplantıda kendi içinde konuşup konuşmama konusunda bir sıkıntı yaşamış, sonra bana birisi söyledi. Ben de toplantıda kadınlara siz niye konuşmuyorsunuz, söz almıyorsunuz dedim. Bu kadın arkadaş, “Ben çok heyecanlanıyorum, söz almak konusunda tereddüt ediyorum, ağzımdan yanlış bir şey çıkar korkusu yaşıyorum, heyecandan söyleyeceğimi unutuyorum” dedi. Ben de “Hiç sorun değil, kalk konuş” dedim cesaret verdim kendisine. Kalktı konuştu. Duygularını biraz da öfkeli anlattı. Mahallede yaşadığı bir ayrımcılıktan bahsetti. Kendisi Kürt bir kadın. Kürt oluşundan, giyiminden kuşamımdan dolayı komşuları ayrımcılık yapıyormuş. Komşuları da Arnavutmuş ama Arnavut kimliğini taşımıyorlar, asimile olmuşlar. Kendisi de bu konu hakkında konuşurken ayrımcılık yaptı. Tepkiyle konuşuyordu aslında. Bu beni oldukça etkiledi. Biz HDP ilçe büronun açılışını yaptığımızda çok heyecanlandım. Bu heyecanımı da arkadaşlarımla paylaştım. Bana sıra geldiğinde konuştum. Erkek eşbaşkan adayımız bir konuşma metni hazırlamış, ona sıra geldiğinde heyecandan elindeki metni bile okuyamadı. Bir erkek olarak kendine güveni olduğu için metnine çalışmamış. Biz geçtiğimiz Cumartesi ayrıca bir kadın seçim bürosu açtık. Ama seçim büromuzun açılışını Sırrı Süreyya Önder’le yaptık. Pınar Aydınlar gelemedi. Açılışta önce ben konuşacaktım sonra S.S. Önder konuşacaktı ancak yetişmesi gereken başka bir yer olduğu için ben sıramı ona verdim. S.S. Önder konuştuktan sonra kalabalık dağılmaya başladı. Ben konuşmamı tamamen kadınlara yönelik yaptım. Biz kadınlar artık yönetmeye talibiz ve bunun için aday oldum dedim. Bu orada bulunan kadınların çok hoşuna gitti, çok olumlu tepkiler aldım.
Feray: Topyekun hayatı nasıl değiştireceğiz. Birlikte nasıl demokratik siyaset yapacağız, yoksullukla nasıl mücadele edeceğiz, aynı zamanda çoğulcu bir yapıyı nasıl bir arada barındıracağız. HDP halklar arasındaki düşmanlığı gideren, barışın nasıl kurulacağı yönünde bir mücadele anlayışı kurup yerleştirmeye çalışan bir parti. Amaç sadece yerel yönetimleri kazanmak değil. Seçim bugün bizim için bir araç, HDP’yle hayatı nasıl kuracağımızı konuşuyoruz. Demin konuştuk, toplumu sadaka toplumu yapmak istiyorlar. Bu çalışmada yer alan tüm bireylerin bu mücadelenin özneleri olduğunu hissetmesi çok önemli. Biz onlar için değil, hep birlikte bir mücadele yaratmak için yola çıktık.