“Ulaşım” kapitalist kentin temel meselelerinden biridir. Kentin toprağının yoğunlaşması, daha doğru kelimeyle temerküzü ulaşım sorunu yaratır. Bunda ilginç olan ulaşımın her zaman sorun ile birlikte doğmasıdır. Yani ulaşımın olduğu yerde sorunu mutlak vardır. Yoksa önceden bir yerden diğer yere gitmenin adı ulaşım değil seyahattir. Yani tek başına bir yere varmanın ötesinde, kendisi için yapılabilen bir yolculuk durumudur seyahat. Ulaşım ise her kent kölesinin aşmak zorunda olduğu saatlerdir. Geçen yüzyılda, göçmenler, yaşamlarının sadece yüzde 8’ini, köylüler sadece ve sadece yüzde 5’ini yola harcamaktaydılar. Yani 80 yaşına kadar yaşarsanız bunun 20 yılını ulaşıma feda etmek zorundasınız.
Bunu aşabilmek için klasik sosyalist-komünist öneri ‘toplu taşıma’ da yeterli bir öneri değildir. Sorunu kısmen çözse de eğer olanaksızlıklarla sınırlı olmazsa, mutlaka trafiğe kurban gidecektir. Bunun en iyi örneği Moskova, sadece bugün değil, geçmişte de, batıdaki benzerleri kadar olmasa da yaşamın ‘ulaşım’a kurban edildiği bir durumdaydı. Çünkü bir hız aşamasını, “bisiklet hızını” aşarsanız, hız sizin aleyhinize işler. Siz istediğiniz kadar hızlı giden araçlara sahip olun, sizin yaşamdaki yola harcadığınız zaman 20 yıldan aşağı düşmeyecek, artacaktır. Çünkü artık daha fazla uzağa gitmek zorundasınızdır. Toplu taşımacılık da, sosyalist-komünist önerinin baş tacı metronun da, çok gelişmiş olduğu Londra’da, ulaşımın ortalama hızı ancak saatte 11 kilometredir. Bu hız, aynı kentte 19. yüzyılda kullanılan at arabasıyla ulaşım hızından daha yavaştır. Yani göstergesinde 250 km. yapan arabanızın ortalama hızı, saatte 15 kilometre ile giden bisikletten düşüktür. Kentin planlı olması, yolların genişliği ya da köprüler, viyadükler bunu hiç etkilemez. Merkez her zaman trafik sorunu yaşar. Kent ve sakinleri kent çevrelerine kaçmaya başladığında, bu merkez büyür ve ne kadar kaçsanız da trafik sorunu da peşinizden gelir. ‘İnsanlar kenti terk etmelidir’ sözü bunun için güzel bir sözdür. Hele bunu söyleyenin Henry Ford, yani otomobil sanayinin en büyük patronu olduğunu bilirseniz söz daha çarpıcı gelir size. Kapitalist kent her zaman yanı başında ulaşım sorununu birlikte taşır. “Ekolojik Kent”te ise merkez olmadığından, ulaşım ve sorunu yoktur. Bir başka deyişle her yer merkez özelliğini taşır. Toprağın temerküzünün ortadan kaldırılması, ekolojik-kadın kentin ulaşım ve sorununun ortadan kaldırılması demektir. Bu, aynı zamanda, her yıl trafik kazasından ölen 250 bin insan ve 10 milyon yaralının artık olmayacağı anlamına gelmektedir. Yani dünya savaşlarından daha fazla insanın yaşamını kaybetmesinin önüne geçilmesidir. Modern kent ulaşımı, sanki ulaşamamak üzerine düşünülüp tasarlanmıştır. Kent merkezi, otorite alanları yani hükümet binaları, mahkemeler, okullar, ofisler, işyerleri ve onlara hizmet için kurulmuş otel, lokanta, eğlence yerleri ile donatılmıştır. Bunlar büyüklü küçüklü kentlerde, kendi boylarına göre, irili ufaklı ama benzerdir. Otorite merkezleri tekli değildir. Fabrika ve çevreleri, çarşı, pazar ve çevreleri, tapınak yerleri ve çevreleri, özellikle son yıllarda finans merkezleri ve çevreleri, hepsi kentin temerküz alanlarıdır. Genellikle insan yaşam alanları “eğlence yerleri ve parkları kısmen ayrı tutarsak” başta konutlar, kentin modern olmasıyla birlikte, bu alandan süpürülürler. Aşırı değerlenen merkezdeki binalar, artık konut olarak kullanılamayacak kadar pahalıdır ya da çok olumsuz koşullarda, yangında otoritenin ilk yutacağı alanlar olarak var olabilirler. Böylece herkes için bir yolculuk başlar. Kentin yoksulları, kısıtlı marjinal alanlarda yer bulamazlarsa, ofisleri, işyerlerini temizlemek, lokantalarında yemek pişirmek, seyyar satıcılık yapmak, kendilerini benzer kaderlilerden korumak için güvenlik görevlisi olarak çalışmak ve benzeri binlerce iş için, merkeze doğru günlük göçlerine başlar.
Aynı zamanda kentin yüksek gelirlileri, kentin karmaşasından sıyrılmak için uzaklaştıkları merkezden, işlerinin başına dönmek için bu göç kafilesine dahil olurlar. İşçiler, kamu emekçileri, seyyar satıcılar, patron, hakim ve mübaşirler ve devletin savcıları, polisleri, yankesicileri, katilleri, farklı konforlarda, aynı yolda yer alırlar ve kafilede kendilerine tahsis edilmiş hücrelerinde, kırmızı ışıkların değişmesini bekler.
*Geçen hafta ‘Ulaşım’ tartışmaları öne çıktığından bizim ‘Kent Reformu Ve Yeni Gecekondu Hareketi’ kitabından bir alıntı. Bu arada kitaba ulaşamayanlar yazarsa yayın evine iletirim ve okuyanlar; mutlaka düşüncelerinizi bekleriz.
Özgür Gündem