Türkiye’nin Ruhu’nu tamamlayamadan gitti büyük usta. O büyük projeyi tamamlayabilseydi belki de şu giriş cümlesiyle başlardı roman. ”Bizim gerçek trajedimiz neydi biliyor musun olrik? Kendi toprağımızda sevecek bir cumhuriyetimiz asla olmadı.”
Sanırım (Belki de emin olmalıyım) Suphi Nejat yoldaşın huzursuzluğunun kaynağında da bu eksiklik yatıyordu. O, bir karınca yuvası ile bir sap buğdayın akrabalığını aramaya gitti. Boz kırın ortasında, bir papatyanın büyüme zamanına tanık olmak için… ete kemiğe bürünmekte olan bir kutlu ütopyaya, omuz vermek için… Mazlumların, bir somun ekmeği, her kese eşit paylaştıran Cumhuriyetini yaşanılır kılmak için yiğitçe düştü toprağa. Yoksulların ve mazlumların selameti ve halkların kardeşliği yolunda, bir kutlu zamansızlığa ağdı. Daha güzel ve adil bir dünya için anlamlı kılabildiği yaşamı ve anısı yolumuzu aydınlatsın. Işıklar içinde yatsın.
Biliyorum; ne Üniversite kürsülerinde şiir üzerine teorik çözümlemeler yapan ‘’asil ve yavuz- hısız’’lar ne de bireysel bunalımlarını ve kirli iştahlarını kapitalist tezgahlarda mayalayan o ‘’büyük şairler’’ Suphi Nejat’ın kavgasını tek bir dizeyle anmayacaklardır. Canım ne çıkar ki bundan! Onun soylu kavgası ve en büyük şiir kadar anlamlı hayatını destansı kılmak için onlardan medet ummuyoruz ki zaten.
İşte aşağıdaki şiir’i de bu yönelimle yazdım.
***
KOBANİ
Suphi Nejat’ın aziz anısına
Ve aslanlı yolda, kirli kurtlarla büyüyen
ince ayarlı şairler de…
Ve kadınsız avlularda, Sırp uçaklarını bekleyen
karanlık adamlar da…
Ama yok hayır! Ama yok!…
Arkadaşlar! Yeşil bir hastalığın teorisi onlar…
En kahraman türkülerimize uzaktan bakarlar.
Belki Şeriat’ın ağır abisi konuşsun artık.
-Suphi Nejat ali devletimizi hiç sevmedi.-
Çünkü bayım, yoldaşımızın en kalabalık rüyası,
bir karınca harmanına çiçekler ekerdi.
Sizin ‘’öfkeli’’ çocuklarınızın salyası,
o çiçekleri yerinden sökerdi.
Arkadaşlar! Şimdi gecenin bir vakti, Miştenur tepesinden
geçen bir yolcunun açık yarasıdır şarkımız
Dün kadar yakın!…
Gün gelir
O şarkı büyür
O şarkı büyür
Bir dengbej türküsü kadar dertli,
Bir gelinin ninnisince derinden…
En kahraman silahımız olur.
En kutlu cumhuriyetimiz…
Koşar gideriz oraya
Bir bilge savaşçının yarasının kanadığı
durmadan kendi içimize.
Bir gelinlik kızın türküsünü bağıran namlusuna, mermi olmak için emi!
Ergenekon’la Hira dağının bir ağızdan yutup,
bir kursaktan kustuğu..
andımız olsun!
Andımız olsun!
MUSTAFA EROĞLU