Her şey önce üniversitede başlar direniş de

ÖMER GÜL…

Aralık ayının içerisinden geçiyoruz. Aralık ayı bu ülkenin ezilenleri için ‘katliamlar ayı’ demektir. Maraş, Cezaevleri ve son olarak Roboski katliamları bu soğuk ayı daha bir soğuk hatırlamamıza sebeptir.

Bu yazı yazılırken Türkiye’nin pek çok üniversitesinde üniversitelilere yönelik gerek sivil faşistler tarafından olsun gerek özel güvenlikler ve polis tarafından olsun faşist saldırılar gerçekleşiyor ve bunlara karşı direnişler sürüyordu. Son bir haftadır üniversitelerde faşist saldırıların arttığı bir durum söz konusu. Her yıl bu dönemlerde üniversitelerde faşizmin yükselmesine alışığız. Ancak bu dönem bu saldırılar hem çok daha yaygın hem de çok daha organize bir şekilde gerçekleşiyor. Bu durum Türkiye’nin siyasal ikliminden özellikle de son birkaç  yıl içerisinde olanlardan bağımsız değil kuşkusuz.

Türkiye’de AKP iktidarının başından beri ciddi krizleri olduğunu, AKP’nin deyim yerindeyse krizlerle doğduğunu söylemek mümkün. Türkiye için kritik bir momentte ülkenin neoliberal düzenle entegrasyonunu sağlamak, Ortadoğu’da diğer ülkelere ‘model ülke’ olma ve küresel güçlerin politikalarının aktif taşeronu olmak ve tabi ki uluslararasılaşan Kürt Sorunu’nu çözme gibi başlıklar AKP’nin ana misyonları olduğu gibi ciddi kriz dinamikleri aynı zamanda. İktidarının ilk yıllarında bu krizleri yönetmekte ciddi zorluklarla karşılaşmadı zira. Ezilenlerin cılız tepkilerini sistem içine kanalize etmekte zorlanmadı. Egemenler arasındaki dengelerde de devlet içerisindeki rakiplerini bir bir ‘haklamak’ konusunda ciddi başarılar gösterdi. Bu haklama işini yaparken liberallerin desteğini almaktan da geri kalmadı. Ancak son 3-4 yılda bu yönetme başarısını gittikçe kaybettiğini söylemek mümkün. 2011 yılından itibaren AKP’nin krizleri daha öldürücü. Misyonlarını yerine getiremiyor ve her gün daha çok krize sürekleniyor. Liberallerin otoriterleşme dediği süreç AKP’nin saldırgan yüzünü daha açıkça göstermesi oluyor. Yine bazı liberaller son günlerde otoriterleşmeden de vazgeçerek ‘faşizme yöneliş’ olarak yorumluyorlar ülkenin durumunu. Ancak ülkenin ezilen kesimleri, sosyalistleri gayet iyi biliyorlar ki faşizm bu ülkede bakidir.

AKP ile birlikte faşizmin de yeniden yapılanmaya tabi tutulduğunu,  faşizmin aygıtlarının neoliberal yıkım politikalarıyla uyumlulaştırıldığını söylemek mümkündür. Devletin içerisindeki oligarşik kliklerin mücadeleleri, kontgerillanın yeniden yapılandırılması, yasaların değiştirilmesi bu uyumlulaştırmanın araçları olarak işlev gördü. AKP iktidarı son yıllarda piyasacı ve gerici politikalarını halka dayatmak için daha çok bunlara başvurdu. ‘Yeni Türkiye’ dedikleri teranenin inşaası ancak bol polis copu bol biber gazı yani bol faşizmle ile mümkün olabilir. AKP’nin artık çok daha görünür olan toplumu kutuplaştırma ya da sağı konsolide etme politikaları basit seçim taktikleri değil faşizmi yürütmenin ve meşrulaştırmanın stratejisidir.

AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın toplumu kutuplaştırma politikalarının karşılığı da faşizmin toplumda yükselişi olarak görüyoruz. AKP politikaları diyalektik olarak hem neden hem sonuç oluyor. Yani politikaları faşizmin yükselmesine neden olurken faşizmin yükselmesi de yine politikaların yürütülmesine neden oluyor. Gerici politikalar, hem toplumu gericileştirirken hem de toplumun talep ettiği en azından onayladığı politikalar olarak çıkıyor karşımıza. Bu şekilde insanların yaşam alanlarına müdahale etmek, yaşam biçimlerini değiştirmek mümkün oluyor. Çünkü ‘milli irade’ böyle istiyor.
Üniversitenin rolü

Üniversiteler tarihten gelen ilerici misyonu ve mücadele geleneği ile AKP için her zaman ‘deplasman’ oldu. AKP’nin en güçlü dönemlerinde bile en çok zorlandığı yer üniversiteler oldu. Temsilcilerinin, bakanlarının rahat rahat gidemediği, piyasacı ve gerici politikalarına karşı ciddi tepkilerin olduğu, Tayyip Erdoğan’ı ODTÜ Direnişi ile karşılayan yerler üniversiteler. ODTÜ Direnişi’nin her şey güllük gülistanlık iken ciddi bir karşı koyuş olduğunu  ve Gezi Direnişi’nin kıvılcımlarından birisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yine her yasayı kolayca geçirirken yıllardır yeni YÖK Yasası’nı bir türlü geçiremediği yer üniversiteler oldu.

Özetle bugün üniversiteler AKP için kritik bir hedef. Üniversitelerde çok daha görünür olan polis varlığı, özel güvenlik şiddeti ve tabi ki yandaş rektörler eliyle yürütülen disiplin soruşturmalarının sayısının artırılması bu hedefi ele geçirmeye yönelik. Ancak şu ana kadar pek bir başarı elde edemedi. Üniversiteler hala AKP’nin politik olarak en zayıf olduğu yerler. Yine son zamanlarda Tayyip Erdoğan’ın her ağzını açtığında ağzından faşizm ve gericilik dökülmesi, sürekli hedef göstermesi de faşizmi tırmandırıyor. Kobane Direnişi sonrası ana akım medya ve AKP’liler tarafından yoğun olarak yürütülen direnişi karalama çalışmaları faşizme yeşil ışık yakıyor. Yeni güvenlik yasasıyla sokağa çıkmayı yasaklamaya çalışan AKP’nin söylemleri ve politikaları da sivil faşistlerin sokağa çıkan insanlara saldırılarının önünü açıyor. Bunu yanında polise sokağa çıkan insanlara karşı sınırsız bir şiddet yetkisi veriyor ve teşvik ediyor.

Üniversitelerdeki faşist saldırılar da böyle okunmalı. AKP iktidarının toplumu kutuplaştıran politika ve söylemlerinden ayrı düşünülmemeli. Faşist saldırılar üniversitelerde direniş dinamiklerini de ortaya çıkarıyor. Faşist saldırılara karşı geliştirilen direnişler bu saldırıların amaçlarına ulaşmasını engelliyor. Türkiye’de AKP ve Tayyip Erdoğan eliyle kutuplaşma devam ettikçe bu çatışma dinamikleri de artacak. Bu dönem üniversitelerde gerçekleşen saldırıların yaygınlığı, eş zamanlı oluşu ve daha organize olması böyle ele alınmalı. Bu saldırıların AKP ile bağı gözden kaçırılmamalı ve direniş çizgisi AKP faşizmine karşı, onun üniversitedeki rektörlerine karşı kurulmalı. Üniversitelerdeki anti-faşist direnişler bu bağlamda ana akım medyanın yazmaktan bıkmadığı ‘sağ-sol’ çatışması görüntüsünü aşarak faşizmin tüm aygıtlarına karşı politik bir direnişe dönüştürülebilir. Ayrıca ülkedeki siyasetin seyri böyle devam ederse ki edecektir üniversitelerde ortaya çıkan bu çatışma dinamiğinin ülkeye de yayılması mümkündür. Bu anlamda üniversitelerdeki direnişler ülke genelinde faşizme karşı örülecek mücadelenin ilk adımı olabilir.

Related Articles

  • ‘Üniversitelerde faşizme geçit yok’
  • Mülkiye biat etmez
  • Kocaeli Üniversitesi’ne polis girdi: 19 gözaltı
  • KOÜ’de bir klasik: Özel güvenlik, faşist ve polis
  • Nusaybin’de liseliler örgütleniyor
  • Eğitimde yeni AKP adımı “Süper İmam Hatipler”
Yazılar
Volkan Yaraşır
Petrol “savaşı”: Rusya, İran ve “vekalet savaşları”
Volkan Yaraşır

Ergür Altan
“Roboski`yi bombalamaktır vatana ihanet olan!”
Ergür Altan

Mustafa Durmuş
Bir haberin düşündürdükleri : “Aşırı tedbir Allah’a güveni sarsar!”
Mustafa Durmuş