Devlete zeval gelmesin! – Sinan Gorgan

Lafımızı esirgemeyelim, baştan hemen söyleyelim:
Sivas’ta yaşananlar, tarihimizin en büyük “yobaz ayaklanması”ydı.

O gün, kendine “Sosyal Demokrat Halkçı Parti-SHP” diyen bir parti iktidardaydı. DYP/SHP koalisyonu vardı 2 Temmuz 1993’te. Olayları kızıştıran bir sorumlu da, Refah Parti’li Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu idi.

Böyle bir ortamda Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; “Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz” diyerek ilgilileri uyarıyordu. Cumhurbaşkanı’nın “halk”tan kastettiği oteli kuşatan saldırgan kalabalıktı, o şeriatçı “güruh”tu. Başbakan Tansu Çiller ise, “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” diyebiliyordu, klasik avanaklığı ve yüzsüzlüğü ile.

Ülkenin iç asayişinden sorumlu bir yetkilisi, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, otele yapılan saldırıyı, “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir” şeklinde yorumlayarak saldırganları “mazur” göstermiştir.

Ana akım basının katliamın ardından aldığı tavır ise “evlere şenlik” başka bir rezalet ve utanmazlık örneğidir.

Devletin seyrettiği katliam
Sivas’ta, Türkiye’nin gözleri önünde 37 kişi diri diri yandı. Devlet seyretti. Sokakta binlerce “şeriat isteyen” gösterici vardı. Madımak otelini de onlar yaktı. Ama 8-10 saat boyunca n-e-d-en-s-e devlet, Sivas’a giremedi.

Erdal İnönü’nün telefonlarına dahi çıkmayan bir Vali, bir Emniyet Müdürü vardı. Yobaz bir halk, “Allahım bu senin ateşin” diyen, tekbirler getiren bir güruh vardı. Aydınlarımızı, “can”larımızı, devrimcileri yok etmek, yakmak için gereken her şey biraya gelmişti 2 Temmuz’da
Sivas’ta. Orada, tüm bu faktörler buluşmuş veya aynı anlama gelmek üzere, “buluşturulmuştu”.

Biliniyor: Katliamın davasını savunan avukatlar daha sonra, AKP milletvekili oldu. İçlerinden Adalet Bakanı olanlar oldu. Geçerken tarihe ayrıca not edilmelidir ki, o dönemde iktidar ortağı olan, sosyal demokrat maskeli o siyasi çizginin devamcısı bir Adalet Bakanı, ölüm oruçlarında 19 Aralık 2000’de “Hayata Dönüş Operasyonu” ile onca insanın ölümüne neden oldu ve sonrasında cezaevinde ölenler için olmayacak aşağılık laflar etti.

Yani onların “status quo”culukları, “devlet çanağı yalayıcılıkları” her daimdir, evvelden ezele, süreklidir, kesintisizdir.

SHP’nin “olaylar büyümesin” tavrı 

İçişleri Bakanı “Sivas katliamı”ndan hemen sonra istifa etmeli idi. Bakanın istifa etmemesi halinde SHP’nin hükümetten hemen çekilmesi gerekirdi. İnsanlarımızı göz göre göre yaktılar ve dönemin SHP’si, dönemin bu sosyal demokrat maskeli partisi “olayı büyütmeme” soysuz tavrına girdi. Hatta, Sivas katliamından üç gün sonra SHP-DYP koalisyonu Meclis’ten güvenoyu bile alacaktı.

Elbette: 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde yaşanan katliamın sorumlusu TC devletidir. Elbette: Olayın siyasi sorumlusu zamanın
İçişleri Bakanı’dır. Elbette: Devletin başında bulunan o günkü DYP-SHP koalisyon hükümeti de suç ortaklarıdır.

Elbette: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, İçişleri Bakanı ve diğer Bakanlar bu katliamın suç ortaklarıdır. İşin özü şudur: Devletin tepesinden alta kadar uzanan birimler de suçludur.
Sivas Valisi’nden, Belediye Başkanı’na, Emniyet Müdürü’ne, Askeriye’sine kadar hepsi suçludur.

Devletimize zeval gelmesin!
Ama tıpkı 1978’de iktidarda bulunan CHP lideri Bülent Ecevit’in Maraş ve Çorum katliamlarına adeta göz yumması veya gerçek sorumlularını açığa çıkartmak için ciddi bir girişimde bulunmaması / kaçınması örneğindeki gibi, Erdal İnönü’nün lideri olduğu SHP de, o dönemin “sosyal demokrat maskelileri” de Sivas katliamını korkakça bir sessizlikle geçiştirmiştir, vakanın üstünü kirli bir “şal” ile örtmüştür…

Katliamı gerçekleştiren ırkçı, faşist ve dinci gericilerin birer “taşeron” olduğu, gerçek sorumlu ve planlayıcısının sermaye devleti ve onun karanlık örgütleri olduğu aşikârdır. Bu nedenledir ki soruşturmalar derinleştirilmemiş, “tetikçi” sanıkların yargılanma süreci bizzat yargı organlarınca defalarca sekteye uğratılmıştır. Suçlular sonuçta “Ak”lanmıştır. Yine SHP’nin ve CHP’nin olayın üzerine ciddi biçimde gitmekten çekinmesi de aynı gerçekten / gerekçeden kaynaklanır: Aman “devletimize zeval gelmesin!”
Gelelim bugüne
Günümüzün en “can alıcı” sorusu şudur: Alevilerin bir kısmı neden Sivas katillerini “Ak”layan katilerine aşık ve Alevilerin bir diğer kesimi de (en hafif deyimiyle) Sivas katliamı “basiretsizlerine” yani sosyal demokrat maskeli yeni liberallere, BOP’un yeni temsilcisi CHP’ye hayran olmaya devam ediyorlar? Aleviler, daha ne kadar gözlerini yummaya devam edecekler ve yukarıda adı geçenlere oy vermeyi / desteklemeyi
sürdürecekler?

Bu yetmezmiş gibi, bu zatlar ve söz konusu bu siyasi çizgi, üstelik, günümüzdeki sorunlara ve örneğin Alevilerin hak taleplerine / arayışlarına “Ekmeleddin” diye cevap veriyorlar. Hala anlamadık mı? Hala anlamayacak mıyız? Bir şeylerin artık değişmeye başlamasının zamanı hala gelmemiş midir?

Yoruma kapalı