Başbakan kitlesel şiddet dalgalarının en büyüğünü sokaklara çağırıyor.
Her gün üç nefret ayini düzenleyen Başbakan, siyasi ecelini geciktirmek için Türkiye’yi kasıp kavurmayı göze almış.
Ahtapot gibi devlete yerleşmiş “yolsuzluk ve rüşvet” örgütlenmesini kamuoyu zihninde çarpıtma telaşıyla seçimler yaklaştıkça daha tehlikeli bir zemine çekiliyoruz.
Kapkara paltoları, sapsarı yüzleri ve “mutlak yalanlarla” toplumsal bilinçaltına seslenirlerken, katili devlet olan küçücük Berkinimiz ve yaslı anasına barbarca dil uzatma bu “milli çıldırma projesinin” öncü atışları…
Bugüne kadar tarihimizde şahit olmadığımız derecede “akıl, hukuk, vicdan, ahlak, örf” tanımaz nefret çığlıklarıyla toplumun ilkel dürtülerine sürekli “harekete geçsene” mesajı veriliyor.
Dün akşam yayınlanması beklenen “bayrak temalı” seçim propaganda filmi de “dürtüleri” ateşleyecek ve iktidarın çarşafa dolanmış militanlarını “Yeni İstiklal Mücadelesinde” yetkilendiren güçlü silahlarından biri olarak tasarlanmış.
Hürriyet’ten Cengiz Semercioğlu’nun haberine göre mizansen şöyle kurulmuş “karanlıktan çıkan el dalgalanan Türk Bayrağına kastederken “Ak-Gençlik” zınk diye bayrağı alıp yeniden gönderine çekiyormuş”..
Elbette bu klişe bayrak sömürüsü yapan yaratıcı deha, iktidarı yolsuzluk suçlamalarından Türk Bayrağına sarınarak “kurtulma” önerisi yapıyor. .
Yani peşlerine taktıkları anayasal suçlardan rüşvete kadar varan kabarık sicilleriyle yuvarlandıkları tarihsel uçurumun kenarından şimdi de zulalarından bayrak sopasını çıkarıyorlar.
Demek ki en son çıkışa varmak için Türk Bayrağına yapışarak devlet pusu kültürünün dehlizlerinden para-militer sivilleri ortalığa dökmeye kararlılardı.
“Olağanüstü rejime” ihtiyaç hasıl olduğunda yelelerini savurarak dolaşan sopalı, silahlı ajite kalabalıkların sokakları basarak devlete nasıl hizmet verdiklerini yakın tarihimizin “fail-i devlet” toplu linç ve katliamlarından aşinayız.
Dolayısıyla ellerinde Türk Bayrakları, dillerinde tekbir, “dokunulmaz kutsallıkla” donanmış sivil lümpenlik daha da kışkırtılmalı.
Çünkü “Tek bayrakı-Tek milletli” kanlı “milli” damar açılmazsa, “tek despotlu Yeni Türkiye’ye” geçilemezse siyasi kariyerleri edebiyen bitecekti.
Bu yüzden Berkin’imizin vakur cenaze törenine muazzam katılımı görünce geçirdikleri “korku nöbeti”, rüşvetleri çikolata kutusunda teslim aldığı öne sürülen eski bakan’ı insanlığından etmişti.
Ve akşamına da elektrikleri kesilmiş Okmeydanı’nı milli refleksleri kabartılmış, sopalı tekbirli grupların basmasıyla sahnelenen “karşıt görüşlü çatışma” prodüksiyonu Burak Can’ı öldürmüştü.
Cehennemi toplumsal fay hatları kontgerillavari “karanlık çıralarca” kundaklanıyordu.
Urla, Fethiye, Aksaray’da HDP’yi hedef alan ırkçı faşizan saldırılar ve kamu görevlilerin yüksek himayesinde HDP tabelasının indirilmesi, yerine Türk Bayrağı asılması Bayrak’tan medet uman karanlık operasyonlar için işaret fişeğiydi..
Çanakkale’de TKP il örgütüne asılan bir pankartı indirmek için kapıyı kırıp içeri giren polisler gibi..
Kitleleri “tepkisel vecdin” doruklarına çıkarınca “Devlet-millet-polis” yekpare bloku rap rap rap sopalı silahlı “hain avına” çıkacaktı.
Gezide de akılları çıkınca hemen “milli refleks” yönetimi yapıp “örgütledikleri” uzun bacaklı “Kabataş ile Cami” yalanlarıyla sokakları saran linç çeteleri el ele dolaşıma verilmişti…
Daha büyük yalanları üreten büyük yalanlar, Başörtü- Bayrakla örtülmeye çalışılan hırsızlık suçları ve seferber edilen çeteler, operasyonel kışkırtmalarla düştükleri çıkmazdan kurtulacaklarını sanıyorlar..
Ama Cinnetin Tarihi’nde bile bir iktidarın bu kadar kurumsallaşmış derin suçlarını sarıp saklayacak kefen ve bayrak az çıkardı..
Bu yazı Birgün Gazetesi’nin 19 Mart tarihli sayısında yayınlanmıştır.