Kobanê’deki savaş ve direniş tüm şiddetiyle devam ediyor. IŞİD çetesinin elindeki ağır silahlara karşı ferdi silahlarıyla çatışmak durumunda kalan YPG ve YPJ güçlerinin tarihi onurlu direnişini artık hiçbir güç inkar edemiyor. Kobanê’deki direniş öyle bir hal aldı ki, geleceğin siyasi dengelerini oluşturacak bir alana dönüştü.
Şimdi bölgenin geleceği açısından söz sahibi olmak isteyen güçler, Kobanê’ye yardım etmiş gibi görünmenin çabası içine girmektedirler. Suriyeli değişik Kürt örgütlerinden oluşan ENKS ve TEV DEM arasında en son yapılan anlaşma da bu durumu güçlendiriyor. 200 civarında peşmerge ve ağır silah geçişinin sağlanması üzerine gerçekleşen tartışmayı da önemsemek gerekmektedir. Son dönemde bu yönlü yaşanan gelişmelere bakıldığında Kürtlerin kendi iç birliğini sağlama yönünde belli bir çabanın yeniden ortaya çıktığı görülmektedir. Bu gelişmelere Kürdistan mücadele cephesinden bakıldığında, tüm Kürtlerin ortak çıkarı olan demokratik ulus birliğinin sağlanması yönünde yaşanmaktadır. Bu gelişmeleri kuşkusuz demokratik ulusal kongre ile taçlandırmak artık bir zorunluluk olarak kendisini dayatmaktadır. Suriye’deki Kürtlerin sağlayacakları iç birlik anlaşması, tüm Kürt siyasal güçleri açısından esas alınıp, en üstten dört parçadaki Kürtler arasında sağlanacak bir birliğe dönüşmesi tüm Kürtlerin çıkarına olacaktır.
Kobanê’nin çok zor şartlar altında ve bu kadar uzun süreli direnip düşmemesinin yaratmaya başladığı siyasi sonuçlar karşısında ne yapacağını şaşıran ve siyasi tutumunu giderek değiştirmek zorunda kalan güçler var. Uluslararası güçlerin Kobanê’deki IŞİD çetelerini bazen bombalaması, YPG’li savaşçılara çok sınırlı da olsa -ki attığı mühimmat ancak oradaki birkaç saatlik çatışmaya yetebilir- havadan yardım atması ve Suriyeli Kürtlerin kendi iç birliğini sağlaması yönünde işleyen süreç, bununla ilgilidir. Güney hükümetinin yaklaşık iki yüz kişilik peşmerge grubunu ağır silahlarıyla birlikte Kobanê’ye göndermeye dönük oluşturduğu gündem de bununla ilgilidir.
Sabah akşam Kobanê’nin düşmesini bekleyen Türk devleti ve AKP hükümeti, yaşanan bu gelişmeler karşısında durumu toparlamada zorlandı. Kobanê’ye farklı emellerle girip tampon bölge oluşturma dayatması, uluslararası platformda sonuç vermedi. PYD’yi de terör örgütleri listesine sokma çabası henüz tutmadı. Bakur’dan başlayıp tüm Kürdistan’a yayılan serhildan sürecinin ortaya çıkardığı toplumsal sonuçlar da tüm bunların üstüne eklenince Türk devleti ve AKP hükümeti, Kobanê’ye dönük izlediği politikayı gözden geçirmek zorunda kaldı.
Son günlerde yapılan konuşma ve geliştirilen yorumlarda, Kobanê’ye ne kadar destek verdiklerini anlatmaya çalışıyorlar. Kobanêli halkın arasından bazı kadın ve çocukları sınırın Bakur tarafında kabul etmiş olmalarını ve bazı yaralıların tedavi için kapıdan geçirilmesini, büyük bir yardım olarak ortaya koymaktadırlar. Oysa sınırları geçen halkın bir kısmı, adeta suç işlemişçesine günlerce sınıra yakın yerde tutuklu bırakıldı. Kobanê’den gelen hasta ve yaralılar, günlerce kapıda ölüme terk edildi. Kapıdaki yaralılar kurtarılabilecekken kan kaybından dolayı can verdi. Bu cinayet değil de nedir, bunlar ciddi bir halk serhildanına yeterli gerekçeler değil midir?
Karşı karşıya kalınan tüm bu gerçeklere rağmen halkın serhildanını sorgulayıp duruyorlar. Önce HDP’nin halkı sokağa neden çağırdığını yargılayıp durdular. Şimdi de Kürt Halk Önderi’nin kardeşi Mehmet Öcalan aracılığı ile halka yaptığı çağrıyı yargılamaya başladılar. Ama Türk devleti ve AKP hükümetinin hiç kendini yargılama çabası yok.
Kürdistan’ın her dört parçasındaki ve yurt dışındaki Kürtleri bütünlüklü olarak, bu kadar öfkelendirip ayaklandıranın neler olduğunu bilmezlikten, görmezlikten geliyorlar. Oysa ki yaşanan tüm bu gelişmelerin asıl sorumlusu kendileridir. Karşılıklı yaşanan ölümlerden de devlet ve hükümet sorumludur. Kobanêli Kürtler bu denli şiddet ve anlık ölüm tehdidi altındayken, düştü düşecek deniliyorken, onlarla kardeş olan yakın akraba olan Bakurlu Kürtlerin sıcak yatağında yatmasını beklemek ve bunu telkin etmek, akıl almaz bir durumdur. Tüm Kürtlerin Kobanêli kardeşleri için insani yardım koridorunun açılmasını talep etmek ve bu yönlü seslerini dünyaya duyurmak açısından, her yerde ortak refleksle serhildana kalkmış olması, AKP devletinin asla yargılayacağı bir suç değil, tersine haklı bir mücadele süreci olarak gelişmiştir.
Dolayısıyla bu haklı mücadeleye çağrı yapmış olmak da bir suç olarak ele alınamaz. Dünyada şiddetle en çok yüz yüze kalmış bir halk olan Kürtlerin neden şiddet kullandığı soruluyor. Taraflarca araştırılması gereken bazı taşmış davranışlar yaşansa da Kürtler kendilerine karşı kullanıldığı düzeyde bir şiddeti esasen kullanmamışlardır. Kobanê’ye küçük de olsa bir kapının aralanmasını, Kürtlerin bu görkemli serhildan duruşuna bağlamak ve gelişen serhildanın hakkını teslim etmek gerekmektedir.
(Özgür Gündem – 27 Ekim 2014 – Zilar Sterk)