Sömürge faşizminin artık yeni bir resmi ideolojisi var. AKP’nin, Türk milliyetçiliği ve anti-komünizmle tanımlanan eski resmi ideolojinin unsurlarını da sentezine katarak oluşturduğu bu yeni resmi ideolojinin ambalajı “Yeni Türkiye”. Erdoğan’ın “Yeni Türkiye”si, milleti ve milliyetçiliği yeniden tanımlayarak, faşizmin ideolojik temelini neoliberalizme uygun hale getiriyor.
AKP , “Tek bayrak, tek millet” tekerlemesinden, ulusu Türklükle tanımlayan ırkçı “millet” kavramından vazgeçmiyor. Türk milli bilincini güçlü bir tarihi ve sosyokültürel temele oturtma iddiasıyla, “Sünni-Hanefi Anadolu Kültürü”ne ve Osmanlı geçmişine dayanan geleneksel İslamcı-muhafazakar ideolojiyi resmi ideoloji katına yükseltiyor. AKP, yeni bir Türk-İslam Sentezi yapıyor ve resmi ideolojinin “ulusal çıkar”, “ulusal düşman” kavramlarını bu temel üzerinde yeniden tanımlıyor.
AKP’nin “milli birliği”, Türk-Sünni-Hanefi olmayanın dışlanması, hizaya getirilmesiyle sağlanıyor. Bu “toplumsal birlik” modelinde, toplumdaki tüm farklılıkların Türk kültürel kimliği içinde eritilmesini öngören eski resmi ideolojinin “eklemleyici” zorlamasının yerini, ulusu Türk-Sünni-Hanefi egemenliğinin “ötekilere” kabul ettirilmesi, “ötekilerin” hak öznesi olmaktan çıkarılması, zımmileştirilmesi (zımmi: Osmanlı’daki gayri müslimlerin statüsü) ve kanaatkarlığa zorlanması alıyor. Böylece Türk, Sünni-Hanefi iradesine tabii kılınan devlet, nüfusunun bir kısmına karşı açık bir savaş içinde tanımlanıyor.
AKP’nin Yeni Türkiye’sinde “ulusal çıkar”, çoğunluğun iktidarını azınlığa karşı korumak olarak belirleniyor. Yurttaş olan ama ulusa dahil sayılmayan Alevilerin, Kürtlerin, yüksek öğrenimli/vasıflı işçilerin “milli iradenin egemenliğine boyun eğdirilmesi” için devlet ve “toplumun” hep birlikte “bastırması” savunuluyor, kışkırtılıyor. Polis, jandarma, (ve hatta belediye zabıtası) ile “azınlığa” yöneltilen resmi şiddet, “mahalle baskısı” kılığına sokulan gerici-faşist saldırganlık kışkırtılarak “karşı konulmazlaştırılmaya” çalışılıyor.
AKP iktidarı “ulus”u kendisini Türk olarak tanımlayan Sünni-Hanefi AKP seçmenine indirgerken, kendisine yönelen muhalefeti, sapkın, suçlu, yabancı olarak damgalıyor. “Dinsiz CHP-Atatürk, Zerdüşt HDP, piç Ermeni, darbeci Alevi, Haşhaşi Cemaat, satılık basın, ahlaksız üniversiteli”, AKP’nin “Yeni Türkiyesi”nin “iç düşmanları” için kullandığı tanımlar.
Ulusun “doğal ve tarihsel” temellere (Sünni-Hanefi İslam ve Osmanlı geçmişi) bağlı olarak tanımlanması, uluslararası politikadaki “dost” ve “düşman” tanımlarına da damgasını vuruyor. AKP’nin uluslararası politikadaki “doğal ve “tarihsel” dostları/müttefikleri Başbakan Davutoğlu’nun deyimiyle “Osmanlı Bakiyesi”. AKP’nin, hayalini kurduğu Sünni Siyasi İslam blokunun bileşenlerine hastalıklı bir bağlılığı olduğu görülüyor. Erdoğan’ın Darfur canavarı Ömer El Beşir’i himaye altına almasıyla dikkat çeken bu sadakatinin son halkası, AKP hükümetinin IŞİD’e toz kondurmayan, Türkiye’de IŞİD’ciliği (üniversitede, polis örgütünde ve siyasi İslam çevrelerinde) teşvik eden tutumu olarak karşımızda duruyor.
İç politikada neoliberal toplumsal yıkımla halk muazzam bir yoksulluk-işsizlik-güvencesizlik girdabına sokulur, özelleştirilen madenlerde, kışkırtılan inşaat çılgınlığında, ırgat emeğine mahkum tarlalarda perişanlık içinde ölüme mahkum edilirken; dış politikada komşu ülkelerde kışkırtılan mezhepsel, etnik iç savaşlar Türkiye’nin sınırlarından içlerine doğru yayılmaya başlarken, AKP iktidarı, otoritesini yoksul Türk/Sünni-Hanefi yığınlardan aldığı desteği kararlılaştırarak, “mezhepçi faşizm”le sağlamaya çalışıyor.
AKP’nin gözetleme, disiplin, kapatma, dışlama ve kutuplaştırma politikasıyla bütünleşen maneviyata dayalı genel ahlak ve kültürü talim-terbiyeyle yerleştirme hareketi ve kendi “alt toplumunu” yaratmak üzere geliştirdiği sermayeyi güdümleme ve yoksulluğu yönetme stratejisi neoliberal sömürge faşizminin üç temel bileşenini (faşist terör+yukarıdan aşağı muhafazakarlaştırma+neoliberal korporatizm) oluşturuyor. AKP’nin, neoliberal sömürge faşizmine kazandırdığı yeni resmi ideoloji, bütün faşizmlerin ortak özelliği olan demagojik iktidar dilinin muazzam bir örneğini ortaya çıkarıyor: Özgürleştiren itaat, halkçı polis devleti, kürtaj karşıtı/kapatmacı feminizm, cemaatçi liyakat, dışlayıcı eşitlikçilik, “doğalcı” toplum mühendisliği, “gerçek medya ve gazeteciliği” himaye eden sansür ve kıyım, halkçı rant sistemi, parti içi demokrasinin ürünü lider kültü. Orwell 2014’ün Yeni Türkiye’sini görseydi, kitabına 30 yıl öncenin tarihini attığı için hayıflanırdı.
Bu yazı sendika.org sitesinden alınmıştır.