“İndim maden ocağına
Kara elmas diyarına
Yeryüzü sıcak olsun diye dost
Yıllar boyu kazma salladım
Suskunca bu zindanda
Çocuklarım gülsün diye dost
Oysa bizim evde gülen yok…”
(Grup Yorum)
Çocuk, yetişkin fark etmeksizin iş cinayetlerinin merkezi olmuş bir iş kolu madencilik… Bu yüzden de; tüm dünyada, işçi sınıfı hareketinin önemli bir kolu durumundaydılar. “Ölümle burun buruna çalışmanın getirdiği tevekkülün, silahların üzerine yürüyen
bir serdengeçtiliğe döndüğü anlar oldu tarihte. Çalışma arkadaşlığı, onların hayatında can yoldaşlığı demekti doğrudan doğruya; her günkü emekleri, aynı zamanda dayanışma emeğiydi.”*
Günümüz futbolunun temelleri, 19. yüzyılda İngiltere’de atılmıştı. 20. yüzyılın başlarında ise maden işçileri, “burjuvaca” buldukları bu “inceci” oyuna karşı sert, fedakârca ve dayanışmalı takım oyununu öne çıkartan “işçi futbolu” stilini geliştirdi. “Futbol elbette bir oyalanma vesilesi; fakirliğe, ise pasa, öksürüklü, astımlı, veremli günlük hayata azıcık eğlence
katmak için bir imkândı. Aynı zamanda, madencilerin tribününü doldurduğu, içlerinden yetenekli oğlanların formasını giydiği (ve maden işinden yırttığı!) bu kulüpler, işçi ve madenci kimliğinin gurur kaynaklarıydılar.”*
İngiltere’de Newcastle United (1892), Meksika’da Pachuca Atletic Club (1901), Almanya’da Schalke 04 (1904) ile Borussia Dortmund (1909), Ukrayna’da Shakhtar (Madenci) Donetsk (1911) ve Polonya’da Gornik (Madenci) Zabrze (1948) en ünlü madenci
takımlarıdır. Madenci kentleri olmanın dışında kurucuları ve futbolcuları da madencilerden oluşmuştur.
Ancak günümüze gelindiğinde bu takımlara, lakapları öyle dahi olsa, “madenciler” demek pek de doğru değil. Çünkü 1990’larda dünyanın birçok havzasında kömür madenleri tüketildi ve Avrupa’nın birçok yerinde madenler kapandı. Bu takımlar da futbol endüstrisindeki gelişime ayak uydurarak köklü geleneğe sahip, taraftarı çok, başarılı kulüplere dönüştü. Yaşadığımız topraklara bakacak olursak; 19. yüzyıldan beri Türkiye’nin maden havzası olan Zonguldak’ın ilk futbol kulübü, 1945 yılında kurulan Kömürspor’du. Kömür işletmeleri çalışanlarının (yaklaşık 30 bin işçi) zorunlu üye yapıldığı kulüp, “işçi milli takımı” adıyla da anılıyordu. Kömürspor 1966’da Zonguldakspor’a dönüştürüldü.
Kömür işletmelerinde imzalanan toplu iş sözleşmesine konan özel bir madde, yasal spor kesintisinin Zonguldakspor’a aktarılmasını
sağlıyordu. Bu sebeple maddi anlamda zorluk yaşamayan lacivert-kırmızılı takım, 1974-1988 arasında 14 yıl kesintisiz 1. Lig’de oynadı. Hatta 1979/80 sezonunda üçüncü, 1981/82’de dördüncü sırada ligi tamamladı.
Zonguldakspor’un armasındaki çekiç-tokmak, madencilerin ve onların sendikalarının enternasyonal simgesiydi. Sezon başlarında futbolcular bir öğlen yemeğini işçi yemekhanesinde yemek zorundaydı, yerin yedi kat altında çalışan işçileri temsil ettiklerini
unutmasınlar diye…
12 Eylül 1980 darbesinin ardından neo-liberal rejimle birlikte Zonguldakspor’un çöküşü de başladı. Toplu sözleşmelerin dondurulması, aidatların artırılamaması ve işletmenin maddi desteğinin tıkanmasının ardından, zengin işadamı başkanlar da
derde çare olamadı. Ve maalesef takım 1987/88 sezonunda 1. Lig’den düştükten sonra, 3. Lig’e kadar yuvarlandı…
Soma Linyitspor…
Onların macerası Zonguldakspor kadar başarılı değil. 2. Lig’e kadar yükseldiler; ancak destek bulamadıkları için orada daha fazla tutunamayıp Amatör Lig’e kadar gerilediler. Bundan sonra da onların hikayesi, maalesef madende yaşamını yitiren canların gölgesinde kalacak hep…
* Tanıl Bora